AĞUSTOS 2021 30 Ağustos'u coşkuyla kutlamak... Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu tekrar tekrar hatırlamakta fayda var. 30 Ağustos’a giden süreçte sadece yaşananları hatırlamak da yeterli değil, coşkuyla kutlamak, bu mücadelenin geçtiği yerleri görmek de gerekiyor. Bugün Dumlupınar, Afyon, Şuhut ve Kocatepe’de, yani savaşın geçtiği alanlardaki şehitlikler ve karargâhlarda bu büyük mücadeleye film gibi tanık olabiliyorsunuz. Dosyamız sizi Kocatepe'ye çıkmaya davet ediyor.
CUMHURİYET NASIL KURULDU HATIRLAMAKTA FAYDA VARCUMHURİYET NASIL KURULDU HATIRLAMAKTA FAYDA VARCumhuriyetin nasıl kurulduğunu tekrar tekrar hatırlamakta fayda var. 30 Ağustos’a giden süreçte sadece yaşananları hatırlamak da yeterli değil, coşkuyla kutlamak, bu mücadelenin geçtiği yerleri görmek de gerekiyor. Bugün Dumlupınar, Afyon, Şuhut ve Kocatepe’de, yani savaşın geçtiği alanlardaki şehitlikler ve karargâhlarda bu büyük mücadeleye film gibi tanık olabiliyorsunuz. Bu coğrafyanın en önemli hikâyesi ve o hikâyenin en önemli durak noktaları elbette ilgiyi hak ediyor. Cumhuriyet, öyle kendi kendine gelmedi bu coğrafyaya. Kurtuluş için büyük bir savaş verildi önce. Hem cephe önünde, hem de gerisinde nasıl mücadele verildiğini hepimiz biliyoruz. O döneme dair izleri ülkemiz topraklarında görmek mümkün. Anlatılan hikayeler, o günlerden kalan izler… Hepsi Cumhuriyetin nasıl kurulduğunu gözler önüne seriyor. Atatürk ve silah arkadaşlarının yazdığı destansı başarıyı birkaç sayfada anlatmak elbette mümkün değil. Ancak yine de anmak gerekir… 30 Ağustos’a giden süreç, 25 Ağustos’ta Şuhut’ta başladı. 26 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da başlayan Büyük Taarruz beş gün sürdü.
ROTARY 2440 BÖLGEROTARY 2440 BÖLGE‘Rotaryenler, hizmetleriyle hayatları değiştirecekler’ Uluslararası Rotary 2440 Bölge Federasyonu 2021-2022 Dönemi, Nedim Atilla’nın federasyon başkanı görevini devralmasıyla ‘Hizmetlerimizle Hayatları Değiştirelim’ dönem teması ile başladı. Rotary’nin; kolektif çalışma bilincine sahip, toplum yararına üretilen hizmetlerde devamlılığı esas aldığını belirten 2440 Bölge Federasyon Başkanı Nedim Atilla, yeni döneme ilişkin önemli projeler ve öncelikli konular hakkında ise şunları söyledi: "Rotary’nin öncelikli 7 odak alanı olan; Barış ve Anlaşmazlıkların Çözümü, Temiz Su ve Hijyen, Hastalıkların Önlenmesi ve Tedavisi, Anne ve Çocuk Sağlığı, Temel Eğitim ve Okuryazarlık, Ekonomik ve Toplumsal Kalkınma ile Çevre ve Sürdürülebilir Dünya’dır. Yeni dönemde bunlara ek olarak çok önemli bulduğumuz alanlarda da yeni ekipler oluşturduk. Bu dönemde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Gerçek Gıda konularında önemli projeler ve toplum yararına hizmetler üreteceğiz. Toplumsal Cinsiyet Eşitliğinde, toplumda kadınların daha özgür, daha önde bireyler olması ve kız çocuklarının eğitimi konusu başta olmak üzere çalışmalar yapacağız. Toplum sağlığını ve yaşamını etkileyen en önemli konuların başında yer alan gerçek gıda yani temiz ve sağlıklı topraklarda genetiği değiştirilmiş organizmalar olmadan doğal yöntemlerle üretilmiş ve işlenmiş gıdalar üzerine projeler üreteceğiz. Çevre ve Sürdürülebilir Dünya, zaten odak noktalarımızdan biri. Ayrıca Organ Bağışı konusunu da çok önemsiyoruz. Elbette ki tüm bu projeleri, Rotary bünyesindeki gençlerimizin yüksek enerjilerinin desteği ile gerçekleştireceğiz."
