AGUSTOS2017 Gülhan Berkman Yakar
İşkolikler...
“Tam ona sarılırken gördüm penceremden Kendimi buldum ben çalıştığım bu yerde Azalır acılar da belki gitgide Unutur muyum seni yorulsam her gece Masada boş bardaklar Kirlenmiş tabaklar Çoğalıyor önümde bitmesin sabaha kadar Yakmıyor elimi artık bu kaynar sular Yoruldukça kaybolur acılar…” Fikret Şeneş’in sözlerini yazdığı bu aranjmanı bilmeyen yoktur sanırım. Ne de olsa Ajda Pekkan, bir döneme damgasını vurmuştu bu şarkıyla, son yıllarda da Teoman’dan dinliyoruz. Benim de mutfakta bulaşıkları filan yıkarken söylemişliğim çoktur hani. Nedenini hiç bilmiyorum, aslında işkolikler hakkında düşünürken, birden bu şarkı yine geliverdi aklıma… Aslında bir kaçış mı böylesine çılgınca çalışmak? Belki... Gerçek dünyadaki olumsuz duygularla uğraşmaktansa… Neden olmasın? Yine de benim söz etmek istediğim iş bağımlıları için yalnızca bir kaçış demek yeterli değil sanırım. Öyle ki söz konusu işkoliklerin hayatlarında ailesi, çocukları, arkadaşları hatta hobileri bile oluyor ama tüm bu yaşantılarının içerisine işini taşımayı ihmal etmiyorlar. Ailesiyle mecburen gitse de tatil onun neyine? İşini iyi yapan biri olduğuna göre tabii ki maillerini de evden, ya da kumsalda çocuğuyla ilgileniyor gibi yaparken yanıtlayabilir… Sohbet edecekseniz, konuyu eninde sonunda yaptığı işe getirir elbette. Geçmişteki başarılarını biraz abartsa da üzerinde durmayın, bugüne gelindiğinde tecrübesi ve mükemmeliyetçiliği onu hata yapmaktan alıkoyar mutlaka. Ona kalsa herkes ve her şey mükemmel olmalı, işini yapıyorsan hakkını vereceksin kardeşim. Beynini her an işle oyalayıp aşırı derecede çalıştığında mükemmel sonuçlar da elde eder mi? Bazen…Yorulur mu? Stres olur mu? Bunlar da soru mu? Hayatın belirsizlikleriyle baş etmeye çalışırken ve kontrol edilemeyen şeyler üzerinde bile kontrol elde etmeye çalışırken… Yaşamının dengesi bozulur mu? Sağlık ve ilişki sorunları ortaya çıkar mı? Olsun varsın; çevresindeki insanların ona duyduğu hayranlık da yeter aslında, ne de olsa imaj her şeydir. Bu işi ve bu pozisyonu olmasa insanlar onu niye önemsesinler ki? Anlattığım karakteri belki siz de çevrenizden veya iş yaşamınızdan tanıyorsunuzdur. Fark ettiyseniz profesyonel olarak gerçekleştirdikleri işten başka bir şeyleri yok gibidir. Kendini ve varlığını tanımladığı tek yer işidir. Çok çalışması, hep çalışması gerekir. Çalışmazsa yok olmuş hisseder, bu konuda engellenirse de mutsuz ve huzursuz olur. Bir gün öyle ya da böyle işi sona erdiğinde ise depresyona girer. Çünkü bunun adı “iş bağımlılığı” ve aslında diğer bağımlılıklar kadar tehlikeli sonuçları var. Bugüne değin bir tür onay gören bu bağımlılık, Psikiyatri Profesörü Dr. Bengi Semerci’nin yazdığı makalede ele alınıyor. Semerci Özellikle ABD ve Japonya’da sorunun ciddi boyutlara çıktığının görülmesi ile birlikte, obsesif kompulsif bozukluk ya da dürtü kontrol bozukluğu gibi ele alınmaya başlandığını aktarıyor . Diğer yandan işkolikliğin neden olduğu fiziksel hastalıklar, ölümler, boşanmalar dayanışma gruplarının kurulmasını bile harekete geçirmiş. Takım çalışmasına da pek yatkın olmayan bu kişiler, artık kurumlarda da desteklenmiyor, hatta tam tersi işe alımlarda ve performans değerlendirmelerinde olumsuz geri bildirim alıyorlar. Kim bilir? Anlattıklarım kadar olmasa da, benzer bir girdabın içerisine doğru siz de çekiliyor olabilirsiniz. Her zaman olduğu gibi ilk adım, farkına varmak belki de ardından şu güzel ağustos ayının keyfini çıkarmak için güzel bir tatil yapabilirsiniz, baktınız olmadı, profesyonel yardım almak ve Ajda’dan yeni bir şarkı söylemek de mümkün… “…Gönlüm doluyor aşkla barıştım bak hayatla Başladım yaşamaya hey hey ...” Sevgiyle kalın.