OCAK 2021 1990'lı yıllarda gündeme gelen ama çeşitli nedenlerle uygulamaya konulamayan İzmir'in "Serbest Şehir" olması meselesi yeniden ısıtılabilir mi? Sorusunu bu dosyamızla gündeme taşıma gayretindeyiz. Bu sayıda İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Yüce, İzmir İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi ve Ege Serbest Bölgesi Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Faruk Güler'e konuya ilişkin sorular yönelttik. Bir hayli umutlu cevaplar da aldık. İzmir'in sivil toplum kuruluşları 2021 yılında konuyu iyi bir ilişki yönetimiyle yeniden alevlendirebilir diye düşünüyoruz. Konu aslında sadece İzmir ile ilgili değil Türkiye ekonomisinin de bir çıkış yolu...
İZMİR SERBEST ŞEHİR OLURSAİZMİR SERBEST ŞEHİR OLURSASerbest şehir izmir, Türkiye'yi her alanda yükseğe taşır. Milli gümrük sınırı dışında bırakılmış özel idari statüye bağlı yerlerdir serbest şehirler. Vergi yükünün, ticaret kısıtlamalarının, parafiskal yükümlülüklerin ve bürokratik kontrolün kaldırılması yahut çok hafif tutulması, buralarda ihracata dönük faaliyeti geliştirmeğe uygun koşullar yaratabilir. Hamburg ve Cenova limanları ile Hong Kong ve Penang ekonomik gelişmelere örnektir. Serbest bölge, Türkiye’nin ve diğer bazı ülkelerin kabul ettikleri dar anlamlı tanıma göre, içinde ikamete müsaade edilmeyen ufak bir arazi parçasıdır. Limanın bir kesiminden yahut depolama tesisleri ile bazı sanayi kuruluşlarından ibarettir. Serbest limanlar ise, bütün bir şehri veya daha geniş bir alanı kapsayabilir. 1990'lı yıllarda gündeme gelen ama çeşitli nedenlerle uygulamaya konulamayan İzmir'in "Serbest Şehir" olması meselesi yeniden ısıtılabilir mi? Sorusunu bu dosyamızla gündeme taşıma gayretindeyiz. Bu sayıda İzmir Kent Değerlerini Koruma ve Geliştirme Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Yüce, İzmir İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı Jak Eskinazi ve Ege Serbest Bölgesi Yürütme Kurulu Başkanı Dr. Faruk Güler'e konuya ilişkin sorular yönelttik. Bir hayli umutlu cevaplar da aldık. İzmir'in sivil toplum kuruluşları 2021 yılında konuyu iyi bir ilişki yönetimiyle yeniden alevlendirebilirler diye düşünüyoruz. Konu aslında sadece İzmir ile ilgili değil Türkiye ekonomisinin de bir çıkış yolu...
KÜLTÜRPARK GELECEK PLANIKÜLTÜRPARK GELECEK PLANIKültürpark’ın gelecek planı İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nde gündeme alınan Kültürpark Koruma Amaçlı İmar Planı, onaylandığı takdirde kentin bu önemli simgesini tarihsel fonksiyonlarını koruyan ve daha fazla yeşil alan barındıran bir vizyonla geleceğe taşıyacak. Plan kapsamında Kültürpark’taki canlı varlığını korumak ve çoğaltmak amacıyla Ekosistem Koruma Planı da hazırlandı. İlgili meslek odaları ve sivil toplum kuruluşlarının görüş ve taleplerinin dikkate alındığı Koruma Amaçlı İmar Planı’na göre Kültürpark’ta yeşil alan kullanımının yanı sıra kültür, sanat, spor, dinlence, eğlence, sosyal tesis, Enternasyonal Fuar sergileme alanı fonksiyonları yer alacak. Kültürpark’ın tarihi kapıları, Ada ve Göl gazinoları ile Pakistan Pavyonu olarak bilinen tescilli yapılar ile korunması önerilen yapılar hariç olmak üzere yıkılıp yeniden yapılacaklar için emsal değeri yüzde 5’i geçemeyecek. Ayrıca yıkılıp yeniden yapılacak yapılardan şu an 27 bin metrekare tabana oturan fuar hollerinin en fazla 12 bin metrekare olarak yapılabileceği hüküm altına alınacak. Sadece hollerin bulunduğu alandan 15 bin metrekare alan, yeşil alan ekosistemine dahil edilecek. Alanın flora ve faunasının korunarak rehabilite edilmesi esas alınacak. Hazırlanacak Kentsel Tasarım/Peyzaj Projesinde bisiklet yoluna da yer verilecek.