THE WALK - KÜÇÜK AMAL İZMİR'DEN GEÇİYORTHE WALK - KÜÇÜK AMAL İZMİRKÜÇÜK AMAL The Walk-Yürüyüş projesi kapsamında İzmir'den geçiyor. The Walk – Yürüyüş Projesi küresel mülteci krizi, iklim değişikliği, kadın ve çocuklar özelinde insan hakları üzerine farkındalığı artırmayı hedefliyor. Savaşlara ve küresel ısınmanın yarattığı iklimsel zorluklara bağlı olarak, çok sayıda insanın zorunlu göçü devam ediyor. Küçük Amal, tüm dünyaya mültecilerin ama özellikle çocukların, “Bizi Unutmayın!” acil mesajını iletmek gibi bir misyona sahip. Küçük Amal adındaki, 9 yaşında Suriyeli bir mülteci kız çocuğunu simgeleyen 3,5 metre boyundaki bir kuklanın, Türkiye-Suriye sınırından başlayan Yunanistan, İtalya, Fransa, İsviçre, Almanya, Belçika Birleşik Krallık’a uzanan, 4 ay sürecek yolculuğunu anlatan The Walk – Yürüyüş projesi, Amal’ın 27 Temmuz’da Gaziantep’te attığı ilk adımla başladı. Küçük Amal’in Gaziantep'te başlayan 2 haftalık Türkiye yolculuğu Adana, Tarsus, Mersin, Bozkır, Antalya, Pamukkale, Denizli, Selçuk, Urla ve İzmir’in ardından Çeşme’de son bulacak. Küçük Amal, yol boyunca pek çok proje ortağı kurum, sanatçı ve sivil toplum kuruluşları tarafından gerçekleştirilecek farklı kültür ve sanat etkinlikleriyle karşılanacak. Ağustos ayında İzmir'de çeşitli etkinliklere katılacak olan Amal'ın kentimizdeki yolculuğunu ve projenin amaçlarını İstanbul Kültür Sanat Vakfı ile birlikte projenin Türkiye yapımcılığını üstlenen Recep Tuna ile konuştuk.
İZMİR’İN RENKLERİ TEK YÜREK İZMİR’İN RENKLERİ TEK YÜREK İZMİR’İN RENKLERİ TEK YÜREK Saya Grup bünyesinde yer alan Folkart, “İzmir’in renkleri tek yürek” adını verdiği destek projesi kapsamında, Türkiye Futbol Federasyonu’na (TFF) bağlı liglerde mücadele veren İzmir’deki 7 spor kulübünün futbol takımlarına forma göğüs sponsoru oldu. İzmir Spor Kulüpleri Birliği Vakfı’nın (İZVAK) işbirliği ile şekillenen proje kapsamında Süper Lig’de mücadele edecek Göztepe ve Altay, 1. Lig takımlarından Menemenspor, 2. Lig’teki Bucaspor 1928, 3. Lig’deki Karşıyaka ve Bergama Belediyespor ile Bölgesel Amatör Lig’de yer alan İzmirspor’un formalarının göğüs bölümlerinde “FOLKART” yazacak. Folkart, Süper Lig’de mücadele edecek Göztepe ve Altay’a aynı anda sponsor olacak. MESUT SANCAK: “BİZİM İÇİN GURUR KAYNAĞI” Folkart Yönetim Kurulu Başkanı Mesut Sancak, “Bugüne kadar güzel İzmir’imiz için, kendi alanımızda beğenilen, öncü projeler ürettik. Ama bununla yetinmiyoruz. Biz, özel sektörün ve bizim gibi şirketlerin, bulundukları şehre ve ülkeye fayda sağlayan sosyal sorumluluk projeleri altına imza atmalarının; kültüre, sanata ve spora destek vermelerinin önemli olduğunu düşünüyoruz” dedi. İZVAK ile işbirliği içinde, İzmir’e ve spor kulüplerine destek verdiklerini belirten Sancak, “Güzel İzmir; tam 144 yıl önce; yani 1877 senesinde Türkiye’de ilk futbol karşılaşmasının yapıldığı şehir olma özelliği taşıyor. Bugün bu geçmiş tabloya yakışan, çok önemli bir projeye imza atıyoruz. Hem İzmir’de, hem de Türkiye’de bir ilki gerçekleştiriyoruz. İzmir’de faaliyet gösteren ve ikisi süper ligde bulunan 7 takıma birden, ‘forma ana sponsoru’ olmaktan büyük gurur duyuyoruz” diye konuştu.
