EKIM2019 Gülhan Berkman Yakar
Zamanın çayı
Geçen gün sohbet ederken Melisa, birden bire : “-Anne, zaman ne kadar da hızlı geçiyor böyle ?” deyiverince şaşırıp kaldım. Evet, elbette biliyorum ki “zaman algısı” görecelidir. Duruma şekle göre değişir. Ama henüz yedi yaşında olan bir çocuğa göre “zamanın hızlı geçiyor olması” yine de beni hayrete düşürdü. Sizce de “Ekim ayı çok çabuk gelmedi mi? Okul, iş ve pek çok koşuşturma içerisinde günler hızla akıp gitmiyor mu? Etrafımdaki insanların söylemleri de hep bu yönde. Çoğu kişiye göre hiç bir şey için zaman yeterli gelmiyor, yoğunluklar bir türlü bitmiyor, yapmak istediklerine, sevdiklerine, yeterince vakit ayırmaları mümkün olmuyor… Bu tempoyu Melisa’da hissediyorsa, anlıyorum ki artık yediden yetmişe, herkes için biraz yavaşlamanın zamanı gelmiş… “Yavaşlamak, kendim ve sevdiklerim için bir şeyleri daha özenli ve zarifçe yapmak” üzerine düşündüğümde, bir dönem çalışma arkadaşım ve eğitmenim olan psikoterapist Robert Smith’in eğitimin sonunda anlattığı, Japon çay seremonileri aklıma gelir. Smith o hipnotik ses tonuyla bu hikâyeleri anlatırken, bilgeliğin inanılmaz bir nezaket, zarafet ve sevgiyle sunulduğu “Sen no Rikyu’nun” çay seremonilerine katılmış gibi hissederdik kendimizi… Bilirsiniz Japonya’da, “sadou” - chadou – çay ve çay seremonisi, gelenekleri içerisinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Çay ve yol sözcüklerinden bir araya gelerek, çaya giden yol anlamını taşıyan bu seremoni, çok ince detaylara ve sadeliğe dayanan bir sanat aslında. Zen Budizm’ine dayanan çay seremonisini, başarılı bir şekilde gerçekleştirebilmek adına bu yola baş koyanlar, okullarda uzun yıllar eğitim alıyor ve tecrübe ediniyorlar. Günümüzde pek çok çay okuluna ilham vermiş olan Sen No Rikyu, hikayeye göre; çay yapma sanatını öğrenmek istediğinde çay ustası Takeno Joo'nun ziyaretine gider. Joo, Rikyu'yu öğrencisi olarak kabul edip edemeyeceğini anlamak için küçük bir test yapmaya karar verir ve Rikyu'dan bahçesine bakım yapmasını ister. Rikyu hemen hevesle işe koyulur. Harika görününceye kadar toprağı tırmıklar ve düzeltir. İşi bitince ne yaptığına şöyle bir bakan Rikyu tatmin olmaz ve bahçedeki kiraz ağacına doğru ilerler. Ağacı silkeleyip, kiraz çiçeklerinin rastgele toprağın üzerine dökülmesini sağlar. Rikyu'nun son müdahalesinden çok hoşnut olan Joo böylece onu okuluna kabul eder. Bu hikayede ”Wabi Sabi” ruhunu sezinlersiniz. Esasen kusurların kabulü hatta güzelliği üzerine odaklanmış bir estetik anlayışı ve dünya görüşüdür. ( Bu konuyu başka bir yazıda ele alacağım.) Eskiden birçok farklı çay seremoni şekli varken, pek çok kaynakta Rikyu’nun bu kültürün geliştirilmesinde çok büyük emeği geçtiği söyleniyor. Rikyu, adeta bir meditasyon gibi son derece yavaş ve özenli gerçekleşen bu törenin, mutlaka gösterişsiz olması gerektiğini, alçak gönüllüğün önemini, mükemmeliyetçilikten uzak olunmasını anlatırken, yaşanan ana odaklanılması anlayışını da vurgularmış. Seremoniye katılanların, bu dünya üzerinde birbirlerini adeta son kez görüyorlarmış gibi değer veriyor olmaları da, güzelliğin her türlü halinin fark edilmesi ve kıymetinin bilinmesi adına çok önemli. Uzak doğu felsefesi bir yana, aslında çayın pek çok kültürde olduğu gibi bizim toplumumuzda da önemli bir yeri var. Güne başlarken, işe ara verdiğimizde, konuk ağırlarken sohbetlerimizde, kendi kendimize otururken, yaşamın keyfini çıkarmak istediğimizde, çoğu zaman bizim de ocağımızda güzel bir çay demlenir. Değil mi ki artık herkes için hızlı akıyor şu zaman… Biraz durup; içinde farkındalık, uyum, saygı, saflık ve huzur olan bir çay demlemeye ne dersiniz? Afiyet olsun!