DAMLACIK YOKUŞUDAMLACIK YOKUŞUYİTİP GİDEN BİR GÜZELLİK DAHA Damlacık Yokuşu Kemeraltı’nın sırtında, İzmir Körfezi’ni seyre dalmış… Epeyce düşünceli… Çünkü onca yıllık tarih, o tahta kapılar, cumbalar, demir parmaklıklar, komşuluklar, sokaklarındaki yaşanmışlıklar sanki hatıra defterlerinin sayfalarına gömülmüş. O eski mahalle dokusunu korumuş semtlerden biriydi Damlacık...
İKLİL ULUERENİKLİL ULUERENKİTVAK YÖNETİM KURULU BAŞKANI İKLİL ULUEREN: "Bir dilek tuttuk" O İzmir’in “en sosyal” isimlerinden biri.. Yaşamını sosyal sorumluluk projelerine adamış bir iyilik meleği... Kısa adı KİTVAK olan Kemik İliği Transplantasyon ve Onkoloji Merkezi Kurma ve Geliştirme Vakfı’nın yeni Başkanı İklil Ulueren’le İzmir’deki yardımlaşma, dayanışma iklimini ve bunların insanda yarattığı duygu selini konuştuk. Kanser hastası çocukların doğum günü pastasındaki mumları üflerken tuttukları dileği, iyileşen her çocukla birlikte yeniden doğuşlarını, yapılan hastane ya da konuk evi inşaatlarına koydukları her bir tuğlanın anlamını ve çok daha fazlasını.
İZMİR'DE GİRİŞİMCİLİKİZMİREge Toplantısı’nda İzmir’deki girişimcilik ekosistemi konuşuldu EGİAD tarafından düzenlenen 79. Ege Toplantısı 100’ün üzerinde iş dünyası temsilcisinin katımıyla gerçekleşti. İZTO İzmir Ticaret Odası Başkanı Mahmut Özgener ve TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski’nin yer aldığı etkinliğin açılış konuşmasını EGİAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Aslan yaptı. Pandeminin çalışma yaşamına getirdiği bazı avantajlar olduğunu da belirten EGİAD Başkanı Aslan, salgın öncesinde küçük adımlarla ilerlenen uzaktan ve teknoloji tabanlı çalışma sisteminin artık hayatın ayrılmaz bir parçası haline geldiğini vurgulayarak, “İnsanların beyin gücünü fiziksel sınırlar olmadan işe katabildiği yenilikçi çalışma modelleri, çalışma kültürümüzü dönüştürmemiz gereken bir alan olacak” dedi. Pandemiden en çok mikro ve küçük ölçekli firmaların etkilendiğini de kaydetti. İzmir’deki girişimcilik ekosistemine de değinen Aslan, 2011 yılından bu yana girişimcilik konusunun EGİAD gündeminin en üst sıralarında tuttuklarını, EGİAD Melekleri aracılığıyla bu alandaki faaliyetlerin en üst düzeyde gerçekleştiğini kaydederek, “EGİAD Melekleri Yatırım Ağı 2015 yılına kurulmuştur. Bugüne kadar 1500’den fazla girişimci ile temas kurmuş, 23 girişimci-melek yatırımcı toplantısı organize etmiş ve 14 girişim projesine yatırım yapmıştır. Şehrimizde ve ülkemizde girişimciliğin yaygınlaştırılması çok önemlidir. Bu kapsamda, bölgede girişimcilik konusunda önemli bir referans noktası olmuş olan EGİAD; birçok ulusal ve uluslararası paydaş ile Ege Bölgesi’ndeki girişimciliği geliştirmek için iş birlikleri yapmaktadır” dedi. İzmir Ticaret Odası ve EGİAD Danışma Kurulu Başkanı Mahmut Özgener ise, dijital dönüşümün yaygınlaştığı, otomasyon ve robotların üretimde artan ağırlığı ile dış ticarette bölgeselleşme gibi eğilimlerin hızlandığı bir dönemden geçildiğini vurgulayarak konuşmasına başladı. İzQ Girişimcilik ve İnovasyon Merkezi’nin çalışmalarına da dikkat