34. ULUSLARARASI İZMİR FESTİVALİ34. ULUSLARARASI İZMİR FESTİVALİUluslararası İzmir Festivali müzik yeniden başlıyor Festival, İzmir Kültür Sanat Ve Eğitim Vakfı’nın (İKSEV), Kurucu Başkanı Dr. Nejat F. Eczacıbaşı adına iki yılda bir düzenlenen 11. Ulusal Beste Yarışması’nın finalist viyolonsel konçertolarının icra edileceği İzmir Devlet Senfoni Orkestrası konseri ile başlıyor.
ACHİLLEAS POULOSACHİLLEAS POULOSBandırmalı bir Rum’un vatan hasreti; “Neden geldim Amerika’ya” Achilleas Poulos Ut çalan Achilleas Poulos da 1913 yılında büyük umutlarla Balıkesir’in Bandırma ilçesinden kopup New York’a gitmişti. İlk plak kayıtlarını 1918’de yapmış, toplam 99 kayıttan 82'sini Türkçe, geri kalanını da Rumca ve Ermenice seslendirmişti. Poulos'a kayıtlarda genellikle Ermeni kemancı Nişan Sedefciyan, diğer çalgı aletlerinde ise çeşitli Rum, Yahudi sanatçılar eşlik ederlerdi. Achilleas Poulos, 22 Temmuz 1893 – 1 Aralık 1970 yılları arasında yaşamış, aksansız ve akıcı Türkçeyle şarkı söyleyen bir sanatçıydı. Bu durum onun ana dili Türkçe, Karamanlı Ortodoks Hıristiyan Türklerden biri olduğunu düşündürmektedir. Neden geldim Amerika’ya Poulos, 1923’de plak şirketi Columbia Records aracılığıyla, “Turkish" (Türkçe)başlığı altında; “Söyletme Beni Şarkı, Zeybek Melodileri, Endamın Hayalin, Segah Gazel, Koklat Bana Kaküllerini, Sümbül Senin Olsun” isimli plaklarını yapmıştı. Birinci kuşak göçmenler Amerika’da yaşadıkça; askerden kaçarak, vergi kaçırarak, rüşvet vererek ülkelerine büyük kötülükler yaptıkları bilincine varıyorlar, doğdukları toprakların hasretiyle yanıp tutuşuyorlardı. Poulos da Amerika’da beklediklerini bulamamış olmanın acısıyla buralara neden geldiğini sorgulamaya başlamıştı. 1926’da “Neden Geldim Amerika’ya” ismiyle New York’ta bir plak çıkarmıştı.
KÖKLER: KAVALALILARKÖKLER: KAVALALILARSon Kavala paşasının Karşıyakalı torunları Kendilerini “Kavalalılar” diye tanımlıyorlar. Son Kavalalı Osmanlı paşasının torunları onlar. Köklerinin bir yanı da Kavala’nın son Türk belediye başkanına dayanan aile, Türkiye’de tütüncülüğün öncülerinden. Yunanistan’ın Kavala şehrinden başlayıp İstanbul’a ve Karşıyaka’ya uzanan, Balkan Savaşları döneminde çıktıkları Kavala’da silinmez izler bırakan bir ecdadın torunları onlar. Torunları, Karşıyaka’nın en ünlü ailelerinden İşçimenler ve Akkumlar. Kavala’daki köklerinin bir yanında şehrin son Osmanlı paşası, bir yanında ise son Türk belediye başkanı var. 1900’lerin başında Kavala’nın son paşası olan İbrahim Paşa, işadamı Sadrettin İşçimenler’in anneannesinin babası. İbrahim Paşa’nın damadı ise Kavala’nın son Türk belediye başkanı Adil Akkum. Akkum’un Karşıyaka’ya gelmesiyle, ailenin bir kolu buraya uzanıyor. Akkumlar tütün ticaretinin buradaki milâdı oluyor, Karşıyaka Spor Kulübü’ne başkanlık, yöneticilik yapıyorlar… Balkan Harbi’nde Türkleri buraya getirdiler Sadrettin İşçimenler, Yunanistan’ın Kavala şehrinin son paşası İbrahim Paşa’dan söz ederken, “Benim büyük dedem oluyor, anneannemin babası. Orada okulu, evi, tütün işletmeleri, camisi var” diyor.
