MAYIS2018
Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Yaşam amacı
İstisnasız hepimizin bu yaşamda öğrenmeye geldiğimiz konular vardır. Affetmek, koşulsuz sevgi, güven vb… Bu konular bizim yaşam derslerimizdir. Bir de bu yaşama, yapmak üzere geldiğimiz bir iş vardır: bu da yaşam amacıdır. Hayatımızın başlıca amacı aslında mutlu olmaktır.
Yaşam amacı, biz bu dünyaya gelirken yüksek benliğimiz ile belirlediğimiz, yaşam boyu da ana hatlarıyla sabit kalan hayatımızın işidir.
Yaşam amacımız o işi yaptığımızda bizi en mutlu eden, içimize en fazla coşku veren iştir. Enerjimizi en çok yükselten, ışığımızı en çok arttıran iştir. Yaşam amacı ile ilgili en güzel haber de şudur, hepimiz yaşam amacımızla ilgili yeteneklere doğuştan sahibizdir.
En kolay yaptığımız iştir aslında yaşam amacımız. Zaten yeteneklerimizin olduğu bir alandır. Bazen bu yeteneklerimizi açığa çıkarmak veya hatırlamak için bir iki eğitim almamız gerekebilir ama istisnasız hepimiz yaşam amacımız her ne ise onu muhteşem bir şekilde yapabilecek hazinelerle donatılarak geldik bu dünyaya.
Herkesin bir yaşam amacı vardır. Fakat bir grup insan var ki, onların yaşam amacı biraz daha farklıdır. Yüreğinde kendileri veya yakınlarının dışındakilere herhangi bir şekilde hizmet etme isteği duyarlar. Bu, resim veya müzik ile dünyamızı güzelleştirerek insanların enerjisini yükseltmek te olabilir; tıp doktorluğu yaparak hayat kurtarmak ta… Veya sadece doğru zamanda doğru yerde bulunup karşılaştığı insanlara duyması gereken sözleri söyleyerek onları rahatlatmak…
Bazen yaşam amacımız bizim iş hayatımızın tümünü kapsayabilir, bazılarımız için ise görünüşte hobi olarak yapılan bir iş olabilir.
Bir şirkette müdür olup, boş vakitlerinde çocuk esirgeme kurumu gibi yerlerde çocuklara sevgi vermek yaşam amacı olan insanlar çıkabilir. Veya yaşlılar yurdunda yaşlılarla vakit geçirmek, kitap okumak, sahipsiz sokak hayvanlarına yardım etmek…
Günde sekiz saat çalıştığımız iş bizim geçinmemizi sağlayan iştir. Yaşam amacımız ise hobi olarak görünen iş olabilir. Kimsesiz çocuklara sevgi vermek bizi en çok mutlu eden ve en fazla enerjiyle dolduran iş olabilir.
Bazılarımız için yaşam amacı kurumsal dünyada çalışırken ışık vermektir. Sıradan bir işte sıradan bir konumda çalışıyor da olabilirsiniz. Ve yaşam amacınız, enerjinizle ortamı değiştirmek, oradaki insanları neşelendirerek onların ışığını yükseltmek, hayatı hafife almalarını sağlamak ta olabilir.
Hayatınızın amacı ve işi ayrı ama birbirine bağlı şeylerdir. Hayatımızın amacı, bu yaşamda geliştirmeye geldiğimiz yanımızdır.
Hayatınızın işi sizi kişisel hedeflerinize erişmeniz için ideal koşullara çeker. Hayatınızın işi kolayca ve açıkça tanımlanabilir. O, her neyse yapmaktan büyük mutluluk duyduğunuz şeydir. İster uçak kullanmak, ister ekmek yapmak, ister öğretmek olsun; ister bir ana baba olmak, ister teknisyen, ister mimar vs olmak olsun hiç fark etmez
Hayatınızın amacı, yapmayı sevdiğiniz şeyi gerçekleştirmekle ilgilidir. O, hayatınızın işini başarmanın önündeki engelleri ve zorlukları aşmanızla ilgilidir.
Hayatınızın amacını izlemek için, mutluluğunuzu sadakatle izlemeniz gerekir. Bunu yaptığınızda, kararlılık, ayırt etme, beceriklilik, cesaret, bağımsızlık, kabullenme, mutluluk, şefkat, hizmet, alçak gönüllülük ve liderlik gibi nitelikleri geliştirebileceğiniz bir konumda olursunuz.
