ŞUBAT 2020 "Sofralarımızda zehirsiz gıda istiyoruz" diye haykırıyor bir avuç sivil toplum kuruluşu... Bu sayıda onların seslerine kulak veriyoruz dosya konumuzda... Tabii ki kentin tarihi değerleri ve keyifli söyleşilerimizle yine okunacak bir Şubat sayısı sunuyoruz sizlere... Keyifli okumalar!
PESTİSİTLER İLAÇ DEĞİL ZEHİR!PESTİSİTLER İLAÇ DEĞİL ZEHİR!Pestisitler ilaç değil zehir! Pestisitler tarımsal üretimde kullanılan toksik etkili kimyasal maddeler... İşlevlerine göre, böcek öldürücü, ot öldürücü, mantar öldürücü veya kimyasal yapılarına göre organoklorlu, organofosfatlı, karbamatlı gibi çeşitli sınıflara ayrılıyor. Dünya genelinde yaklaşık 1000 civarında, Türkiye’de ise geçici izinlerle zaman zaman değişmekle beraber 340 civarında pestisit etken maddesi kullanılıyor. Türkiye’de 1979 yılından bu yana pestisit kullanımı yedi kat artış göstermiş. Zarar derinleşiyor Pestisit kullanımı tarımsal üretimde yaşanan sorunları çözmekten çok derinleştiriyor. Agro-ekoloji, permakültür, organik vb. gibi doğa dostu pek çok yöntemin aksine pestisit kullanımı, tarımsal ürünlere zarar veren ot ve böceklerin pestisitlere karşı direnç geliştirmesine neden oluyor. Bunun karşısında daha fazla pestisit kullanımı öneriliyor ve bu durum da zararı derinleştiren bir kısır döngüye neden oluyor. Ancak pestisit kullanımının başka ciddi zararları da var. Tarım zehirleri zararlılarla beslenen, toprağı zenginleştirerek tarımda fayda sağlayan çok sayıda faydalı canlı türünün zarar görmesine, biyolojik çeşitliliğin azalmasına, su varlıklarının kirlenmesine ve gıda ürünlerinde pestisit kalıntısı başta olmak üzere çok sayıda soruna yol açıyor.
RESTORASYON FACİASIRESTORASYON FACİASIESKİ GÜMRÜK BİNASINDAN KONAK PİER’E NASIL GELİNDİ: BİR RESTORASYON FACİASI İzmir Gümrük binası 1876’da Fransız Gümrüğü olarak inşa edildi. 1888’de Osmanlı Gümrük binası olarak kullanılmaya başlandı. Binanın ön yüzündeki kitabe ve tuğra bilmediğimiz bir tarihte silindi. Gümrük binasının ön iki kapısının üzerinde sağlı sollu “iç içe geçmiş üç ay yıldız “figürü bulunuyor ve bu figür bu boyutuyla sadece İzmir’de. Üç ay yıldız motifi Osmanlı devletinin gücünü, ay yıldızların her birinin Osmanlı İmparatorluğunun yayıldığı üç kıtayı ve birliği temsil ettiği düşünülüyor. Saat Kulesi gibi İzmir’e has bir değer olan simgeye İzmir’in sahip çıkması gerekiyor. Bu figürün Türk Kadınları Biçki Dikiş Yurdu diplomasında da kullanılmış olması da çok ilgi çekici. Eski Gümrük binamız 1990’larda Balık Hali, Otopark olarak kullanılıyordu. Koyuncuoğlu ailesinin sahibi olduğu İZMER İnşaat Sanayi Ticaret ve Turizm AŞ ve SASKO yatırım AŞ’nin talip olmasıyla, Mimar Salih Pekin’in çizdiği proje ile Alışveriş Merkezi yapıldı. Konak-Pier adıyla 22 Kasım 1997’de gençlik konseriyle tanıtıldı. Projenin onay dönemi sıkıntılı oldu. Şirket, binanın Eiffel Kulesini çizen mimar tarafından çizilmiş olduğundan duyduğu övünçle binanın logosunu “çelik profil” görüntüsünü seçmişti. Binanın ön cephesinde bulunan Osmanlı Padişahının tuğrası ve iç içe geçmiş üç ay yıldız kompozisyonunu bilgi verildiği halde, görmezden geldi.
