MAYIS2021 Avram Ventura
Öfke
Her şeye kızan, öfkelenen bir insan olabilir mi? Olurmuş! Genç yaşlarımda öyle birini tanıdım. Birçok ortamda yollarımız da kesişti. Özünde iyi bir insandı, ancak her konuda sanki havadan nem kapıyordu. Ona söylenen en olumlu sözü bile tersinden anlıyor, kendince yorumluyordu. Hele ona takılmak hiç olası değildi. Pişman ederdi adamı doğduğuna. Bu yüzden görüşebildiği insan sayısı oldukça sınırlıydı. Hayatı boyunca iş konusunda başarısızdı, eş konusunda da… Genç sayılabilecek bir yaşta, bekâr olarak hayata gözlerini yumdu. İzlediğim bir televizyon programı, bana bu arkadaşı anımsattı. Programda çocuklarımızı nasıl yetiştirmemiz gerektiği anlatılıyordu. Onların kimi zaman hırçın, kimi zaman da saldırgan hallerinin ancak küçük yaşlarda eğitilmeleriyle düzelebileceği örneklerle belirtiliyordu. Sunucuyu dinlerken, o arkadaşımın kim bilir çocukluğunda neler yaşamış olabileceğini düşündüm. Çoğu psikologlar öfkenin normal ve sağlıklı bir duygu olduğunu söylüyor. En hafif bir rahatsızlıktan, fiziksel bir şiddete kadar farklı tepkilerle bu duygumuzu yansıtıyoruz. Kuşkusuz erdem kurallarını ve yasaların getirdiği sınırlamaları aşmadığımız sürece bir sorun olmuyor. Nitekim eski Yunan düşünürü Aristotales, herkesin kızıp öfkelenebileceğini söyler. Bu hepimiz için en kolay şeydir. Ama doğru nedenlerle, doğru insanlara, doğru bir biçimde, doğru zamanda ve doğru bir süre için öfkelenmek, herkesin harcı değildir, der. Konunun bilimsel yanını yetkililere bırakalım, ama kendi payıma şunu söylemek isterim: Kimileri, karşısındaki insanı yeterince tanımaması ya da sağlıklı bir iletişim kuramaması nedeniyle hiç düşünmeden öfkesini boşaltabiliyor. Konuya bir öyküyle yaklaşalım: Öfkeli ve arkadaşlarıyla sürekli kavga eden oğlunu bu kötü huylarından vazgeçirmek için babası ona bir torba çivi vermiş. Sonra da ona biriyle her tartıştığında ya da kavga ettiğinde bunlardan birini kapıya çakmasını söylemiş. İlk gün oğlan otuz çivi çakmış. Bu yüzden çok yorulmuş. Giderek öfkesini kontrol etmenin çivi çakmaktan daha kolay olduğunu görmüş ve her geçen gün bu çaktığı çivilerin sayısı azalmış. Sonunda birkaç gün tartışmasız ve kavgasız geçince sevinç içinde gidip babasına bunu söylemiş. Babası da gülümseyerek artık kendisini kontrol edebildiğine göre, öfkesiz geçen her günün akşamı, çaktığı çivilerden birini sökmesini önermiş. Uzun bir süre sonra çocuk sevinçle tüm çivileri çıkardığını söylediğinde birlikte kapının önüne gitmişler. Baba, oğlunu kutladıktan sonra tahtada kalan delikleri göstermiş. Sonra da birine karşı öfkelendiğimizde, hiç göremesek de ağzımızdan çıkan sözcüklerin bu delikler gibi yüreğimizde izler bıraktığını söylemiş. Kim bilir hangimizin yüreğinde, bu kapıdaki delikler gibi yıllar boyunca birikmiş, silinmeyen ne çok iz vardır! Turgut Uyar, Acının Tarihi şiirinde, “Bir öfke usul usul büyürken kuytuda” diyordu. Öfkenin nasıl büyüdüğünü ya da nasıl patladığını bilemeyiz. Her birimizin insanlara ve olaylara tepkisi farklıdır. Kimimiz onu göstermeden bastırır, kimimiz usul usul içinde büyütür, kimimiz de ansızın ortaya döker. Stoacı düşünürlerden Roma İmparatoru Marcus Aurelius, Kendime Düşünceler’de öfkeyi üzüntü gibi bir zayıflık olarak görür. İkisinin de yaralanmaya ve teslimiyete neden olduğunu söyler. Gerçekten de öfkelenmeyen insan var mıdır, diye düşündüğümde buna olumlu bir yanıt veremiyorum. Zaman zaman hepimizin bardağını taşıran anlar elbette ki oluyor. İşittiğimiz çirkin sözlerden, karşı karşıya kaldığımız olumsuz olaylardan, haksızlıklardan kaçınmamızın da çok güç olduğunu biliyorum. Oysaki bunların üstesinden gelip bu öfkemizi kimseye bir zarar vermeden yendiğimizde, kendimizi eskisinden çok daha güçlü bir konumda hissettiğimizi söyleyebilirim.