çeken Özgener sözlerini şöyle sürdürdü: “İzmir mevcut imalat altyapısı, dış ticaretteki ağırlığı, girişimci kültürü, eğitimli işgücü ve sosyal gelişmişlik düzeyi ile teknoloji tabanlı girişimler için en uygun şehirlerden bir tanesi. İzmir Ticaret Odası olarak girişimciliği bir gelişim alanı olarak görüyoruz. Pandemi sonrası süreçte geliştirilmesi gereken yeşil ekonomi, teknolojik inovasyon, dijital dönüşüm konuları, girişimcilik eko-sistemi içinde geliştirilme imkânı olan alanlar. Girişimcilik Ekosistemi Çalışma Grubu tarafından ortaya konulan “girişimcilik ekosistemi sıralamalarına Türkiye’den bir şehrin sokulması” amacı bizleri oldukça heyecanlandıran bir konu. Biz de göreve geldiğimiz ilk günlerde bu şehrin “İzmir” olması için bir hedef koyduk. Projelerimize de bu çerçevede şekil veriyoruz. İnovasyon Merkezi ile Ar-Ge yapan şirketleri İzmir’e çekmek ve kente getirecekleri teknolojik altyapı ve uluslararası bağlantılar ile İzmir’in inovasyon kentine dönüşümünde bir cazibe ortamı yaratmayı hedefliyoruz. Silikon Vadisi gibi girişimciliğin merkezi olan bir bölgede de ağınızın bulunması ekosistem için oldukça önemli. Birlikte yürüteceğimiz projeler ile İzQ girişimcilerimiz için Silikon Vadisine uzanan bir başarı hikayesi yaratabileceğimiz inancındayım. İzmir birçok avantaja sahip. Ilık iklimi, güvenli şehir yapısı, erişilebilir kurumları ile dijital göçebelere çalışmaya elverişli bir ortam sunuyor.” Online gerçekleşen etkinliğe ABD’den katılan TÜSİAD Türk Sanayici ve İş İnsanları Derneği Başkanı Simone Kaslowski ise, Türkiye ekonomisinin normalleşmeye, şeffaflaşmaya ve ekonomi politikalarının sadeleşmeye olan ihtiyacının net olduğunu belirterek, pandeminin hızlandırdığı dijital dönüşüm sürecine de değinen Kaslowski, “Uzaktan çalışmanın yaygınlaşması, özellikle yazılım alanında ülkemizin her yerinden gençler için istihdam olanakları sağlanması için bir fırsattır. Tüm eğitim kademelerinde eğitimin niteliğinin dijital dünyanın gereklerine göre geliştirilmesi, bilimsel altyapının güçlendirilmesi ve insan kaynaklarına yaşam boyunca doğru yatırımın yapılması gerekiyor” diye konuştu. İzmir’in girişimcilik konumlandırılmasına yönelik değerlendirmede de bulunan Kaslowski, “TÜSİAD Bu Gençlikte İŞ Var! Ege programını büyük bir şevkle yürütüyor, İstanbul’daki programa paralel olarak Ege Bölgesi’nden başvuran genç girişimcileri buradaki mentor ağı ve ekosistem ile buluşturuyoruz. Bu çalışmaları İzmir Büyükşehir Belediyesi ile geliştirdiğimiz iş birliği ile de pekiştirmeyi amaçladık. İzmir’de bir Girişimcilik Merkezi kurulması ve şehrin öncelikli sorunlarına girişimcilerin çözüm üreteceği bir program tasarlanması için yürüttüğümüz çalışmaların sonuna geldik. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in desteği ile 2021 başında açılması planlanan merkezin sadece İzmir’in değil Ege Bölgesi'nin birçok sorununa girişimciler eliyle çözüm bulunmasını sağlayacak. Bu proje belediyelerin girişimcilik ekosisteminin gelişiminde nasıl kritik bir rol oynayabileceklerine örnek teşkil edecektir” dedi.