KÖKLER: TANIKLARKÖKLER: TANIKLARUn değirmenlerinden, fabrikalara Tanıklar Yugoslavya'da, küçük un değirmenlerinde buğday öğütürken, İzmir'de büyük un fabrikaları açtı Tanık Ailesi. Sanayi bir yana, kentin siyaset ve spor gündeminde yer etti. Ama en çok soy ağacı ile konuşuldu Tanıklar; dört buçuk metrelik bir haritaya dahi sağdırılamayan nüfusuyla... Yugoslavya’nın Stalina Köyü’nden getirdikleri birikimle, İzmir’e un teknolojisi ve un değirmenciliğini taşıdılar. Türkiye’deki ilk duralit ve kireç fabrikasını yine onlar İzmir’de kurdu. Sadece sanayi değil, kentin siyaset ve spor gündemine de oturdular. Ataları arasında meclis üyeleri, paşalar ve milletvekilleri vardı; sonraki kuşaklar da, meslek odalarında görev alarak, hatta politikaya girerek, bu geleneği sürdürdü. Ailenin birçok bireyi, Altınordu ve Dönertaş kulüplerinde basketbol, voleybol ve futbol oynadı; yönetim kurullarında boy gösterdi. Hatta Tanıklar, İzmir Kültür Spor Kulübü'nü kurdu, aileden milli hakemler ve ödüllü sporcular çıktı.
ARMAĞAN ÇAĞLAYANARMAĞAN ÇAĞLAYANARMAĞAN ÇAĞLAYAN:“Değişik sosyolojilerde yaşamak ilgimi çekiyor” Ayvalık’ta yaşıyor, avukatlık yapıyor. Sosyoloji ve aşçılık bölümlerinde öğrenci… Deli gibi kitap okuyor. Altıncı üniversitesi ise Türk dili ve edebiyatı olacak. Armağan Çağlayan, milyonların kendisini tanıdığı Popstar’da izlediğiniz gibi dobra, sivri dilli. Evet, uzun süredir ekranlarda yok ama formundan hiçbir şey kaybetmiş değil. Gündemi, Twitter’dan belirlemeye devam ediyor. Avukatlık işleri nedeniyle gidip geldiği İstanbul’a bir daha asla dönmeyeceğini söylüyor. Ayvalık’tan sonra sırada Sinop ya da Munzur Gölü kıyısı var. Çünkü eğlence sektörünün, hayatla algısını bozmuş olmasından rahatsız. Armağan Çağlayan… Popstar’ın sivri dilli jüri üyesi. Birdenbire evlerimizin salonlarına, gündelik sohbetlerimizin orta yerine düşüverdi. Çoğu kişi Popstar’ı, “Acaba Armağan Çağlayan bu akşam kime takacak?” sorusuyla seyretti. Kiminin çok sevdiği kiminin “Çok ileri gitti!” diye nefret ettiği. Üstelik de Türkiye, ilk kez böylesi bir programla karşı karşıyaydı ve programdan çok, Çağlayan’ın kendisi konuşuldu. Hâlbuki söz edilecek öyle çok yanı var ki…
FORFARMİNGFORFARMİNGEgiad melekleri’nden bir yatırım daha: Forfarming Kapalı alanlarda Yapay Zekâ destekli ve IoT tabanlı dikey tarım çözümleri sunarak yıl boyunca zirai ilaçsız, taze ve sağlıklı ürünler yetiştirilmesine olanak sağlayan ForFarming ikinci yatırımını aldı. Tarvenn Ventures’dan aldığı ilk yatırım ile 1 yıldan kısa sürede ürünlerini lanse ederek 7 farklı ülkeye girmeyi başaran girişim, EGİAD Melekleri’nin de dahil olduğu yeni yatırım ile global pazarda akıllı topraksız tarımın teknoloji öncüsü olmayı hedefliyor. “Sağlıklı Gelecek için Akıllı Tarım” sloganı ile yola çıkan ve 2018 Aralık ayında Tarvenn Ventures’dan tohum yatırım alan ForFarming, 1 yıldan daha kısa bir sürede şirket değerini 9 kat arttırarak ikinci yatırım turunu 12 Milyon TL değerleme ile 2,4 Milyon TL yatırım alarak tamamladı. Tarvenn’in liderlik ettiği yatırım turuna değerli iş insanları Tolunay Yıldız ve Belkıs Kuşçulu Özer, Adphorus girişiminin kurucusu Volkan Çağsal, EGİAD Melekleri’nden Frederic Pagy, Alp Avni Yelkenbiçer, Aydın Buğra İlter, Levent Kuşgöz, Onur Özkol, Zerrin Tunaboylu Ülken ve Keiretsu Forum melek yatırımcılarından Figen Korun ve Gamze Sart katıldı.