HANS REICHENBACHHANS REICHENBACHBilime yeni pozitivist bakış Hans Reichenbach İlk Ahmet Arslan Hoca’da okudum sonra da aldım bir kenara koydum… Bugünlerdeki felsefe düşmanlığını sezmiş sanki Atatürk... Atatürk’ün Samsun’da bir lisede felsefe dersine katıldıktan sonra öğrencilere söyledikleri, bu durumu yeterince açıklamaktadır; “Talebe efendiler, değerli hocanızı dikkatle ve zevkle dinledim, istifade ettim. Kendisine teşekkür ederim. Ancak deminden beri bu söylenenlerin neresinde felsefe olduğunu bir türlü kavrayamadım. Efendiler; bence felsefe, ilim demektir. Müspet ilme dayanmayan, sadece metafizik meseleler üzerinde duran düşünceye felsefe değil, ilm-i kelam derler. Biliniz ki Türk milletinin istediği ve özlediği felsefe, onu müspet ilme, müspet hakikatlere götürecek bir felsefedir. Bunun dışında kalacak bir felsefe ise zamanlarımızı boşuna harcamak, değersiz fikirler peşinde sonuçsuz çabalar sarfetmek olur..” Bu ay dünyada büyük izler bırakmış bir ara Türkye’de de çalışmış bir büyük adam “ustam bellediklerimin konuğu”… “Gerçeği arayanlar, mistik inançların uyutucu etkisine kendilerini bırakmamalıdırlar. Bilim, kendi kendisinin efendisidir, kendi dışında boyun eğeceği hiçbir otorite tanımaz" diyen Hans Reichenbach
REŞADİYE KÖŞKÜ MÜZE OLMALIREŞADİYE KÖŞKÜ MÜZE OLMALIİzmir Reşadiye köşkü Atatürk Müzesi olmalı Türkiye genelinde Atatürk’ün ziyaret ettiği veya kaldığı yerler müze olarak korunmaktadır. Bu uygulama Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e Türk milletinin duyduğu şükran borcunun ifadesi olmaktadır ki çok doğrudur. Ancak ATATÜRK’ün ziyaret ettiği bir yer olmasına karşın, müzeye çevrilmemiş bir yer vardır. O da İzmir'deki Reşadiye Köşkü’dür. İzmir’in Fahrettin Altay semti, Hava Eğitim Komutanlığı sorumluluk sahasındaki köşk, Sultan II. Abdülhamid dönemi İzmir Valisi Hüseyin Rıza Paşa tarafından 1890 yılında av köşkü olarak yaptırılmıştır. Birinci Dünya Savaşı döneminde İzmir’i havadan yapılan saldırılardan koruyan, karşı keşif ve bombardımanda bulunan 3 tayyare bölüğünden, 1. Deniz Tayyare Bölüğü’nün üssü de burasıdır. Tanıtım broşüründe “Atatürk’ün İzmir ziyaretinde ikametgahına ayrılan binada, ülkemizi ziyaret eden bazı yabancı devlet adamları da burada Atatürk tarafından ağırlanır” bilgisi verilmektedir. 11 Nisan 1934 günü Atatürk, Reşadiye Köşküne gelir, büyük kısmı Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Harbi dönemi gazi subaylarla konuşur, Reşadiye Köşkü önünde fotoğraf çektirir.
