TEMMUZ2018 Gülhan Berkman Yakar
Geleceği parlatmak
Ülkemizdeki gençlerin bir bölümü, bu ay geleceklerini büyük ölçüde etkileyecek üniversite seçme ve yerleştirme sınavını geride bıraktı. Bir başka açıdan bakarsak bu güzelim genç insanlar, bir daha asla geri gelmeyecek lise yıllarını da geride bırakmış oldular. Hepimiz geleceği parlak ve mutlu çocuklarımız olsun istiyoruz ve bunu sağlamak için tüm kaynaklarımızı seferber ettiğimiz de bir gerçek. Bu süreçte İlk öğretimin birinci basamağında çoğunlukla bir problem çıkmaz; çocuklar, birbirleriyle arkadaşlık eder oyun oynarlar. Okulda kendilerine aktarılanları kolayca öğrenirler. Hatta öğrendiklerini hayata geçirirler örneğin, harfleri tanıdıktan sonra onlarla okumayı ve yazmayı becerir ve yaşamlarında bu becerileri kullanmaya başlarlar. Teknolojik cihazlarla tanışır onları ailelerinin kontrolünde kullanırlar. İlköğretimin ikinci dönemine sıra geldiğinde ise işler artık eskisi gibi değildir… Biliyorsunuz dünyanın neresinde ve hangi kültürde olursa olsun genç bu dönemde, hormonal değişimlerle başa çıkarak, çocukluk ve erişkinlik arasında yaşama hazırlanmak için mücadele eder. Gencin ne erişkin ne de çocuk olan kimliğini belirleme savaşını verdiği bu ergenlik döneminde kafası oldukça karışıktır. Beyninin ön lobları gelişirken kendisini, ailesini, arkadaşlarını ve hayatı yeniden anlamlandırmaya çalışır. Benim en çok üzüldüğüm ise, oldukça belirsiz ve zorlayıcı bu dönem içerisinde, gençlerimizin zihinlerindeki tüm bu karmaşaya bir de sınav ve gelecek kaygılarının ekleniyor olması… Ne yazık ki bizim ülkemizde gençler, kendilerini geliştirmeleri ve arkadaşlarıyla vakit geçirmeleri gereken bu özel dönemde, saatlerini test çözmek için harcamak durumunda kalıyorlar. Söz konusu sistem gereği öğretmenler okullarda aktarılan bilgileri hayatla ilişkilendirmek yerine soru çözme taktikleri açısından ele alıyor. Evde anne baba ders çalışması için baskı yapıyor, kendilerini ve yeteneklerini keşfedecekleri ortamları, bunları ortaya koyabilecekleri zamanları neredeyse yok gibi. Genç bireyin arkadaşları var ama onlar aynı zamanda sınavlarda rakipleri; belki de o nedenle ellerindeki akıllı telefonlarla daha sıkı arkadaşlık ediyorlardır. Asıl soru şu : Tüm sınavlar kazanıldığında, en çok istenen o okula ve en yüksek puanlı o bölüme yerleştiğinde çocuğumuz yaşamında mutluluğa kavuşabilecek mi? Dünyanın e-ticaret devi Çinli Alibaba'nın kurucusu Jack Ma Ekonomi Forumu Davos’ta ve pek çok platformda yaptığı konuşmada geleceğe hazırlanan gençlerin gerek iş yaşamında gerek özel yaşamında başarılı ve mutlu olabilmelerinin anahtarı “duygusal zeka”larını arttırmalarıdır diyor Duygusal zekanın birinci önceliği kişinin kendisinin farkında olması, güçlü yanlarını, değerlerini netleştirmesidir. Analisti olarak yer aldığım İzotomi projesinde biz de genç bireyin kendi mizacı, değerleri, istekleri, ilgi alanları ve davranış örüntülerini anlayarak en yüksek farkındalığa varmasını ve böylece ileride doyum sağlayacağı ve mutlu olacağı mesleği seçebilmesine katkı sağlıyoruz. Genç bireylerin kendini tanıdıktan sonra, diğer kişilerin duygularını fark edebilme, empati, kendini iyi ifade edebilme, karar verirken farklı açılardan bakabilme yetkinliklerini arttırmaları, öz yönetim yani duygularını fark edip onları yönetebilmeleri, önceliklerini belirleyebilmeleri, farklı ve değişken koşullara uygun hareket edebilmeleri, stresi yönetebilmeleri, kendinin ve başkalarının hatalarından ders çıkartabilme becerilerini geliştirmeleri de geliştirmeleri gereken duygusal zeka becerileri arasında. Olumlu Etki Yaratma, yani diğerlerinin duygularını olumlu bir yaklaşımla etkilemek ise kişileri başarıya taşıyan diğer bir yetkinlik olarak öne çıkıyor. Bu gün okullarda ne yazık ki aktarılmayan ve gelişmesine pek de fırsat yaratılmayan duygusal zeka yetkinliklerini verdiğim eğitimlerle, koçluk veya mentorluk ile destekleyebilmek de benim mutluluğum, Sevgiler.