EYLUL2018 Pınar Tekeş
İşaretleri izlemek
Siz de birşeylerin değişmesi gerektiğini biliyor ve nereden başlanacağını kestiremiyor musunuz? İçinizde bu rüzgarlar esmeye başladıysa aslında değişimin kaçınılmaz olduğunu çoktan kabullendiniz ama neyi nasıl yapacağınızı, hangi tekniklerin, kitapların, kişisel gelişim uzmanlarının size uygun olduğunu bilemiyor olmanın sancısını çekiyor olabilirsiniz. Veya değişime direnç gösterebilirsiniz. Direnç gösterdiğimizde de mutsuzluk kaçınılmaz olabiliyor. Geçmişteki alışkanlıklarımız, inançlarımız bizi bugünü yaşamaktan alıkoyuyor. Bir şeyler yapmalı da ne? Akıntıya kapılıp sürükleniyor hissettiğimizde tek amacımız hayatta kalmak olur. Hayatın elinden kayıp gideceği motivasyonuyla debelenmeye başlarız. Kendimizi akışa bırakmak önümüzdeki kayalıklara gözümüz kapalı balıklama dalmak değildir. Manipüle etmeye çalıştığımızın kendimiz olduğunu farketmeden suyun akış yönünü değiştirmeye çalışmak hiç değildir. Aslında hayat ya da biz düşündüğümüz kadar karmaşık mıyız? Görünenin arkasında iç dünyamızda saklı olanlar çok gizemli ve olağanüstü şeyler mi? Sadeleşmenin zamanı geldiyse içimizde kendimizden bile sakladığımız, yabancısı olduğumuz “biz” le tanışmak daha doğrusu onu tekrar hatırlamak zamanı da gelmiş demektir. Kurumuş ağaçlara tutunmuş cansız yapraklar gibi hissettiğimizde aslında farketmemiz gereken bunun bir sonraki mevsime hazırlık olduğudur. Eskisinden daha canlı yeşerecek olan yeni yapraklara hazırlık. Peki bizler eskisinden daha canlı daha parlak ve daha güçlü olabilmek için dönüşümümüzü nasıl gerçekleştiriyoruz? Seyrettiğimiz filmlerde, okuduğumuz kitaplarda bazen ulaşmak istediğimiz hayatlar, bazen olmak istediğimiz, bazen bizi kurtarmasını beklediğimiz kahramanlar vardır. Kimi zaman anlık mutluluklar yaşamak, bir kahkaha atabilmek, kimi zaman da geçmiş acılarımızın hatırlattıklarını doyasıya hissedebilmek için gireriz içlerine. Oysa ki kendi dışımızda bir kahraman aramak bizi kurbanlaştırır, bir kıymet aramak da değersizleştirir. Kendi dışımızda bir kıymet arama alışkanlığının bize ne kadar uzun süredir hizmet etmediğini farketmek için ne deneyimlememiz gerekir? Peki, çok istememize rağmen kendi hayatlarımızın senaryosuna göz atmak neden korkutur bizleri? Senaryoda değişiklik yapabileceğimizi bilsek nereden başlardık? Hayatın bize sunduğu farklı renkleri kucaklamaya hazır mıyız? Yoksa hala o güvenli siyah beyaz dünyamızı sırtlamaya devam mı edelim? Doğanın kendine has bir müziği ve ritmi var. Biz de kendi ritmimizi doğamıza uygun olarak dengede tutmayı başardığımızda zihin, beden ve ruh üçgenimiz birbirleriyle çekişmekten vazgeçecektir.Değişiklikler yapıp ezber bozmak, kendimizi şaşırtmak ve şımartmakla başlamalı işe. İçinde yaşadığımız döngülerden çıkmanın en pratik yolları bunlar. Değişik yerler, nesneler, bilgilerle tanışmak... Süprizler yapıp kendimizi şaşırtmak, var olanın dışında gerçeklikler olabileceğini kabullenmek. Benim bildiğim tüm dönüşüm metodları ve öğretilerinde önce kişi gelir. Önce sen varsın. Sen değerli olduğun sürece çevrendeki gerçeklik sana değer verecek ve seni değerli hissettirecek. Öyleyse hangi tekniği uygularsak uygulayalım önce eşsiz altın madeninin bizim içimizde olduğunu farketmeliyiz. Hayat bizim ona verdiğimiz tepkilerle şekillenir. Eşsiz, biricik ve benzersiz derecede değerli olduğumuzu bilmek bize hangi kapıları açar? Kendimizi en kaybolmuş hissettiğimiz anda bile içsel bilgeliğimizin bize yol göstermesi mümkün. Yeter ki ona kulak verelim ve işaretleri izleyelim.