DR. İ.EREN AKÇİÇEKDR. İ.EREN AKÇİÇEKKültür tarihimizi kayıt altına almaya adanmış bir ömür… Dr. İbrahim Eren Akçiçek İzmir’in simge isimlerinden, Atatürk ve İzmir sevdalısı Dr. İ.Eren Akçiçek’le Ege Gastronomi Turizmi Derneği’ni kurduğumuz yıllarda tanıştım. “Hayatım kitap, yuvam kütüphane” diyen Dr. Akçiçek’le, İzmir Milli Kütühane’de kitaplarla dolu odasında başladı yolculuğumuz ve halen keyifle devam etmekte. Doğal, samimi, mütevazi ve yardımsever kişiliğiyle bugüne kadar yaptığım projelerde hep yanımda oldu. 78 yaşında yeni kitaplar üretmek için düzenli olarak kütüphaneye gelen Eren Akçiçek Hocanın asıl mesleği Gastroenteroloji Hekimliği. Özellikle Tıp Tarihine ve mutfak kültürüne olan ilgisi sayesinde 50’nin üzerinde kitabın yayınlanmasına öncülük etmiş. 15 bin kitaplık bir kütüphaneye sahip olan Dr. Eren Akçiçek. doktora tezini Atatürk’ün hastalığı üzerine hazırlamış ve alanında bir ilk olmuştur. Atatürk’e dair 4 kitap yazmış, bin 500 kadar Atatürk’le ilgili kitap biriktirmiştir. Kökleri Girit’e uzanan Eren Akçiçek, en sağlıklı mutfaklardan biri olan Girit Mutfağı ve Zeytinyağı Kültürü’ne ait kıymetli bilgilerini kitaplara aktarmıştır. Tanımaktan büyük onur duyduğum bu çok değerli bilim insanını sizlere aktarmayı kendime görev addediyorum. Keyifli okumalar.
YÖNETMEN ÜMİT ÜNALYÖNETMEN ÜMİT ÜNALÜmit Ünal: “Esin kaynağım önce hayat sonra edebiyat” n Ümit Ünal… Yazıp yönettiği filmlerle Yeşilçam’dan bugüne Türk sinemasında önemli yere sahip bir yönetmen… Yazdığı her satırda, çektiği filmlerde en belirgin ortak tema, “‘haksızlığa itiraz’ duygusu.” Türk sinemasında bir kült olan “Teyzem” filminin senaryosunu 20 yaşında kaleme alıyor. Kendi hayatından, teyzesinin yaşamından esinlenerek yazdığı Teyzem’in senaryosu, 1986 yılında Milliyet gazetesi senaryo yarışmasında birincilik ödülü alıyor ve senaryo, Halit Refiğ yönetmenliğinde filme çekiliyor. Teyzem’e yeniden hayat verme isteğini şu sözlerle dile getiriyor Ünal: “Teyzem’i yeniden çekmek, yükünü yıllardır taşıdığım bir mecburiyet.” Teyzem’in başarısının ardından yedi senaryosu daha filme çekiliyor. Milyarder, Hayallerim, Aşkım ve Sen, Arkadaşım Şeytan, Piano Piano Bacaksız, Berlin in Berlin, Amerikalı ve Yaz Yağmuru. 1990 yılında sinema hayatına ara vererek, reklamcılık alanında çalışmaya başlıyor. Ama kalbi hala sinemada, aklı hikayelerinde… Reklamcılık alanında kazandığı teknik deneyimlerin de katkısıyla 2001 yılında sinemaya sağlam adımlarla dönüş yapıyor. Senaryosunu yazıp yönetmenliğini yaptığı ilk film "9", büyük bir başarı yakalayarak Türkiye’nin Oscar adayı seçiliyor. 