HAZIRAN2021 Ayse Perin (Tatari)
"Düşlerimin Rengi Bu"
"Düşlerimin Rengi Bu" Georges Raillard, tam bir hafta boyunca Miró’nun atölyelerinde konuk oldu.1975 yılının Kasım ayında, o günlerin öğleden sonralarında sohbet ettiler, tuvallerin karşısında saatler geçirdiler. Bu söyleşiler bir kitap oldu. ”Düşlerimin Rengi Bu” adını aldı. Bir sanat yapıtının ortaya çıkışındaki kaotik ve anlatılması mümkün olamayan durum betimlemesi açısından, ayrıca da Breton, Desnos, Picasso, Dali, Klee, Matisse, Gaudi’ye uzanan birçok sanatçı ile anı ve dostluk birikimlerinin de yer aldığı ilgi çekici bir kitap. “Mağara devrinden beri düşüşte resim” diyebilmiş, çizginin ve rengin efendisi, bir leke ustasıdır Joan Miró, 1893 Barcelona doğumlu bir Katalandır. Gerçeküstücü ve soyut resmin en önemli isimlerindendir... Doğduğu kentte güzel sanatlar eğitimi aldıktan sonra Paris’e gitmiş, burada Breton, Aragon, Desnos gibi isimlerle dostluk kurup gerçeküstü harekete katılmış. Taş baskı, gravür, halı, seramik, duvar panosu, heykeller yapmış, Paris’te Unesco Binası için duvar panosu, Barcelona Hava alanı için duvar çalışması, La Defence sokakları için heykeller tasarlamıştır. Alçakgönüllü ve son derece nazik bir insan, sanatçı olarak ta kibirlidir... Franco’culuğa beslediği nefretten tüm yaşamı boyunca bir an bile vazgeçmemiştir. Palma’da bir dizi eski yapıyı atölye haline getirmiş, ayrıca uzun beyaz bir tekneyi andıran büyük atölye villası ile de adeta bir arazinin içinde küçük bir köy görünümünde bir ortamda, deniz ve dağlara karşı olmasına rağmen, atölyenin derinliklerine inip orada çalışmayı tercih etmiştir. 45 yılını Katalan kültürü için çalışmaya adamış, uluslararası Katalan olmak için Paris’e gidilmesi gerektiğini savunmuştur. Picabia’dan çok etkilenmişti, Matisse ile iyi dosttu... Venedik Bienali’nde gravür dalında büyük ödül almış ve üne kavuşmuştu...”Ressamlar eksiksiz bir zihinsel yaşam sürdürürler” derdi. Resim ile paranın birbirlerine karışmasından iğrendiğini söylerdi. Resimlerine saldırılması çok hoşuna gitmiş, bunu bir onur olarak yorumlamıştı. “Karşıma çıkan her şeyden yararlanıyorum; Postayla gelen paket kâğıtları vb. ne varsa bana ilham veriyor. Üstü lekeli masamdaki lekeler bir şok tesiri yapıyor, yaşamda şoklar olmalı... Köklerim Palma’da annemin ailesinin topraklarında... Tekne-hücre anlamındaki atölyemde çalışmak için sabah vaktini kutsal sayar, sabah dörtte çalışmaya başlarım... Sonraları parmaklarım ile boyamayı sevdim. Yapıtlarımın neredeyse yarısı Femme adında... Zihinsel ve manevi formunu korumak için okurum ve müzik dinlerim ama çalışırken değil. Picasso ile ailece görüşürdük. Arkadaşlığımız saygılı ve kardeşçeydi... Hayvanları ve küçük böcekleri çok severim, ağaç başlı başına bir kişidir, ona göz kulak koyduğum olmuştur... Çalışırken çok acı çekerim. Klee’nin yapıtlarını ilk olarak Paris’te bir galeride gördüm. Klee bana her plastik anlatımda, resmin, resimden başka bir şey olduğunu, çok derin ve heyecanlandırıcı yerlere ulaşmak için daha ötelere gitmek gerektiğini hissettirmişti. Onumla hiç tanışmadım. Ama bir gün bana Kandinsky; Klee ile benden söz ettiklerini, onun da “bu çocuğu ne yapıp ettiğini izlemek gerekir” dediğini aktardığında çok şaşırıp heyecanlanmıştım. Kandinsky, müthiş bir beyin, resme katkıları olağanüstü, kendisiyle dost olma şerefine eriştim. Müziği ve şiiri etkileyip çok uzaklara gitti. Çalışırken düşlere dalarım... Beni hep çeken iki öge: güneş ve örümcek. Çalışmazsam dengemi kaybeder, kara uğursuz düşüncelere kapılırım. Zeminlerim; temizlenirken fırçalardan akıp giden malzemelerden oluşur. Cumayı severim, Cuma Venüs’ün günüdür. batıl inançlarım var, yaşamımın en önemli günleri tek sayılı günlerde olmuştur, çift sayılı günler bela açar başıma... Mimarlık ben de bir tutku; Bina panoları için maketler yaparım. Biçim beni yönlendirir. Renkler kendiliğinden gelir. Otomatizm önce malzeme tarafından yönlendirilir. Renklerin, katıksız renklerin karşıtlığının peşindeyim. Gaudi’yi çok yakından tanıdım. Alçakgönüllü ve utangaçtır. Bir zanaatkâr gibi çalışırdı, durmadan doğaçlama içindeydi. O, duvarı düşlerdi, ben ise bir mimar tarafından yapılmış bir duvarın üzerine seramik yapardım. Paraca destekleyecek birini bulmalıydım, ne yazık ki bu yüzden böyle oldu. Ben malzemeden zevk alırım... Picasso’nun ustalığına hiç haset etmedim, desenim kötüydü. Salonumda bir tek resim var o da Braque’ın; onunla değiş tokuş yapmıştık. Amerikalılar eserlerime oldukça meraklı, Japonya’da da ilgi görüyorum...” ‘Söyleşi ’den bazı bölümler aktardım. Miró’nun gönlünde barındırdığı iyimserliğin bin bir güçlükle kazanıldığı söylenebilir. Dünyaya sorgulayıcı bakan mavi gözleri ve çalışma süresince gösterdiği titizliği 1983 yılının Aralık ayında Mayorka’da son buldu. Çizginin ve rengin efendisi, bir leke ustasıydı.