TEMMUZ2018 Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Affetmek
AFFETMEK “Affetmek için iki kişilik erdem lazım. Hem onu affetmek, hem de onu affettiği için kendini affetmek…” (Orson Welles) Affetmek, en önemli yaşam derslerimizden biridir. Bilerek veya bilmeyerek affedemediğimiz bir konu olduğunda bu durum bizi yaşamımızın pek çok alanında, ilişkilerimizde ve işimizde ciddi olarak olumsuz etkiler. Geçmişte yaptığımız hatalar bugünümüzü ve geleceğimizi karartmaya sebep olmamalıdır. Özellikle de tolere edilebilir hatalarımızın geleceğimizi ipotek altına almasına izin vermemeliyiz. Geçmiş, geçmişte kaldı diye yaşadıklarımızı inkâr edemeyiz ama yarınlarımızı karartmasına da müsaade etmemeliyiz. Geçmişte yaşadığımız olumlu ya da olumsuz olaylardan yaşamsal tecrübeler edinmeliyiz. Onlar bizim yolumuza ışık olmalı, önümüzü aydınlatmalıdır. Benzer hataları tekrarlamamamız için bize ders olmalıdır. Affetme yükünü yüreğinizin en ücra köşesinde taşımaya başlarsanız sıkıntı yumağı olarak kalbinizin en orta yerini işgal eder. Bu olumsuz davranışlar ilk zamanlarda sizin sosyal yaşantınızı olumsuz yönde etkilemeyebilir. Ancak zamanla içinizde büyür ve insanlara karsı güveniniz azalır, dostluklar yara alır. Yeni dostluklar kuramaz duruma gelirsiniz. Yaşamın her alanında olduğu gibi bu konuda da tercih yapmak durumundasınız. Başkalarını affetmek güzel bir davranıştır ancak kendimizi affedebilmek, kendimize yaşatacağımız daha güzel bir duygu olacaktır. Affettiğimizde bize kötülük yapan kişiye karşı bir şeyleri eksik bıraktığımızı zannediyoruz. Yapılan kötülük cezasız kalacak ya da yapanın yanına kar kalacak sanıyoruz. Hâlbuki durum böyle değildir. Affetmenin karşımızdaki insanla hiç ama hiç ilgisi yoktur… Bir tek kişiyle ilgilidir affetmek: kendimizle… Affetmek tamamen içimizde çözdüğümüz bir düğümdür. Affedebilir ama o kişiyi yine de mahkemeye verebilirsiniz. Veya onunla görüşmemeyi seçebilirsiniz. İçinizden onu affettiyseniz sorun yok. Dersinizi öğrendiniz demektir. Affetmek, affeden kişi için gerçekten şifalandırıcı bir çalışmadır. Affetmeyi başardığımız zaman yaşam dersimizi başarmış oluruz. Affettiğimizde özgürleşip hafifliyoruz. Bazen karşımızdakini affetmek te yeterli olmayabilir. Kendimizi de affetmemiz gerekebilir. Affedemediğimiz olayların çoğu geçmişten getirdiğimiz anılardan değil bu yaşamda yaşadıklarımızdan kaynaklanır. Bilerek ve isteyerek affetmemiz, hatta affetmek için çaba göstermemiz gerekir. Eğer affetmeyi yürekten isterseniz o zaman bunu başarabilirsiniz. Bazı duygular enerjimizi çok kuvvetle çeker. Örneğin öfke, öylesine kuvvetli bir duygudur ki, biz kin ve nefret duyduğumuz şeyi affedene kadar etkisi yıllarca kin ve nefret olarak yaşamını sürdürür, enerjisi asla serbest kalmaz; içten içe bize zarar verir. O yüzden, hayatımızda, bağışlayamadığımız, affedemediğimiz hiç kimse kalmamalıdır. Tüm olayların, hayatımızda ve geçmişimizde olması gerektiği için olduğunu, bize bir fayda sağladığını, bizim almamız gereken bir ders içerdiğini ve bizi üzen kişilerin ancak bizim ona verdiğimiz manaların sonucu, onlara verdiğimiz değerin karşılığında, kendimizi kurban olarak görmemize sebebiyet verdiğini fark etmeliyiz. Geçmişi affetmek yetmez, hayatımızda her gün karşımıza çıkan her şeyi affederek ilerlemeliyiz. Kendinizi ve başkalarını bağışlayın. Bunu yaptığınızda omuzlarınızda