TEMMUZ2018 Pınar Tekeş
Mutluluğa alan açmak
Küçücük bir çocukken savaşlarla ilgili yazılar okuduğumda bizden önce yaşayan insanların ne garip olduğunu düşünürdüm. Dedemin ailesi savaştan kaçıp Türkiye’ye sığınmış. Beraberinde nice acı, sıkıntı ve yokluk sızısı taşıyarak. Onun da çocukken anlatılan hikayelerle o minicik kalbi ne çok korku titreşimiyle dolmuştu kimbilir. Ben tarih kitaplarını okudukça bile dehşete düşerdim. Hele hele Dünya Savaşı gibi o dev savaşları aklım hiç almazdı. Nasıl olmuş da böyle birşey yapmışlar diye hayretler içinde kalırdım. Demek ki o zaman şimdiki bilinç yokmuş ve ne garip sebeplerle birbirlerini öldürmüşler derdim. Şimdi çocuklarım da neden savaşıyor insanlar diye sorduklarında aynı duyguları hissediyorum. Ne zor değil mi çocuklara bu devirde bile böylesine korkunç acıların çekilmesi ve bunun bir pembe dizi acısı kıvamında doğallaştıtılarak naklen dünyanın her yerinden izlenebilmesi. Teyzemler Almanya’da yaşadıkları için küçüklüğümden beri Almanya’nın çok çeşitli yerlerini gezme fırsatım oldu. Fakat çok istememe rağmen Berlin’e bir türlü yolum düşmemişti. Filmlerden ve fotoğraflardan oldukça beğendiğim bu şehri ilk kez geçtiğimiz günlerde ziyaret ettim. Berlin’i tek kelimeyle nasıl tanımlarsınız diye sorulduğunda “sempatik” derim. Bu kadar yoğun acıya ev sahipliği yapmış bir kent için aslında enterasan duruyor olabilir. Ama böyle hissetmem Almanlar’ın olanların yansımalarını unutturmak için ne kadar çok çalıştıklarıyla alakalı olsa gerek. Yaşanan acılar saygıyla anılsın diye anıtlar yapılmış. Ama artık ızdırap yoğun bir şehir değil gittiğiniz. Romantik,sanatsal, sportif, doğayla içiçe hatta eğlenceli bile denebilecek bir yer. Adeta koca kent temizlenip bütün o kir, acı, işkence, mutsuzluk, öfke akıtılmış gibi. Peki biz içimize döndüğümüzde karşılaştığımız manzara nasıl? Çoğu zaman en büyük savaşlarımızı aslında kendimizle veriyoruz. Farkında olmadan içimizde bir düşman yaratıyoruz ve bunu bize hep hatırlatsın diye en derin öfkemizi hep besliyoruz. Başkalarına gösterdiğimiz hoşgörüyü kendimizden genellikle esirgiyoruz. Bir düşünün kendinize en son ne zaman şefkat gösterdiniz? Hayat bize yapılanların ya da yapamadıklarımızın pişmanlıklarından beslenip öfkemizi her daim canlı tutmaya çabalamak için çok kısa. Pişmanlık duyduğumuz her olay ise bize yük. Gittikçe ağırlaşan bu yükler bizimle yaşamaya devam ettiğinde hem duygusal sorunlar hem de vücudumuzun bizimle işbirliğinde olması nedeniyle işi daha da karmaşıklaştıran fiziksel rahatsızlıklar ortaya çıkmaya başlıyor. Berlin’e gitmeden bir gün önce tam şehir merkezinde 2.Dünya Savaşı’ndan kalma bir bomba bulundu. Ve imha edilebilmesi için bölge tamamen boşaltıldı. Biz içimizde farketmediğimiz hangi bombalarla yaşıyoruz? Her an patlayabileceğini bilmeden. Oysa ki bombaların patlamasını beklemeden imha edebilsek onları...Hayatı bizim oyun alanımız gibi görsek tercihimiz ne olurdu? Kendi kendimizin düşmanı olup asla kazanamayacağımız bir savaşı sürüdürmek mi? Berlin gibi acıları akıtıp mutluluğa ve yaşama alan açmak mı? Seçim gene bizim...