JAPON KURTARMA GEMİLERİJAPON KURTARMA GEMİLERİVladivostok’ta esir Türkler ve “Heimei Maru” Japonya, Nisan 1920’de Rus uzak doğusundaki Vladivostok bölgesini tamamen kontrol altına aldığından, bölgede bulunan Türk esirlerin sorumluluğu Japonlara geçmişti. 1921 yılının Şubat ayında Japon askeri yetkilileri, esir Türkleri ülkelerine taşımak için Heimei Maru isimli gemiyi göndermişlerdi. Aracılık yapan İngiltere; Anadolu’daki direnişe destek olacakları bahanesiyle esirlerin naklini geciktirmişti. Heimei Maru gemisine binenler arasında yedek subay Halil Ataman da vardı. Hatıralarını her gün not etmişti. 1916’da askere alınmış, aynı yıl Ruslara esir düşmüş, yıllarca yurda döneceği günü beklemişti. Gemiye 1030 kişi binmişti. Bunların 12’si Türk esirlerinin orada evlendikleri eşleriydi. 22 Şubat 1921’de gemi hareket etmiş, 5 Nisan günü Midilli açıklarına gelmişken, yolları bir Yunan savaş gemisi tarafından kesilmişti. Yunanlılar esirlerin kendilerine teslimini istemiş, kaptan Yarbay Yukichi Tsumura esirleri vermeyince; gemiyi 12 Nisan'da Pire limanına çektirmişlerdi. 395 hasta 6 Ağustosta Pire’den İstanbul’a gönderilirken, Halil Ataman’ın da içinde bulunduğu grup 17 Ekim 1921’de Sardunya adasındaki esir kampına gönderilmişler, 19 Haziran 1922’ye kadar orada kalmışlardı. Ancak 25 Haziran 1922’de İstanbul’a varabilmişlerdi. Halil Ataman’ın yaklaşık 8 yıllık esir hayatının 415 günü Yunanlıların elinde geçmişti. (4) İzmir Limanında bir Japon gemisi ve Tokei Maru Japonya, Kurtuluş Savaşı süresince İstanbul ve Ankara hükümetlerine eşit mesafede durmuş, bir denge politikası gütmüştü. 8 Eylül 1922 tarihini taşıyan bir kartpostalda İzmir limanına demirlemiş bir Japon gemisi görülmektedir. Limandaki halk gayet sakin biçimde günlük hayatını sürdürmektedir. Yaklaşmakta olan Türk ordusundan dolayı bir panik havası yoktur. Bazı Yunan kaynakları bu fotoğraftan yola çıkarak bir tarih yazmaya çalışmaktadırlar. Yunan Empos gazetesi “Bir Japon gemisinin Türk askerinin baskısına rağmen İzmir’den kaçan Rumları kurtardığını” yazmıştır.
KİBİR HASTALIK MIKİBİR HASTALIK MIKibir hastalık belirtisi mi? Kibrin aslında bir hastalık belirtisi olduğunu belirten psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kibirli kişilerin sıradan olma korkusu yaşadıklarını söyledi. Bu kişilerin narsistik yaralanma yaşadıklarına dikkat çeken Tarhan, başarısız olduklarında yaşamlarına son vermeyi bile göze alacaklarını ifade ediyor. Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, kibir ve gururun psikolojisi hakkında değerlendirmelerde bulundu. Toplumda kibir olarak bilinen gururun, aslında hastalık değil, hastalık belirtisi ve kişilik sorunu olduğunu belirten Prof. Dr. Nevzat Tarhan, “Kibir, kişinin büyüklük duygusunu yoğunlukla yaşamasıdır. Narsistik kişilik dediğimiz kişilik yapısı vardır. Bu kişilerin hayatlarının en büyük teması, büyüklük duygularının yüksek olmasıdır. Kendilerini özel, üstün ve seçilmiş görürler. Diğer insanları da küçük görürler. Bu kişilerin hak duyguları kendilerine yöneliktir. Bu kişiler sıra beklemekten hiç hoşlanmazlar. Trafikte 'sen benim kim olduğumu biliyor musun?' diyen kişiler tam narsistik kişilerdir. Kendilerini inanılmaz üstün ve ayrıcalıklı görürler ve bu ayrıcalığı her yerde kendilerine tanınmasını beklerler” diye konuştu.