İZMİR'DE AT YARIŞLARIİZMİRİzmir’de İlk modern at yarışları ve ilk Türk jokeyleri At, herkes tarafından sevilen, sadık bir can yoldaşıdır. Ata binme tecrübesini yaşamış, atın başını bir kez okşamış olan kişi; bu hayvanın asaletine hayran kalır. At sevgisi çoğumuzun yüreğine çocuk yaşlarda düşmüştür. Hangimiz bir çomağı at yaparak mahalle aralarında koşturmadık? Hangimiz lunaparka gittiğimizde, atlıkarıncayla uzaklara uçup gitmedik? Kültürpark’taki at heykellerini görüp, “Kültürpark’ın kuruluşunda emeği geçen atlar için” yazısını okuyunca, ölen 168 at için hangimizin içi sızlamadı? Türklerde at ve atçılık At Türk topluluklarında kutlu bir varlıktır. İlk olarak eti için beslenen atın, sütünden çeşitli içecekler ve yiyecekler yapılır ve önemli bir kurban olarak sunulurdu. Gelinin evine at üzerinde varması uğurluydu. Manisa dağı çevresinde yerleşmiş “Sancaklı Yörükleri” bir direğe oturtulmuş at kurukafasının bağ ve bahçelerini nazardan korunduğunu düşünürler. At nalı asmak da aynı anlamı taşır. Eski Türk takviminde “At Yılı (Yund)” vardır. Manisa'nın Soma ve Kırkağaç ile İzmir'in Menemen, Bergama ve Kınık ilçeleri arasında yer alan dağlar da “Yund" (At) adını taşır. Turgut Özakman “Cumhuriyet” romanında Doktor Hayri Bey’in atına atlayıp Urfa’nın Suruç ilçesinde ve köylerinde 1928’de gerçekleştirdiği halk sağlığı hizmetlerini anlatır. Konak’taki Guraba-i Müslimin Hastanesi ilk kurulduğunda alt katları doktor ve diğer personelin atlarına ayrılmıştı. O yıllara kadar ülkemizin diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de bakabilecek gücü olanlar binek olarak at beslerlerdi. At sahibi olmak bir gurur vesilesiydi. Kentin yöneticilerinden, Levantenlere ve sıradan insanlara kadar ata binen kişilerin fazla olması kentin birçok yerine “Binek taşları” konmasını gerektirmişti. Atın yeminden, koşumuna, nalının çakılmasından, hastalıklarının sağaltımına kadar büyük bir sektör iş başındaydı.
SWISSÔTEL’E ÖDÜLSWISSÔTEL’E ÖDÜLSWISSÔTEL BÜYÜK EFES’TEN YENİ YILA ÖDÜLLÜ BAŞLANGIÇ Swissôtel Büyük Efes, onuncu yılını kutlayan “Quality Management Awards”ta, “Türkiye'nin En İyi Ege Bölgesi Şehir Oteli” unvanını yeniden almaya hak kazandı. Turizm sektöründe yönetim kalitesinin önemini vurgulamak amacıyla 2010 yılında GM Turizm ve Yönetim Dergisi tarafından başlatılan Quality Management Ödülleri’nde, ödüller sahiplerini buldu. 2019’un sonunda gerçekleştirilen iki aşamalı oylama anketinde toplam 100 bin 254 ziyaretçi ile sahiplerini bulan QM Ödülleri’nin, Antalya’da yapılan gala töreninde “Türkiye'nin En İyi Ege Bölgesi Şehir Oteli” ünvanı Swissôtel Büyük Efes, İzmir’e 3. kez yeniden verildi. Ödülü, otelin Operasyon Direktörü Koray Sarısan, POYD Başkanı Ülkay Atmaca’dan teslim alırken, 2017 senesinde de almış oldukları ünvanı devam ettirmekten dolayı mutlu ve gururlu olduklarını ve İzmir için çalışmaya devam edeceklerini belirterek, bu ödülü kendilerine kazandıran tüm misafirlerine teşekkür etti.
