SUBAT2019 Ayse Perin (Tatari)
Bir sergi öncesinde…
İzmirlife Şubat sayısının yayınlandığı günlerde, ben de resim sergime hazırlanıyor olacağım… Normal şartlarda bir engel çıkmaz ise yani ‘kısmetse’ 28 Şubat günü Galeri GF’ de resimlerim sergilenmeye başlayacak. Uzun yıllar resim çalıştım, sergi açıtım, sonrasında da yıllarca elime fırça alamadım… Daha doğrusu hayat beni başka görevlere sürüklediğinden; çok emek ve gönül verdiğim bu alana, zaman ayıramadım. Sanat ya da zanaat ile uğraşmak güzeldir… Hani örgü örer, ahşap boyar, el işleri yaparsınız da biraz işler sonra yine devam edersiniz ya, zanaat size bu imkânı verir. Sanatçı olmayı istersek te önce bir zanaat öğrenmekle işe başlarız. Yaratıcı olamasak bile iyi bir usta olabiliriz. Zanaatçının güçlüsü sanatçı olur… Sanatçının her eseri de gerçek sanat eseri niteliğini taşımaz… Sanat tanrı vergisidir. Kendimle konuşuyorum; sıklıkla yaparım bu işi… Resim sanatında zanaat kısmını aştım da sanatta ne durumdayım? Tartışmasını kendimle sürdürdüm yıllarca… Sanatın “İlham” denilen, beklenemeyen kıymetli bir misafiri vardır, gelir ya da gelmez… Çalıştık çabaladık, diyelim ilham da geldi… Bu defa da “şahsiyet” gerekiyor işin tamamlanabilmesi için yani “sanat” olabilmesi için. Sorgulamak işi zorlaştırsa da ben zor olandan yana oldum hep… İşin doğrusu; Bunca zaman sonra gelen gelmiş, olan olmuştur artık. Gelelim sergi konusuna; Özetle, sergi teklifini memnuniyet ve heyecanla karşıladım. Zaman azdı ve yeni konsepte vakit yoktu. Evde hayli birikmiş resimlerim mevcuttu. Resimlerimi toparlayıp karşıma dizdim. Zaten de çoğu evimin duvarlarında idi… Biraz yazlıktan biraz da kışlıktan, önceki sergilerden kalanları da eklersem galeri dolup taşacak… Resimlerimin her birinin bir hikâyesi var… Venedik’te kanalların arasındayım, Kadifekale’ye doğru bakıyorum, Mithat Paşa Caddesi’ndeyim, Kırlarda bir küçük evdeyim, Ormanda kuşlarlayım… Diye isimlendirdiğim resimlerim, o zamanki izlenimlerim ve heyecanımın birleştiği ‘an’ tespitleri… Kendime yakın hissettiğim expresyonizm ve kübizmin izleri ile. İzmir Beymen’de ki sergimi hatırlıyorum… Mobilya vitrinlerini düzenlediğim, dekoratörlük yaptığım yıllardı… Sergi daha çok “portreler” den oluşuyordu. O günlerde bir delikanlı olan oğlumun portresi, annem ben ve kızım adlı bir sentez, Şeref Bigalı Atölyesi’ndeki yıllarda birlikte çalıştığım arkadaşlarımın portreleri, ve kendi yüzlerim… Çiçekleri çok severim… Atölyeye devam ettiğim, yoğun resim çalıştığım dönemlerde çoklukla çiçekleri resimlerdim. Bazen yağlı boya, bazen suluboya ya da desen, çini mürekkep ya da kolaj muhtelif malzemeler ile oluşurlardı. Çiçekler solduğunda atmaya kıyamazdım. Tazelikten solgunluğa geçişlerini izlerken, insan hayatı ile eşleştirirdim. Bir gün, genç ve güzel iken nasıl da solup gitmekte olduğumuzu düşünür, yaprakların renginin kararıp birer ikişer dökülmekte olduğu anları hüzünle izlerdim. Öyle anların resimlerinden biridir ”Solmuş laleler” adlı resmim. Natürmort… Ressamların ya da resim yapanların gözdesi, olmazsa olmazı… Elmalar, ayvalar, yanında bir sürahi ya da şişe, masa örtüsü mutlaka kıvrımları ile… Hangi akımda olursa olsun, işin özü iyi bir kompozisyon olmasında… Tuval bir hesaplaşmadır. Ressamların hayatları… Belgeselleri… Müzelerdeki eserleri… Resim yaparken bütün bunlar da yaşamımızda olur. Fransa Provence Bölgesi, o bölgeye gönül vermiş pek çok ressamın eserleri ve anıları... Cezanne, Van Gogh, Picasso… Geziler, belgeseller, Provence ışıkları ve ressamların duyguları… Paris yakınlarında Gwerny de Monet’nin evi ve Bahçesi… Barcelona’da Dali ve Picasso… Resssam Veronese ve Veronese yeşili… Bütün bunlar, duygu ve heyecanlar ile ruhumuzda tarifsiz mutluluk dalgaları oluşturur… Resim sanatının derinliklerinde kaybolmak ve ressamların yaşamlarındaki duygularını hissedebilmek, resim ile olan bağlarımızı güçlendirir. Kendimi yakın hissettiğim sanat akımları… 1910 yılları, Kübizm… Ve onu izleyen soyut sanat… Braque, Picassso…Mondrian, Maleviç ..Endüstri çağı XX. Yüzyıl…Doğa taklitçiliğinden Kavram ressamlığına geçiş…Paul Klee… Matisse… Çarpıcı ve saf renklerin ustası Henri Matisse, Fovizm akımının öncüsü, hayatının son döneminde kendine has bir teknik ‘kâğıt kesme’ ile başyapıtlarını meydana getirmesi… Vlaminck, Kandinsky; çağdaş sanatın en etkileyici isimlerinden, bir deha, Soyut resmin yaratıcısı… Vakit buldukça karıştırdığım kitaplar, göz terbiyemi geliştirirler. Yıllar önce yaptığım resimlerle baş başayım, sergi için seçim yapıyorum… Ne çok resim ne çok anı… Bir portreye bakıyorum; karşımda atölye arkadaşım Filiz’in yüzü, …Başka bir resim, karanlıkta dışarıya bakan bir kadın silueti, gazeteci Necla hanım, Paris’te gazetecilik yıllarını anlatırken… Modelimiz Beatris’in karakalem figürleri… Onlarca eskiz, iyi ya da kötü yarım ya da tam resimler… Şeref Bigalı Atölyesi’nde ki yıllarımızdan geriye kalanlar… Bugün aramızda olmayanlar, sadece anılarımızdalar. O zamanlar pek çok sergi açtım çok ta resim satıldı, satılması bana mutluluk veriyordu… Bir beğeni demekti… Üretim azalınca duygularım değişti... Elimdeki resimleri almak isteyen çıkarsa satabilir miyim? Çelişkili bir durumdayım… “Atölye günlerim ve anılarım” sergisi bu duygularla yola çıkıyor. Kim bilir belki bu sergi beni yeniden resim sanatı ile buluşturur… Önceliklerimi değiştirmek zorunda bırakabilir…28 Şubat akşam saatleri bakalım nasıl bir izlenim bırakacak ruhumda.