HAZIRAN2020
Ayse Perin (Tatari)
Güneş-Mekân-Yeşillik
Güneş-Mekân-Yeşillik
Modern mimarlığın öncülerinden Le Corbusier, şehir tasarımında “esas mutluluklar” adı altında üç önemli ilke öne sürer, bunlar: Güneş-Mekân-Yeşillik’tir. Doğu Seyahati, adlı uzun bir gezisinde, Edirne, İstanbul ve Bursa’da araştırmalarda bulunmuş özellikle de İstanbul ve camilerden çok etkilenmiştir. Türk mimarlık ve şehirciliğinden “insan ve doğa arasındaki cazip dostluk” diye söz eder.
İstanbul, Le Corbusier’in deyimi ile “bir yeryüzü cennetidir”.“Urbanizm” (The City Of Tomorrow) adlı kitabının 1971 derlemesinin girişinde bir Türk atasözü kullanmıştır: “Kişi bina yaptığı yere ağaç da diker!”.
Adeta bir doğu masalından söz eder gibiyiz… Demek biz Türkler bir zamanlar yeşili seven bir milletmişiz ve güzel şehirlerimiz varmış… Bir varmış bir yokmuş.
Bugünlerde, bir salgın hastalık-pandemi nedeni ile evlerimizde vakit geçirmek zorunda kaldık. Uzun süreli ev yaşamında hayatımızı daha çok sorguladık. Önceliklerimiz değişti. Kimileri yalnızlığın tadını çıkardı kimileri eş dost hasreti içinde ne yapacağını bilmez halde oldu. Le Corbusier’nin de ifade ettiği gibi, “Mekân- Yeşil ve Güneş” önem kazandı. Karantina süresi uzadıkça, insan- doğa ilişkisi, farkında olmayanlar için bile farkındalık yarattı. Kentlerin asfalt, beton sokakları, ağaç yoksunu meydanları, erken mayıs sıcaklarında nefes almaya yeterli olamadılar.
Bugünün kentleşmesinde, çok katlı yapıların açılmayan pencereleri, zorunlu asansör gibi dezavantajları, belki de pek çok kentlinin konut anlayışına başka bir bakış açısı getirdi. Bahçeli evlerde yaşayanlar karantinayı daha mutlu geçirdiler.
Aslında bir zamanlar, Türk şehirlerinin isimsiz kahramanı “ev” idi. İçe dönük, çoğu zaman gösterişsiz, mütevazı evler, asimetrik planlı ve etrafı bir iç avlu ile çevrilirdi. Avlulu ev, yakın Doğu ve Akdeniz Bölgesi, İran ve Orta Asya’ ya kadar uzanan bir coğrafya da görülür. Anadolu’da gelişen Türk şehirlerinde, mescit, cami, çeşme ve pazar yerlerinin etrafı açıklıktır, yeşil; evlerin bahçelerindedir. Doğal çevre ile insan yapısı arasında bir ahenk vardır.
Günümüz Türkiye’sinde kentsel dönüşüm adı altında, mimari estetik ve kentsel tasarım yoksunu inşaatlar ile betonlaşma sürdürülüyor. Kentlerde, yeşil alanların büyük bir bölümünde ağaç miktarı azalıyor.
Bilimsel araştırmalara göre; ağaç yoğunluğu yüksek olan sokak ve bölgelerde yaşayan insanlar, ağaçsız beton sokaklarda yaşayanlara göre daha az hastalanmakta, daha sağlıklı bebekler doğurmakta ve 7 yıl daha fazla yaşamaktadırlar ve psikolojileri de daha sağlam olmaktadır.
Ağaçlar ruhsal ve fiziklsel sağlığı koruduğu için ağaçlı yerlerdeki konutlar daha değerlidir. Ağaçlar ve toprak, yağmur suyu emilimini arttıracağı için su baskınlarını önler, karbon salımını azaltıp havayı temizler ve böylece küresel ısınmayı da önler. Cadde ve sokaklardaki ağaçlar, arabaların kirlettiği havayı temizler… Ağaçlık alanlardaki ısı, ağaçsız bölgelere göre daha düşüktür. Newyork, Washington gibi kentlerin belediyeleri, türlerine göre kentin ağaç haritalarını hazırlayıp ağaçların ekosisteme katkılarını hesaplamışlardır. Londra, Toronto gibi şehirlerde de binlerce ağacın kaldırımlara ve parklara dikilmesi çalışmaları yapılmaktadır.
Avrupa kentlerinde özel mülkiyet ve kamuya ait alanlardaki ağaçlar haritalara işlenerek tescillenme çalışmaları yapılmaktadır. Bazı belediyeler de kentlerdeki süs ağaçları yerine yüksek boylu ve karbon emilim kapasitesi fazla olan ağaçları tercih edilmesini savunur.
Pandemi günlerinde anlıyoruz ki Dünya’mızda biyolojik ve ekolojik felaketler artacak ve yeniden kent dışında yaşam tercihleri karşımıza çıkacak. Yani banliyöleşme kavramı kabul görecek. Kentlerin yeşil alanlarının azalıp yok olmasının sebebi, kompakt kentleşmedir.
Uluslar sahip oldukları mimari miras ile öğünürler. Ülkemiz çok zengin bir mimari mirasa sahiptir. Le Corbusier’in yolunu izleyip, mimarlık tarihimizden birtakım ilkeler çıkartarak, onları modern mimarlık kuramları olarak takdim edebilirsek çağdaş ve mutlu kentler yaratabiliriz.