DİLEK AKSOYDİLEK AKSOYDİLEK AKSOY: “Başlattığımız projelerle öncü ve örnek olmak istiyoruz” İzmir’i marka şehir yapma yolunda ilerleyen başarılı kadınlar yazı dizimizin bu ayki konuğu Sosyal Hizmet Uzmanı Dilek Aksoy. Kendisi aynı zamanda Menemen Belediye Başkanı Serdar Aksoy’un eşi… 31 Mart Yerel Seçimlerinden sonra yaşadığı ilçeye ve dolayısıyla İzmir’e katkı sağlamaktan mutluluk duyan çalışkan bir kadın… Aksoy ile başarıya imza attığı projeleriyle ilgili keyifli bir söyleşi yaptık.
VALİ KAZIM DİRİK (2)VALİ KAZIM DİRİK (2)Kazım Paşa’yı anlatırken geçen ay anlattığımız tarih ve coğrafya dostu kimliğinde yazmamız gereken ve ne yazık ki unuttuğumuz bir konuyu burada belirtmeliyiz. Ege’nin en eski anıtlarından olduğu kuşku götürmez bir gerçek olan “Eti Baba” diye o dönemdeki güzel tanımlama ile andığımız Kemalpaşa Karabel’deki Hitit Anıtı onuruna yaptırdığı ‘Tâk-ı Zafer’ ile... Bu Karabel Anıtı’nda betimlenen Hitit Kralı’nın, sağ elinde mızrak, sol elinde yay vardır ve elbisesinin yarısı Mısırlı, yarısı Hititlere özgüdür. Göğsünde bir omuzdan bir omuza uzanan bir kitabe vardır, kitabeyi okuyan bilim adamları "kendi kollarımla bu yurdu fethettim" dediğini belirtmektedir. İlk çağdan günümüze kalan ve güvenilir bir kaynak olan Herodot’un, bugün arkeoloji literatürüne Hitit Karabel Anıtı olarak geçen kaya anıtının Mısırlı bir kralın olduğunu söylemesi, doğruluğu-yanlışlığı bir yana Mısırlılardan ve Sesostris’ten geniş ve ayrıntılı bilgileri vermesi, Suriye ve Filistin’de gördüklerini abartıya kaçmadan -duyum, hayali veya uydurma değil ise- bu firavunun, İskitya ve Avrupa’ya kadar geniş bir coğrafik alanı denetlemesinden söz etmesi, Mısır’ın bu dönemdeki güçlü krallarının en azından adlarını, yaptıklarını, oldukça derin izler bırakarak, o dönem tarihçilerinin ve halkın yaşamına girdiği ve olayları bildiklerini düşündürebilir. En azından Mısır Kralı Sesostris adının bölgede tanındığı, resminin Efes-Foça arasındaki kayaya işlenip işlenmediği, Karabel Kaya Anıtı’ndaki bugün Hitit kralı olarak bilinen şahsın da Mısırlı olup olmamasının ötesinde başka bir anlam taşımaktadır: Mısır’ın Hitit Öncesi (M.Ö. 2000’lerde), Batı Anadolu’da Sart, Efes, Foça bölgelerini ele geçirdiği, hatta Avrupa olarak bilinen Trakya’yı da egemenliği altına aldığı düşünülmektedir. Bugün bu bilgiler sıradan insanların umurunda değildir ama Etibaba Anıtı’nın bulunmasını Vali Kazım Paşa çok önemsemiş ve yola bir Tak-ı Zafer yaptırmıştır 1926’da. Bu zafer takı da; çok önemli bir anıttı ve cumhuriyetin tarihe ve arkeolojiye verdiği önemi göstermekteydi. 2002’de katil bir kamyonun yıkmasına kadar üzerindeki nefis Kütahya çinileriyle o coğrafyanın süsüydü... Hesabı soruldu mu, sanmam... Kazım Paşa yaşasaydı, bu güzel esere bu kadar kolay saygısızlık edebilirler miydi onu da sanmam...
