NISAN2018
Reşat Kutucular
Ortaya karışık
İzmir Life 200'üncü sayıya gelmiş. Gönül isterdi ki şöyle coşkulu, neşeli, iyimser bir yazı yazıp bu dergiyi inatla yaşatan Hakkı Kesirli ve ekibini kutlayayım… Ama ne mümkün! Emeğinize sağlık diyebiliyorum sadece.
Şimdi değil ama bakarsınız coşkulu bir kutlamayı 2020'de derginin 20. yayın yılına girişinde yaparız. O zaman seçimler geçmiş ve ak koyun kara koyun belli olmuş olacak. Umarız bugünkünden daha yaşanır bir Türkiye mümkün olacak.
İroniye bakın ki Hürriyet’in ve Doğan Medya’nın komple Demirören grubuna satışı da bugünlere denk geldi.
Hürriyet 300 binlere düşmüş günlük tirajına, gittikçe küçülen reklam gelirine, son yıllarda iyice yumuşayan muhalifliğine rağmen yine en çok satandı, en çok tıklanandı ve evet, “amiral gemisiydi”. O yüzden bu satış sembolik olarak önemli bir el değiştirme.
Bundan sonra ne olacağını tahmine çalışalım… Hürriyetin yelpazede açacağı boşluk bir şekilde doldurulacak elbet. Ülke ekonomisi bu haldeyken, çoklu kurumsal çöküş yaşanırken, her gün orada burada yeni bir sıcak gelişme patlarken insanların susması eşyanın tabiatına aykırı.
Ülkedeki muhalif kanat bundan böyle Hürriyet’ten olmayacak şeyler beklemeyecektir. Sözcü, Cumhuriyet, Birgün bu boşluğu doldurmak için çaba göstereceklerdir. Hürriyet okuyucusunu yakalamak o kadar kolay olmayacaktır. Her halükarda yeni yollar bulunacaktır ya da yeni yollar yapılacaktır. Böyle kırılmalar bazen beklenmedik iyi sonuçlar doğurabilir. Diyalektik çalışır, biliriz!
Aslında Hürriyet’in satışı söz konusu olmasa bu yazıyı başka bir konuya ayırmayı düşünüyordum.
Şarkışla’da kız isteme yüzünden öfkelenip önce kızın annesini, babasını, ağabeyini sonra arkadaşının bakkal dükkanına gidip içki isteyen, alamayınca orada arkadaşını ve babasını öldüren 28 yaşındaki Fırat Yurdakul’u yazmak istiyordum.
Yakalandıktan sonra gazetecilerin neden öldürdünüz sorusuna “seviyorum abi, çok seviyorum, 30 yıl yatar çıkarım, yine seviyorum” kıvamında cevap veren Fırat ne ilk ne de son bu ülkede.
Daha bir ay önce Balıkesir’de benzer bir olay yaşanmıştı. Bu olaylara münferit demeye cüret eden büyük yanılmaktadır!
O yazının başlığını “bir sevme biçimi olarak öldürmek” şeklinde atacaktım. Sevdiği için öldüren o kadar çok katilimiz oldu ki! Maalesef bu gidişle daha da olacak!
Bir de böyle bir şiddet ikliminde üniversitelerin sosyoloji, psikoloji, sosyal psikoloji veya ilgili diğer bölümlerinden tık çıkmaması meselesi var! Tık çıkıyorsa da benim gibi ülkeyi elinde cep telefonu dört gözle izleyen, bu yüzden zaman zaman eşiyle atışan birinin haberi olamaması durumu! Neredesiniz sevgili akademisyenler?
Üstelik bu kız ve kadın cinayetleri konusu Barış Akademisyenlerininki gibi netameli değil, cesaret falan gerektirmiyor. Birazcık mesleki iddia, azıcık kişisel duruş konuşmak için yeterli. En azından birkaç cinayete engel olmak için dayanamaz konuşur be insan!
Üniversitelerin sadece bu konuda değil her konudaki sessizliği büyük utançtır!
Ha evet, dün sabah mezun olduğum okul olan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden bazıları gözaltına alındı. OHAL’in üniversite halleri! Zaten gözaltı dediğin artık sıradan bir faaliyet bu ülkede… Teröristle olmayan arasında ince, bulanık, eğri büğrü bir çizgi var!
Alan herkes için giderek daralıyor. Yandaş için bile.
Bütün bunlar dolar 4’e, euro 5’e, faiz yüzde 15’e geldiği için mi oluyor bilemiyorum. Yani Hürriyet kadar bile gri alan kalmasın, hiç kimse Afrin harekatını eleştirmesin, üniversiteler vıdı vıdı etmesin isteniyor. Ama Fırat görmezden geliniyor!
Ülke yönetilemez hale geldiği için mi “böyle” yönetiliyor, yoksa “böyle” yönetildiği için mi yönetilemez hale geldi?