HAZIRAN2017 Avram Ventura
Umut çiçeklerimizi sulayalım
Ağaç, elmalarla o denli yüklüydü ki, rüzgâr estiğinde dalları bile sallanmıyormuş. “Neden hiç sesini çıkarmıyorsun? Ne de olsa her birimiz fark edilmeyi hak edecek kadar gururluyuz” demiş bambu. “Sesimi yükseltmeme doğrusu hiç gerek yok!” diye yanıtlamış ağaç. “Ben, en büyük tanıtımımı zaten meyvelerimle yapıyorum!” Papatya tüm kendini beğenmişliğiyle, “Bir tarlanın ortasında, bunca papatya arasında güzelliğim hiç fark edilmiyor!” diye söylenmiş. Bir melek, bu sözleri duymuş ve papatyaya şöyle yanıt vermiş: -Ama sen çok güzelsin! -Evet, ama eşsiz ve tek olmak istiyorum! Papatya sürekli olarak durumundan yakınınca melek onu yerinden alıp şehrin göbeğinde küçük bir parka koymuş. Günler sonra kentin valisi parkı görmeye gelmiş. Çevreyi gezdikten sonra yanındaki bahçıvana şöyle demiş: -Burada doğru dürüst bir şey yok, buradaki otları söküp toprağı iyice temizleyin, sonra da sardunyalar ekin! “Bir dakika!” diye bağırmış papatya, “Bunu yaparsanız beni öldürürsünüz!” “Eğer senin gibi başka papatyalar da olsaydı, çok güzel görünürdü ve böyle bir bahçeyi bozmazdık” diye yanıtlamış vali, “Ama burada, senden başka papatya yok ve sen tek başına bir bahçe yapamazsın!” Bu sözle birlikte çiçeği topraktan çekip çıkarmışlar. Tek çiçekle bahar gelmediği gibi, ne yazık ki bir bahçe de olmuyor! Bir bahçenin güzelliği, ekilen çiçeklerle birlikte, onun sağlanan uyumundadır; renkleri, kokuları ve birbirlerinden farklı görünümleriyle... Toprağından koparılmış tek başına bir çiçek, ne denli güzel olursa olsun, bir vazoda her gün biraz daha solarak, ölümünü bekler! Toplumdan kopmuş, çevresine küsmüş, sevgi sıcaklığını yitirmiş, bir başına yaşayan insanlar gibi... Tevrat, insanlık serüvenini Adem’in cennet bahçesinden kovulmasıyla başlatıyor. Biz, bu kovulmanın Tanrı’ya karşı çıkılmasından mı, yoksa insanın bilincini kazanmasından mı kaynaklandığını düşüne duralım, cennete dönüş düşlemi hiçbir zaman eksilmemiştir. Öte yandan binlerce yıldır ortaya çıkan çeşitli inanç ve öğretiler, yeryüzünü sevgi ve kardeşliğin egemen olduğu bir bahçeye dönüştürmeye çalışmıştır. Üzülerek belirtmek gerekir ki, bu konudaki olumlu çabalara karşın süren başarısızlığımız, umutlarımızı sürekli ölüm sonrasına taşımamızda etkili olmaktadır. Konunun düşünsel yaklaşımı bir yana... Ten rengimiz, inancımız, yaşam şeklimiz, düşüncelerimiz ne olursa olsun… Her birimiz, ister yaradılıştan, isterse sonradan edinilmiş özelliklerimizle, yeryüzü bahçesinin uyumunu sağlayabilecek, kendimize özgü rengi ve kokuları olan çiçekleriyiz. Birlikte olduğumuzda birbirimizi tamamlıyor, güzelleştiriyor, bir orkestrada farklı çalgı aleti çalan sanatçılar gibi uyum içinde en güzel müziği yakalayabiliyoruz. Ne yazık ki, hiç bitmeyen çıkar çekişmeleri ve paylaşım kavgaları, bireyleri olduğu kadar, toplumları da sürekli bir savaşım içine sürüklemektedir. Bunu tarihin her döneminde ve bütün topluluklarda görmemiz olasıdır. Değil mi ki insanız, benliğimizi ele geçirmeye çalışan karanlık yanımız kadar, bastıramadığımız üstün egomuz, çoğu zaman bizi özlediğimiz birlikteliği yaşamaktan yoksun bırakmaktadır. Geçmişten günümüze bakarak kötümser olmak için çeşitli nedenler sıralayabiliriz... Biz yine de umut çiçeklerimizi sulamayı sürdürelim!