sadece büyük bir yük kalkmaz. Aynı zamanda kendimize karşı da bir sevgi kapısı açılır. Bağışlamadığımızda kendimizi geçmişe bağlarız, geçmişe sıkışıp kalırız. Şimdide yaşayamayız. Şimdide yaşamadığımız zaman da kendimize görkemli ve parlak bir gelecek yaratamayız. Geçmişten gelen eski çöpler, gelecek için daha fazla çöp yaratır.” Nefreti aşmanın tek yolu var: AFFETMEK Başkalarını affettiğimizde biz özgürleşiriz. Nefret, yaşamdan zevk almamızı, insanların güzel yanlarını görmemizi engeller. Hiç kimse salt iyi veya kötü değildir. Salt kötülükleri görmek bir süre sonra şüphe, depresyon ve umutsuzluk denizinde boğar insanı. Nefret dolu bir yaşam, mutsuz bir yaşamdır. AFFETMEK insanı derinleştirir. AFFETMEK için insanın ruhsal ve fiziksel olarak kendisini hazır hissetmesi gerekir. Çünkü affetmek bir seçimdir. Kimsenin zorlamasıyla AFFETMEK mümkün değildir. AFFETMEK bir süreçtir. Birdenbire affedişler bile bir sürecin ürünüdür. Affetmeyi seçtiğinizde kimse size borçlanmayacaktır. Yani koşullu AFFETMEK yoktur. Diğer insanın da sizi affetmesini, değişmesini veya sizin istediğiniz gibi olmasını beklemeyin. AFFETMEK bir seçimdir. Amacı sizin rahatlamanızdır, sizin özgürleşmenizdir. Nefret duyduğunuz kişinin yaşıyor ya da ölmüş olması, Sizin AFFETME sürecinde duyduğunuz acıların yoğunluğunda bir farklılık yaratmayacaktır. O acılar sizin acılarınızdır. AFFETMEK kolay değildir. Fakat özgürleşmek için gereklidir. Çoğu insan affetmenin, nefret ettiği kişiyi suçsuz ya da haklı bulacağı anlamına geleceğini sanır. Oysa AFFETMEK geçmişteki anıların boyunduruğundan kurtulmak, Yaşamımızı kontrol altında tutmasına son vermek demektir. AFFETMEK o kişiyi sevmek değildir. AFFETMEK o kişiyle konuşmak zorunda olmak değildir. AFFETMEK o kişiyle ilişkiyi sürdürmek değildir. AFFETMEK o kişinin beklentileri doğrultusunda davranmak değildir. AFFETMEK o kişiyi suçsuz bulmak değildir. AFFETMEK o kişiyi haklı bulmak değildir. AFFETMEK o kişinin verdiği zararları telafi etmek için çaba göstermemek değildir. AFFETMEK kırgınlığın, küskünlüğün, nefretin hapishanesinden özgürlüğe kavuşmaktır. AFFETMEK artık acıyı hissetmemektir. Yapılanları zihinsel olarak unutmak zaten mümkün değildir. “Duygusal unutma” AFFETMENİN diğer adıdır. (Halil Cibran) *** AFFETMEMENİN YÜKÜ Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur: "Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?" Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman, bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin" Öğrenciler bunu da söz verirler. "Şimdi yarın ki, ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo da patates getireceksiniz" Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarının üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen: "Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun." Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar: "Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde, hep yanınızda olacaklar." Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikâyete başlarlar: "Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor." "Hocam, patatesler kokmaya başladı. İnsanlar tuhaf bakıyorlar bana”. Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir: "Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir" Kaynak: Levent Kırılmaz, Yaşama Sanatı, Ege Üniversitesi Yayınları, 2017