9’un ardından; öyküsü, 5 klasik batı masalı üzerine kurulu olan "Anlat İstanbul" geliyor. Film birçok ödüle değer görülüyor, izleyicilerden bol alkış topluyor. Sinema yolculuğuna, "Ara", "Ses", "Gölgesizler", "Kaptan Feza", "Nar", "Sofra Sırları" ile devam eden Ünal’ın son filmi ise "Aşk, Büyü, vs." Kadın karakterleri daha iyi yazdığını söyleyen Ünal’ın yönettiği ve senaryosunu kaleme aldığı Aşk, Büyü vs.’de iki kadının aşk hikâyesi anlatılıyor, vurgu yapılan noktalardan biri de sınıf meselesi. Ünal, “Aşk, Büyü vs., karakterlerine dışarıdan bakmayan, cinsellik konusunu suistimal etmeyen, gerçek bir dert anlatmaya çalışan bir film. Özellikle genç seyircinin ‘samimiyet’ arayışına, ihtiyacına cevap verdi” diyor. Filmlerinin yanı sıra 3 roman bir öykü olmak üzere yayımlanmış dört kitabı olan Ünal, resim ve fotoğraf çalışmalarıyla da 4 sergi açtı. Ve Ünal’ın son eseri bir çocuk kitabı… İlk kez çocuklar için bir hikâye kaleme aldı. “Yetişkinler için onca film ve kitaptan sonra galiba çocuklar için bir kitap tasarlayacak olgunluğa ancak gelebildim” diyen Ünal’ın yazıp resimlediği "Ada ile Böcü", okurlarını karlı bir İstanbul gününde keyifli bir vapur yolculuğuna çıkarıyor. Yönetmen ve yazar Ümit Ünal ile Yeşilçam’ı, Teyzem’i, son filmi Aşk Büyü vs.’yi, ilk çocuk kitabı Ada ile Böcü’yü, film projelerini ve dahasını konuştuk.
YÖRÜVECEZ TOROSLARDAYÖRÜVECEZ TOROSLARDATorosların zorlu rotalarında... Her yıl haziran ayının son günlerinde Türkiye'nin her yanından dağcılık ve doğa sporları toplulukları Toroslarda 4 - 5 gece kamp yaparak 2500 metre ve daha yükseklere çıkan rotalarda yürüyüş yapıyor. Yörüvecez grubu yüzyıllardır Anadolu'dan Akdeniz'e geçiş yollarındaki Toros Trans rotalarında yılın en zorlu ve en keyifli yürüyüşlerinden birini gerçekleştirdi.
PLANT FACTORYPLANT FACTORYPLANT FACTORY Plant Factory, İstanbul Dragos’ta bulunan üretim tesisinde insanı ve doğayı birlikte düşünerek geliştirdiği tarım teknolojisi ile alandan, topraktan ve güneşten bağımsız 365 gün boyunca maksimum verimlilikle, yüksek besin değerine sahip temiz gıda üretiyor. Kendi geliştirdikleri insana ve doğaya dost teknolojileri, donanımlı alt yapıları, Ar-Ge çalışmaları ile Türkiye’de dikey tarımın geleceğini şekillendirmeyi ve kendi geliştirdikleri dikey tarım teknolojisini dünyaya ihraç etmeyi hedefleyen Plant Factory’nin genç kurucu ortakları; Halil Beşkardeşler, Ahmet Güney, Anıl Sönmez ve Emre Kaynar'a sorular yönelttik ve bizi keyiflendiren, umutlandıran cevaplar aldık.
RESİMDE MEKAN ALGISIRESİMDE MEKAN ALGISIResim sanatında mekan algısı Bir sanat eseri insanın sahip olduğu tüm duyguları bünyesinde barındıran bir anlatıyı ifade eder. İster gerçek ister kurgusal olsun, insan veya herhangi bir nesne, var olabilmek için bir mekana ihtiyaç duyar. İnsanlık değerlerinin oluşması ve bunların farkına varılmasıyla, mekan insan zihninde bir anlam kazanmaya başlar. Mekanın varlığı ile insanın yaşamı arasındaki paralellik, değişik biçimlerde resme yansır. Mekan kimi yerde resmin sesli bir tanığı; kimi yerde resmin fiziksel ve ruhsal sınırlarını ortaya koyan bir aktör konumunda önem kazanır. İnsan ise duyular yoluyla mekanı algılar ve dönüştürür. Sanat eserinde sanatçı önemli bir faktördür, çünkü kendi dünyasının kurgusal düzenini gösteren bir dil yaratan kişidir. Kurguladığı eseri yarattığı mekan algısı üzerinden gösterme imkanı bulur.