KÖKLER: KİPMANLARKÖKLER: KİPMANLARİzmir'in ilk Müslüman-Türk eczanesinde Kipman soyadı Eczacılık ne değerli meslekti, eskiden. Şimdiki gibi ilaçlar fabrikalardan gelmez, eczacılar tarafından yapılırdı. Kimyager de onlardı, bazen doktor da. Bu yüzden Mehmet Esat Kipman İzmir'in saygıdeğer isimleri arasındaydı. O, İzmir'in ilk Müslüman-Türk eczanesini kurarak, hafızalara kazınmıştı. Üstelik 1903'te açılan İttihat, sonraki adıyla Birlik Eczanesi tam 99 yıl ayakta kaldı. Aslında hâlâ ayakta. İzmir Etnografya Müzesi'nde Mehmet Esat Kipman'ın havan ve spatulaları, porselen ilaç kavanozları, hatta eczanenin eski gaz tüpü bile duruyor. Belki Kemeraltı'nda değil, belki halka hitap etmiyor ama Birlik Eczanesi bugün de yaşıyor.
SEYYAHLARIN İZMİR'İSEYYAHLARIN İZMİRHerman Melville’in günlüğünde İzmir 20 Aralık (1856) Cumartesi Sabaha karşı 2’de Midilli’ye demirledik ve gün ışığıyla beraber biz de İzmir körfezine giriyorduk. Oldukça geniş, otuz mil derinliğinde, yedi veya sekiz mil genişliğinde, yamaçlarına serpilmiş köyleri ve her tarafından yükselen dağları olan bir körfez. Şehir, körfezin sonunda konumlanmış ve bu yüzden biraz da yamaç boyunca yayılmış. Bu haliyle evlerin alçaklığından bakıldığında kırmızı kiremitli düz çatıları, kırık çanak çömleklerden oluşan bir tarlayı andırıyor. Denizden bakıldığında şehrin arka tarafında, Pagos Dağı’nın üzerinde eski kale göze çarpıyor.
PABLO PİCASSO'NUN İLK SANAT YILLARIPABLO PİCASSOSanatın tüm imkanlarını deneyen bir sanatçı Bir sanatçı sürekli araştırır, gelişmeye çalışır. Çünkü bir sanatçı için en önemli konu dönüşümdür. Bir müzisyen müzik yaparken nasıl ki bir an için kendisinden kopup da doğaçlamayla kendi müziğinin ve sınırlarının dışına taşarsa, bir ressam da bu anlamda gözlerini kapatıp kendisine dalar ve orada henüz keşfedilmemiş bir dünya bulur. Eğer bir sanatçının yeteneği ve tekniği gelişecekse bu türden deneyimlerin sürekliliği zorunludur. Bu uzun yetişme dönemi, gelişme ve kendi sanatçı kimliğini bulma gereksinimi duyan tüm sanatçılarda ortak bir tutum olarak belirir. Bu gelişim hayat boyu sürer. Yaşamları boyunca, dünyayı tanımak ve sanat dillerini geliştirmek amacıyla sınırlarını sürekli zorlamışlardır. Başarıları çok boyutlu hatta birbirlerine zıt birçok ifadeye başvurmaktan kaçınmamalarında yatar. Ne de olsa resim yapmak dünyayı yorumlamanın, sorgulamanın, duyumsamanın bir başka boyutudur. Bu uçsuz bucaksız dünyanın, aynı anda hem içinde hem de dışındadırlar. Kimi zaman bulutlar arasında gökyüzünde dolaşan bir hayalperesttirler, kimi zaman ayakları sıkı sıkıya toprağa basan akıllılardır. Eğer bir sanatseverseniz kendinizi onların kurgu dünyalarının ortasına rahatlıkla atarsınız. Bu bağlamda her sanat eserini ressamın izleyiciyi kendi dünyasına çağıran bir daveti olarak okurum. Burada söz konusu ettiğim davet salt bir resme bakıp da kendinden geçmek değil, daha da ötesi ressam ve dünyası ile bir alışverişe girebilmektir. Yani bir şekilde ressamla karşılıklı bakışmadır. Resimde farklı farklı şeyler görüp farklı duyumlar edinmek ve aynı zamanda da sanatçının içsel durumunu, görüşünü ya da dünyayı kavrayışını ve oradaki o anki konumunu duyumsamak için karşısındayızdır. Bu alışveriş her iki taraf için de çok özel bir deneyimdir ve sanatçı asla bir yanıt beklememektedir. Sanat eleştirmeni John Berger, “Görme Biçimleri” adlı kitabında bir açık hava resmi gördüğümüzde, kendimizi onun içine koyduğumuzdan söz eder. Eğer, “gördüğünüz” resim, geçmişte yapılmış bir resimse, o zaman da kendimizi tarihin içine koymuş oluruz. Berger’in bu yorumu; resimde, ona dışardan bakan izleyici arasına doğrudan bir özdeşliğin, resmin yapıldığı zamanla bağımlı olduğunu akla getirmektedir. John Berger’in bu sözünden hareketle Pablo Picasso’nun ilk sanat yıllarına odaklanmak istiyorum.
