AGUSTOS2018 Günter Soydanbay
Kenti internetten tırnağa hayal etmek
Seneler önce bir ekolojik araştırma yayınlanmıştı. Yapılan simülasyonlara göre arılar yok olsa önce bitkiler, sonra hayvanlar ölür, nihai olarak da tüm ekosistem çökermiş. Benzer çalışmalar doğadaki bir çok canlı için tekrarlanmış. İlginçtir, ekosistemden çıkarılsa, diğer canlıların gelişmesine sebep olacak tek bir tür saptanmış: insanoğlu. Medeniyet ve gelişim adına doğada yarattığımız tahribatın haddi hesabı yok. Kuşkusuz bu hasarda aslan payı Batı dünyasına ve özellikle de Amerika’ya ait. Ünlü mimar Arthur Erickson’a göre Amerikalılar’ın insanlığa yaptığı en büyük kötülük grid sistemi denilen ızgara planlı sokak şeklini dünyaya yaymış olmaları. Organik şekilde değil, bir şehir planlamacısının zihninde hayat bulan, toprağı üzerine ne istenirse inşa edilebilecek boş bir alan olarak gören ve çevresiyle ahenksiz kentsel alanlar yaratılmasına sebep olan grid sistemi. Kuzey Amerikalılar uzun süredir kendi yarattıkları canavara çözüm üretmeye çalışıyorlar. Bunlar arasında en ütopik olanını görmek için bu ay Kanada’nın Toronto kentini ziyaret edeceğiz. Toronto, sadece Kuzey Amerika’nın en büyük üçüncü şehri değil, aynı zamanda kıtanın en hızlı büyüyen kentlerinden de biri. Önümüzdeki 15 yıl içerisinde şehrin nüfusunun %50 artacağı öngörülüyor. Önem açısından İstanbul Türkiye için neyse Toronto da Kanada için odur denebilir. Hal böyle olunca kentin geleceğini planlamak için belediye, eyalet ve devlet ortaklaşa çalışıyor. Geçen sene Başbakan Justin Trudeau bu doğrultuda çılgın projesini açıkladı: Toronto’nun göl kıyısında dev bir semt inşa etmek. Buraya kadar herşey normal. Peki bu mekanı kim tasarlayıp, inşa edip, yönetecek? Cevap, Google’ın alt firması Sidewalk Labs! Dünya nüfusu artıp, kırsaldan kente göç hızlandıkça, şehirler binbir türlü sorunla baş etmek zorunda kalıyor: trafik, hava kirliliği, suç, istihdam, konut kıtlığı, gelir eşitsizliği vb. Sidewalk Labs tüm bu sorunlara teknolojiyi kullanarak çözüm üretmek amacıyla kurulmuş. Varlık sebebini kentleri internetten tırnağa yeniden hayal etmek olarak tanımlamış. Firmanın ilk projesi, Toronto şehir merkezinin yanıbaşında, eskiden limanın alanı olarak kullanılan, İzmir Kültürpark’ın tam yedi kat büyüklüğünde, göle sıfır atıl bir alanda Quayside isimli yepyeni bir semt yaratmak. Amaç dünyaya örnek olacak -merkezinde arabanın değil insanın olduğu- şehirsel bir mekan yaratmak. Hayal edilenler hayata geçirilirse, Quayside semtinde klima veya kalorifer olmayacak. Evler, Ontario Gölü’nün doğal akıntısıyla soğutulacak, jeotermal kaynaklarla ısıtılacak. Binalarda ultra verimli izolasyon malzemeleri kullanılacak. Bu şekilde mekanlar, bir kahve termosu misali kendi ısısını koruyabilecek. Semtin altına inşa edilecek bir gübreleme alanında, çöplerden çıkan metan gazı enerjiye çevrilip elektrik üretilecek. Binalar şantiyede değil, bir fabrikada, çevre dostu malzemeler kullanılarak üretilecek. Bina sahipleri bu modüler parçaları kullanarak hayallerindeki mekanı, sanki legodan ev yaparmışçasına inşa edebilecek ve dilediği gibi değiştirebilecekler. Trafik ışıkları karşıdan karşıya geçmek için bekleyen yayaları tanıyacak, yeşil ışığın süresini onların yürüme hızına göre düzenleyecek. Kanadalı yöneticiler ve Google çalışanları, Quayside’ı akıllı şehir olarak tanımlamaktan itinayla kaçınıyorlar. Akıllı kelimesinin, teknoloji sektöründe çalışanların kibrini yansıtan bir kelime olduğunu belirtiyorlar. Onun yerine sürdürebilir kelimesini tercih ediyorlar. Güney Kore’de Sogdo, Abu Dabi’de Masdar gibi akıllı şehir diye lanse edilen çılgın devlet projelerinin başarısızlığından ders aldıklarını söylüyorlar. Bu yüzden Quayside’da henüz çivi çakılmamasına rağmen başta sivil katılım olmak üzere planlama için 50 milyon dolardan fazla para harcanmış. Sürdürülebilir olabilmesi için semti belediyenin değil, Torontolular’ın tasarlaması isteniyor. İzmir 3. Kent Merkezi bizim Quayside’ımız olabilir miydi? Ne yazık ki o treni kaçırdık. Darısı 4. Kent Merkezi’nin başına diyelim.