OCAK2018 Ayse Perin (Tatari)
Actopolis İzmir
Yeni bir yılın, bir başlangıcın ilk sayısındaki köşe yazım için konu arayışındayım… “Dünya ve ülke genelindeki hal ve gidiş yeni yıla yeni umutlar bağlıyor mu” gibi genel bir soru ile yola çıkıp, yaşadığım kentin durum vaziyetinde karar kıldım. Evrene iyi ve güzel duygular göndererek beklentilerimizin sinyallerinin bir yerlere ulaştığını varsayıyoruz. Evren yaşlı ve yorgun, umarız beklentilerimizin bir kısmına da olsa duyarlı kalır ve bizim için çaba gösterir. Sonuç; iyi düşünelim iyi olsun… Hayat; genel olarak, iş-ev arasında geçen, adeta bir mekik dokuma işleminin nerede biteceği belli olmayan hali… Hal öyle olunca sokak, şehir, yollar ve araçlar yaşamımızın büyük bir zaman dilimini kaplıyor. Son yıllarda, biz İzmirliler kentimizin değişiminin şaşkın izleyicileri olmaya devam ediyoruz… İzmir hızla büyüyor, adeta çok moda bir kent oluyor… Anadolu’nun muhtelif bölgelerinden, özellikle de Güneydoğu’dan gelen göç rüzgârına bir de İstanbulluların İzmir’e doğru harekete geçmeleri eklenince İzmir, elbisesine sığamayan gürbüz çocuklara benzedi… Kentin planlaması uzun vadedeki büyümeye uygun değildi. Kısa vadeli planlamalar ve rant üzerine büyüyen kent aşırı talep karşısında ne yapacağını şaşırdı. Türkiye’nin dev inşaat şirketleri İzmir’e gelmeye başladı, büyük imkânlarını seferber edip dağ taş demeden lüks konutlar, AVM’ler inşa etmeye başladı. Yeni iş yeri ve konut adetleri yeterli talep görecek mi? Halkın alım gücü bu arzı karşılıyor mu? Bunu zaman gösterecek. Son yıllarda ülkemizde varlıklı kesimdeki artış da dikkati çekiyorken, belki bir arz-talep dengesi ile durum rayına oturur, kim bilir? Bekleyelim görelim. Binalar çoğaldıkça ve de özellikle çok katlı yapılarda yer alan ofis ve konutlardaki insan nüfusu yollara dökülecek elbette… Kentin cadde ve sokaklarında durum ne olacak? Trafik sorunu, toplu taşıma, kentin altyapısı derken İzmir kent bünyesinden taşıp Urla, Çeşme gibi civar kasabalara kadar uzanıp sonunda bunlarla birleşecek gibi görünüyor. Herkes şehirli olunca köyler ne olacak? İnsanlar köy yaşantısını özleyecekler. Özlem işin romantik yanı… Özlemin yanı sıra doğal beslenme giderek değer kazanacak, yaşayan toprakları tüketmenin bedeli ağır ödenecek. Hayvancılık, sebze, meyve, tahıl, saman, bütün bunlar nasıl ve nerden ve kimler tarafından sağlanacak? Doğa tüketildikten sonra, tekrar müstakil ev, bahçe, ağaç, kuş sesi, orman özlemi içinde yeni köyler aranacak… “Orada bir köy var uzakta…” şarkısı söylenmeye devam edecek. Yaşayan topraklar betonlaştıkça… On dokuzuncu yüzyılda dünya nüfusunun sadece yüzde onu kentlerde yaşıyordu. Yirmi birinci yüzyılda bu oran yaklaşık yüzde 50’ye çıktı. Kentlerde yaşayanların oranının 2050 yılında daha da artarak yüzde 75’i bulması bekleniyor. Bu nedenle kentler toplumsal değişimin sarsıntılarının ölçeri haline geliyor günümüzde… Dünyadaki büyük şehirler, kentsel alanı toplumun müşterek alanı olarak geliştirmek ve yaşamaya değer olmasını sağlamak adına büyük görevler üstlenmekte. Bu durumda sanat, kültür, mimarlık ve yaratıcı aktivizm rolü tartışılmalıdır diyor uluslararası ortak proje ACTOPOLIS ve bu konuları yoğun bir biçimde ele alıyor. Bu konulardaki belgesel sergi, Atina, Belgrad, Saraybosna ve Zagreb’deki duraklardan sonra Türkiye’de ilk olarak İzmir’de gerçekleştirildi (15-27.11.2017) İzmir’deki yerel sanatçıların faaliyetleri sergiye eşik etti. Serginin alt başlığı “Sanat ve Eylem”… Bu proje şehir sakinlerinin yaşadıkları çevreyi öylesine kabullenmekten ziyade; şehirlerinin düzenlenmesinde görev almalarını tanımlamakta… İzmir Mimarlık Merkezi’nde tüm katılımcı aktivistlerle ayrıca bir panel de gerçekleştirildi. Uzun süredir kent ile kültür arasındaki bağlantı ile ilgilenen Goethe-Institut İzmir, İzmir Mimarlık Merkezi ve Actopolis İzmir ekibi hazırlanan sergi ve kapsamındaki etkinlikler günümüz kentleri için dikkat çekici nitelikteydi… Süreçte, “ACTOPOLIS-İZMİR” adında bir kitap yayınlandı… İçinde pek çok örnek kent mercek altına alınmış ve başlıklarla analiz edilmiş İzmir ile beraber. Kitabın bölümlerinden İzmir’in Altı Hikâyesi, İzmir’de ikonlaşmış beş bölgenin seçilmesini ve bu yerlerin hikâyelerinin araştırılmasını anlatıyor… Konak Saat Kulesi, Susuzdede Parkı, Kadifekale, Alsancak Kordon ve Hamam Sokağı bölgelerinde yaşayan insanlardan yerlerin hikâyeleri dinlenmiş. Küçük guruplarla hikâyeler paylaşılmış… Örneğin; Konak Meydanı’nı ele alırsak, Meydan’ın birinci özelliği kentin simgesi haline gelmiş tarihi saat kulesidir. “Silueti, Büyükşehir Belediyesi logosunda kullanılırken, şehrin bayrağının da büyük bir kısmını oluşturuyor… Ve maalesef bu simge bir zamanlar bir saldırıya uğramış ve zarar görmüştür… Zamanında konumlandırılmasındaki asıl amaç, üstünde kışla ve belediye merkezi olan ve denizden doldurularak elde edilen bu geniş meydanı geliştirmekti…” Saat Kulesi’nin hikâyesinde; kuleye yapılan saldırılar, mekânsal müdahale üzerinden şehir işgalcilerinin hikâyelerine kadar uzayıp giden bilgi ve incelemeler ilginç. Mimari ve kentsel tasarım birbirine bağlı iki güç… İzmir’in mimarlık anlayışı ve kimliğinin geçmişi, bugünü ve geleceği ile beraber kentsel tasarımı kent gündeminde sürekli olmalı. Uluslararası ortak proje ACTOPOLIS veya benzeri projeler İzmir için çok gerekli ve faydalı... Kent insanı kentine sahip çıkmalı ve sürekli sorgulamalıdır… ACTOPOLIS’in söylemindeki gibi… “Yaşadığımız kenti öylesine kabullenmeyip görev alalım.”