ABDURRAHMAN HİLMİ BEYABDURRAHMAN HİLMİ BEYBurhanzade Abdurrahman Hilmi Bey “İzmir Mekteb-i İdadisi günümüzdeki adıyla Atatürk Lisesi Tanzimat’ın açtığı yenileşme hareketlerinin eğitimdeki yansıması olarak 23 Temmuz 1886 tarihinde, aralarında İzmir’in ileri gelenlerinin de bulunduğu geniş bir halk kitlesinin katılımıyla yapılan törenler sonrasında açıldı. İlk müdürü Abdurrahman Efendi’dir. Okulun ilk yıllarında Fransızca öğretmenliği görevini yürüten Halit Ziya Uşaklıgil “Kırk Yıl” adlı eserinde Müdür Abdurrahman Hilmi Efendi ve okuldaki öğretmen-öğrenci ilişkileriyle ilgili şu bilgileri vermektedir. “Bu adam okulu yaptırmaktan başlayarak öğretim kolunu oluşturmuş, adım adım önünde aşılacak noktaları, her türlü zorlukları ve zahmetleri sabırla, direnişle birer birer, yene yene aşmış, sonunda okulu beş yıllıktan yedi yıllığa salt gündüzlükten yatılılığa çıkarmıştı.
BEKO DİKMENBEKO DİKMENBeko Dikmen: “Şemsiyelerimin altında bir rüyaydı yaşamak” Beko Dikmen, Yakın Kitabevi yayını Meşe Kitaplığı’ndan geçen ay çıkan kitabı “Şemsiyelerim”de böyle diyor. Zorluklarla dolu yaşamında ayakta durma savaşını, okurlarıyla paylaşıyor. Anı ve yaşam öyküsü, edebiyatta giderek daha fazla yazılıp okunan bir tür haline geldi. Bu eserler okurun, kitabın geçtiği döneme ilişkin merakını karşılıyor. Aynı şehrin aynı zamanlarından geçmiş olanlar ya da anlatılan dönem ve mekânlara uzak olanlar, dönem hikâyelerini yaşanmışlık penceresinden okuma şansı buluyor. Yazar kendini ifade etme, deneyim ve birikimlerini paylaşma ihtiyacını karşılarken her okuyana, kendi hayat hikâyelerini düşündürüyor. Her kitap, okurunda yeniden yazılıyor. Beko Dikmen’in, geçen ay Meşe Kitaplığı tarafından yayımlanan yaşam öyküsü kitabı “Şemsiyelerim”, dönemin mekânlarına ve olaylarına değinmesiyle anı türüne de yaklaşıyor. Kitap, geçen yüzyılın ikinci yarısında Ada Gazinosu, Efes Oteli gibi İzmir’in kimi eğlence mekânlarından kültürel etkinliklerine, tenis sporuna; Alsancak, Hatay, Balçova gibi belli başlı semtlere Dikmen’in perspektifinden uzanıyor.
ARKAS KOLEKSİYONUARKAS KOLEKSİYONUARKAS KOLEKSİYONU VE YARATICISI LUCİEN ARKAS Sanat eseri biriktirmek dünyanın her yerinde zor bir iştir. Hele hele biriktirdiklerinizi bir maddi yatırım olarak görmeyip toplumla paylaşma ideali güdüyorsanız çok daha zor bir hal alır. Bu ay dünya çapında önemli bir koleksiyoner olan ve İzmir için değeri ölçülemez yatırımlar yapan Lucien Arkas ile buluştuk. Sorular sorduk, aldığımız cevaplarla keyiflendik. Okuyunca siz de keyifleneceksiniz...
