SUBAT2020 Günter Soydanbay
Bergama’nın hikayesi
Bergama’nın hikayesi Seçimler, yenilenen seçimler, ekonomik krizler ve siyasal skandallar derken geçen sene İzmir’de gerçekleşen önemli bir olay gözden kaçtı: Bergama, destinasyon yönetimiyle markalaşmanın ilk adımını attı! Bu ay Bergama’nın hikayesini dinleyeceğiz. Toplumun ciddi bir kısmı Bergama’ya kırsal olarak bakıyor. ‘Burası sıradan bir kasaba. Görecek ne olabilir ki?’ diye düşünüyor. Oysa Bergama çok enteresan bir yer. Belki de İzmir’deki en enteresan yer! Bergama denince aklınıza ilk ne geliyor? Bu soruya ülke genelinde cevap aranmış. Ortaya çıkan resmin temel hatlarında, Berlin’deki Pergamon Müzesi, altın madenini protesto eden bilinçli köylüler, peynir ve çığırtma var. Bunlar olumsuz olmamakla beraber, Bergama’nın önemini açıklayacak bir şey söylemiyor. İnsanlık tarihi boyunca dönem dönem bazı kentler ön plana çıkmış. Günümüzün Dubai’sinden, son elli yılda New York ve Londra’ya, ondan önce Paris’e ve Viyana’ya uzanan bir bayrak yarışından bahsedebiliriz. Bu kesintisiz zincir üç bin yıl öncesinin Babil’inden, dokuz bin yıl öncesinin Eriha’sına kadar uzanıyor. Aynı havai fişek misali, bir kent kısa bir süre için diğerlerinin önüne geçiyor ve insanlığa yön veriyor. Bergama da sayısı iki elin ve ayakların parmaklarını geçmeyen bu kentlerden birisi! Özetle, Bergama, antik çağın Floransa’sı diyebiliriz. Öyleki, dünya genelinde kullanılan yılanlı eczacılık sembolü, iki bin yıl sonra Sigmund Freud’un meşhur ettiği psikoterapi ve milyarlarca insanın ortak biçimde yaşayabilmesini sağlayan kent yasaları hep zamanının Bergama’sından geliyor. Bergama, turizmin Şampiyonlar Ligi olan UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde. Buna rağmen tarih denince Bergama akla son sıralarda gelen bir yer. Ayrıca UNESCO, bir yandan nimetken, diğer yandan sorun. Çünkü bu ismi duyanların zihninde, Bergama = taş kalıntıların olduğu bir mekan izlenimi oluşuyor. Evet, Bergama aynı Efes ve Truva gibi antik bir kent. Ama aynı zamanda Şirince ve Cumalıkızık gibi hala yaşayan tarihi bir mekan. Bergama’da tarih, biletle girdiğiniz bir yer değil, günlük hayatın bir parçası! Peki madem bu kadar artısı var, o zaman Bergama neden hakkettiği yerde değil? Kente şu anda değil İzmirliler, İzmirli gazeteciler bile pek uğramıyor. Nasıl İzmir ulusal düzeyde fuara indirgenmişse, Bergama da İzmir basını nezdinde kermese indirgenmiş durumda. Bunun sebebi biraz sosyolojik, biraz bürokratik, biraz ekonomik, biraz da stratejik. İlk olarak Bergama çift yönlü göçten muzdarip. Bergamalılar İzmir’e göç etmiş. Onların yerini doğudan ve köylerden gelenler almış. Bu durumda Bergamalılarla 3000 yıllık kesintisiz tarihleri arasında kopukluk yaşanmaya başlamış. Yerel halk, kentin esas sermayesi olan Bergama efsanelerine, hikayelerine ve mitolojisine hakim değil. Bunun ardında, bireysel seviyede turizmden gelir elde edememeleri yatıyor. Bergama’ya gelen turist sayısı seksenli yıllardan beri azalmış. Merkezi hükümetin kitle turizmini ön plana çıkaran stratejisi kültür turizmine ket vurmuş. Kültür, halkın sadece %7’sine hitap eden, sınırlı bir motivasyon. Bu durumda Bergama içinden geçilip gidilen bir yere dönüşmüş. Gelen turistlerinse sadece %40’ı Bergama’da yemek yiyor, %25’i alışveriş yapıyor. Hal böyle olunca yerel halk çareyi turizmin antidotu olan sanayide arıyor. Tüm bunlara rağmen Bergama öyle etkileyici bir yer ki, gelen ziyaretçi yüksek memnuniyet oranıyla ayrılıyor. Çünkü sadece antik yapıları değil, tarihsel aurasını koruyan Kale Mahallesi’ndeki eski Rum taş evlerini görüyorlar ve Kozak Yaylasının insanı başka dünyaya götüren doğasını deneyimliyorlar. Bergama’yı, içinde Dikili, Edremit, Ayvalık ve hatta Midilli'nin de olduğu Kuzey Ege'nin İncileri rotasına dahil etme planları var. Ama öncelik tanıtım değil. Meşhur bir söz vardır: Sıradan bir ürünü hiçbir şey, iyi reklam kadar hızlı öldüremez. Bu yüzden Bergama önceliğini restorasyon, altyapı ve hepsinden de önemlisi yerel eğitim olarak belirledi. Zamanı geldiğinde Bergama’yı duyacaksınız ve duyduklarınızı beğeneceksiniz!