Hayatınızın işine doğru mutluluk yolunu izlemek, yaşamınızda ruhunuzu geliştirmenin anahtarıdır.
“Yaşamımın amacı nedir ?” diye soruyorsanız kendinize, içinize dönün ve sakin bir ortamda, belki doğada, sırtınızı bir ağaca dayayıp sorun, sonrada bekleyin, mutlaka bir cevap alacaksınız. Bu bir his, bir resim, bir ses te olabilir…
Artık harekete geçme zamanı geldi. Hedeflerimizi ve yüreğimizdeki amaçlarımızı belirleyip, onlar için çalışmalıyız, o yönde yürümeliyiz. Bu hedeflerin, yüreğimizdeki amaçların hiç biri aslında yeni değildir. Oldukça uzun bir suredir bu hedefler zaten var. Bu sizin belki çok uzun zamandır hayal ettiğiniz ama hiç denemediğiniz bir proje olabilir veya belki de bu işi yapamayacağınızı düşündünüz hep. Artık bunun zamanı değil, şimdi harekete geçme zamanıdır.
Sayın Avram Ventura’nın yıllar önce yazdığı ve çok beğendiğim bir öyküyü tekrar hatırlamak istiyorum.
IŞIK YAYMAYI ÖĞRENMEK...
Ölüme yaklaştığını düşünen adam, üç oğlunu yanına çağırır ve onlara şöyle der:
“Üçünüzü de çok seviyorum, ancak kısa zamanda çok önemli bir karar vermek zorundayım. Benim yokluğumda şirketlerin yönetimini kim üstlenecek?
Hiçbir şekilde birbirinizi incitmenizi de istemiyorum. Bu yüzden sizleri sınamaya karar verdim. Üçünüze onar dolar vereceğim.
Bu parayla öyle bir şey satın alın ki, odam baştanbaşa dolmuş olsun. Şimdi gidin ve bu odayı doldurmak için ne alacağınızı düşünün!”.
Akşam eve döndüklerinde babaları, verdiği onar dolarla çocuklarına neler yaptıklarını sorar.
Birincisi, bu parayla iki balya saman aldığını söyledikten sonra, dışarı çıkarak balyaları içeri taşır. Daha sonra balyaları açıp samanları havaya savurmaya başlar. Odanın her yanı bu samanla dolar.
Çok geçmeden, uçuşan samanlar yerde öbek öbek toplanır ve böylece babasının istediği şekilde odanın dolmadığı görülmüş olur.
İkincisi, yorgancıdan bir çuval dolusu kuştüyü aldığını söyler, sonra bu çuvalı içeri alıp bütün tüyleri havaya savurmaya başlar.
Kısa bir sürede bütün oda bu tüylerle dolmasına karşın, yine de samanlar gibi yerde toplanır. Böylece kuştüyünün de tüm odayı doldurmadığı görülmüş olur.
Üçüncü oğlu, on doları ne yaptığını soran babasına şöyle anlatır. “Senden aldığım parayı bir dükkânda bozdurdum. Beş dolarını bir hayır kurumunun kumbarasına attım. Dört dolarla iki yoksul insanı doyurdum. Kalan bir dolarla da iki şey aldım: Bir çakmak ve bir mum.” Bu sözlerden sonra üçüncü oğlu kalkıp ışığı kapatır, mumu elindeki çakmakla yakar. Işık odayı bir uçtan bir uca doldurur.
Oğlunun bu yaptıklarından mutlu olan babası, sınavı kazandığını, tüm işlerin yönetimini zaman içinde ona devredeceğini söyledikten sonra şöyle der: Yaşama dair çok önemli bir şeyi, ışığı yaymayı öğrenmişsin.
Dağarcığımıza eklediğimiz her yeni bilgi, içimizdeki ışığı biraz daha güçlendirmektedir.
Karanlık bir odada bir mum ışığı ne denli önemli bir kaynak olabiliyorsa, ışık saçan bir beyin de başka insanları aydınlatarak benzer bir görevi üstlenmektedir.
Işığı yaymanın iki yolu vardır.
Ya IŞIK olursunuz,
Ya da onu yansıtan ayna…
(Edith Wharton)
Kaynak: Levent Kırılmaz, Yaşama Sanatı, Ege Üniversitesi Yayınları, 2017