BERTRAND RUSSELLBERTRAND RUSSELLBertrand Russell Geçen sayıda; Hegel, felsefenin, “yaşanan zamanı düşünce içinde kavramak” olduğunu söylüyordu demiş ve eklemiştim: Bu sayıdan başlayarak siz İzmirlife okurlarını, “ustam bellediğim” ve Türkiye’de de az tanınan bazı yazar, edebiyatçı ve felsefecilerle buluşturacağım… Yaşanan zamanı kavramaya ne dersiniz? Gelen tepkilerden okurlarımızın mutlu olduğunu düşünüyorum… Bu sayıda da yine hayatta ustam bellediğim; kendi ailemdeki gençlere her yıl birkaç özel eğitimini verdiğim bir büyük filozofu anlatacağım… Bertrand Arthur William Russell, (18 Mayıs 1872 - 2 Şubat 1970), Britanyalı filozof, matematikçi, tarihçi ve toplum eleştirmeni diyor ansiklopediler. Hayatının çeşitli dönemlerinde kendisini liberal, sosyalist ve pasifist olarak tanıtmış, ayrıca hiçbirine derinden bağlı olmadığını itiraf etmiştir. Monmouthshire’de İngiltere’nin önde gelen aristokrat ailelerinden birinin ferdi olarak dünyaya gelmiştir. Russell 1900'lerin başında İngilizlerin “idealizme karşı isyanı”na öncülük etmiştir. Gottlob Frege ve Ludwig Wittgenstein ile birlikte analitik felsefenin kurucusu kabul edilir. A. N. Whitehead ile birlikte Principia Mathematica adlı kitabı yayımlamıştır. (Newton'ın eseriyle karıştırılmamalıdır.) Felsefi denemesi ''On Denoting'' (İfade Üzerine) adlı eseri felsefinin paradigması olarak kabul görür. Aynı zamanda geniş bir çevrece 20. yüzyılın önde gelen mantıkçılarından biri olarak kabul edilir. Çalışmaları mantık, matematik, dilbilim, bilgisayar teknolojisi ve felsefeyi, özellikle de dil felsefesi, epistemoloji ve metafiziği önemli ölçüde etkilemiştir. Russell önde gelen savaş karşıtlarındandır. Serbest ticareti ve emperyalizm karşıtlığını desteklemiştir ve barışsever tutumundan dolayı I. Dünya Savaşı sırasında hapishanede yatmıştır. Daha sonra Adolf Hitler’e karşı kampanyalar düzenlemiş, Stalinci totalitarizmi eleştirmiş, Vietnam Savaşı’ndaki tutumu nedeniyle Amerikan hükümetini suçlamıştır. Aynı zamanda nükleer silahsızlanmanın dobra savunucularındandır. Son eylemlerinden bir tanesi İsrail’in Orta Doğu’daki ülkelere karşı izlediği tutumu eleştirdiği bir bildiri yayımlamasıdır. İnsan haklarını ve düşünce özgürlüğünü savunduğu yazıları dolayısıyla 1950 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'ne layık görülmüştür.
SU ALTI RESSAMISU ALTI RESSAMISualtındaki güzellikler tuvale yansıyor Köyün girişine geldiğimde hangi börekçide yemeliyim diye düşünürken duvara çakılmış bir levha gözüme ilişti. ‘Sualtı Ressamı’nı işaret ediyordu ve yönlendiriyordu. Börek yemekten vazgeçtim. Biraz daha yürüdükten sonra bir yön levhası daha, iki üç beş derken levhalar beni tek katlı sıralanmış evlerin arasında rengarenk kepenkleriyle süslenmiş, kapısında Türk bayrağı asılı, şirin mi şirin, küçük bir atölyeye ulaştırdı. Levhanın üzerinde sualtı Ressamı Süleyman Sırrı Yeşilce yazıyordu. Tavanda balıklar yüzüyor “Merhaba”yla atölyeye adım attığımda sanatçı girdiğimi fark etmedi bile. Bir resmin başına oturmuş, maskesi yüzünde, son rötuşlarını yapıyor, kim bilir aklından neler geçiyordu o anda. Benim selamımla irkildi. Çalışmasını yarıda kestiğim için özür dileyerek kendimi tanıttım. Önce yaptığı çalışmaları keyifle izledim dakikalarca. Atölyenin tavanında, duvarlarda balıklar, dikenliler, kırmızı mercanlar, köpek balıkları, yunuslar, sanki dışarı fırlamışlar gibi canlı mı canlı bakıyorlar. Her bir resim diğerinden farklı bir deniz dünyasını anlatıyor.