DOĞAL SOFRA URLADOĞAL SOFRA URLADoğal Sofra Urla, iyilikler peşinde... Bugün Urla'nın kırlarına çıktık, bağ yolunda yürüdük ve dönüp bu güzel kasabanın sokaklarında dolaştık. Sivil toplumun neler başarabileceğine tanıklık yapmak, "Doğal Sofra Urla" topluluğunun amaç, hedef ve etkinlikleri konusunda bilgi almak için topluluğun başkanı Bilge Bengisu Öğünlü ile buluştuk. Sorular sorduk, aldığımız cevaplarla keyiflendik. Ülkemizde güzel şeyler de oluyor. Buyrun söyleşiye...
Z KUŞAĞIZ KUŞAĞIZ kuşağının siyaset algısını mercek altına alan Dr. Uğur Oral, yeni neslin siyasi kanaatlerini, sosyal paylaşım siteleri ve internet medyası belirlediği ifade etti. Oral'ın araştırmasına göre, Seçimlerde büyük oranla sandık başına giden Z kuşağı, aktif siyasete katılmak istemese de ülkedeki politik gelişmeleri yakından takip ediyor. Oral'a göre, Z kuşağını doğru analiz eden, sorunlarını, beklentilerini bilen ve bu kesime yönelik politikalar üreten siyasi partiler, gelecek seçimlerde çok daha avantajlı durumda olacak.
ROTAMIZ MURAT DAĞIROTAMIZ MURAT DAĞIBİR KAR HİKÂYESİ Murat Dağı Yaşamımızda unutamadığımız anlar vardır. Belleğimiz bu anıları bazen günceller, dalar gideriz eski günlere. Ben ise bugünlerde çocukluğumun kış sabahlarına çokça gidiyordum. Sabah uyanıp beyaz bir örtüyle kaplanan evimizin önünü ve karlar üzerinde oynaşan serçeleri anımsıyorum. Gözümün önünde sıkça canlanıyorsa eski günlerimin beyaz örtüsü, karlı bir yere gitmenin zamanı gelmiş olmalı. Daha önceden keşfe giden arkadaşlar, Murat Dağı’nın iyi bir tercih olacağını söyledi. Ve biz rotayı bu kez Murat Dağı’na çevirdik.
KORDON HİKAYELERİKORDON HİKAYELERİYazarıyla okurunu Kordon’da buluşturan hikayeler... İzmir’in genç yayınevi Biz Kitap etiketiyle Ocak ayında yayınlanan “Pasaport’tan Kordon’a” adlı ortak öykü kitabı, bir ay içinde üçüncü baskıya gitti. İzmirli yirmi yazarın yirmi öyküsünden oluşan kitabı derleyen Murat Şahin, “Bu öykülerin herkese dokunacağını düşünüyorum. Okura da yazara da...” diyor. İzmir, Türk edebiyatında bir kuşağın başkahramanıydı. Halit Ziya’lar, Salah Birsel’ler, Tarık Dursun K.’lar, Attila İlhan’lar ve nicelerinde okuduğumuz İzmir, bizi bir başka büyülerdi. Tarık Dursun K.’nın yazdığı Havra Sokağı’nı kim aramamıştır? Attila İlhan’ın dizelerindeki Gazi Bulvarı’nı, Basmane’yi; Salah Birsel’in Soğukkuyu’sunu onların gözleriyle de seyretmedik mi? Halit Ziya’nın yıllar sonra geri dönüp anlattığı Basmane’yi okuyunca biz de aramadık mı?
VURAL SİNEMASIVURAL SİNEMASIVural Sineması “Perde” demeye hazırlanıyor. Balıkesir’in dünyaca ünlü turistik ilçesi Ayvalık’ta 1978 yılında açılan, film gösterimleriyle sinemaseverlerin o yıllardaki tek eğlence kaynağı olan Vural Sineması, ekonomik nedenlerle geçtiğimiz sene kapısına kilit vurmuştu. Ayvalık Belediye Başkanı Mesut Ergin’in girişimleri sonucu sinema tekrar perdelerini açmaya hazırlanıyor.