EYLUL2018 Şükran Yücel
Coğrafya kaderdir
İzmir Life 18. yayın yılına giriyor. Bu kadar uzun yılların kuş gibi geçtiğine inanmak zor. Daha dün gibi geliyor derginin ilk yılında yazmaya başladığım günler. İzmir Life'ın 10. yaşını Havagazı Fabrikası'nın bahçesinde kutladığımızı hatırlıyorum. Demek 8 yıl daha geçmiş. Dergicilik, yayıncılık zor iştir, en zoru da sürdürmektir. Ülkemizde bu gibi konuların arşivi tutulmuyor. Her yıl kaç derginin yayın hayatına başlayıp, bir-iki ay sonra son verdiğini saptayamıyoruz. Büyük yayın gruplarına bağlı dergiler bile kapanırken, İzmir Life gibi bağımsız bir derginin 18 yıl devamlı yayınlanabilmesi özveri gerektiren önemli bir başarıdır. Emeği geçenleri kutluyor, ilham veren, ufuk açıcı yayınlarının nice yıllara sürmesini diliyorum. İzmir'den uzakta yaşadığım son yıllarda İzmir'de doğup büyümenin ne demek olduğunu sık sık düşündüm. İzmir'de değil de başka bir yerde doğmuş, yetişmiş olsaydım nasıl bir insan olurdum? Ünlü tarihçi İbn-i Haldun 14. yüzyılda çok değerli eserler yazmış ve Mukaddime'sinde çok özlü bir cümleye imza atmış: “Coğrafya kaderdir.” Son zamanlarda bu söz sıklıkla tekrarlanır oldu. Orta Doğu'yu kan pazarına çevirenler, milyonlarca insanın ölümüne ve ölümü göze alarak başka diyarlara göç etmesine sebep oldular. Dünyanın pek çok yerinde benzer trajediler yaşanıyor. Coğrafya kader mi? Yoksa gözü doymayan emperyalistlerin yazdığı kötünün kötüsü bir oyun mu? Ben İzmirli olmanın anlamını sorguluyordum. Tarih boyunca dünya tarihinin ilerlemesini sağlayan fikirlerin doğduğu bir coğrafyada yaşamak bizi ne kadar mutlu ediyor? Ne de olsa Büyük İskender'in Kadifekale'de gördüğü rüyayı Claros kahini, “Kutsal Melez C¸ayı kenarındaki Pagos Tepesi eteklerinde yerles¸ecek I·zmirliler, eskisinden do¨rt kez daha mutlu olacaklardır.” diye yorumlamıştı. Efsane bir yana, su kenarında, deniz kıyısında kurulan kentlerde yaşayanların yeniliklere, özgür düşünceye, ilerlemeye, uygarlığa daha yatkın oldukları kabul edilir. Mustafa Kemal Atatürk, “Denize inmek medeniyetin şiarıdır.” demişti. Eşsiz kıyılara sahip olan İzmirliler mutlu olmalı diye düşünüyorum. Dünyanın geri kalanından ayrı mutlu olmak mümkün olmasa da İzmir bizim için en güzel bir armağandır. Efesli filozof Herakleitos'un, Miletli Thales'in, Kilizmanlı Anaksagoras'ın, sayısız düşünür ve bilim insanının, ozanların ozanı Homeros'un hemşehrisi olmak ufkumuzu açmaz mı? Halit Ziya Uşaklıgil, Halikarnas Balıkçısı, Şükran Kurdakul, Attila İlhan, Necati Cumalı, Salah Birsel, Tarık Dursun K., Muzaffer İzgü gibi pek çok değerli yazarımız olmasaydı, İzmir eksik kalırdı. Bir kent onu en iyi anlatan yazar, şair ve bütün sanatçılarıyla zenginleşir, rengarenk tomurcuk açar, gökkuşağı gibi umut verir. İzmir de şiirleriyle, şarkılarıyla hatırlanır. İzmir'den gelip geçen yazarlar da kentin aurasından etkilenip iz düşümlerini kaydetmişlerdir. İzmir coşkuyla söylenen bir aşk şarkısı gibidir. Nereye giderseniz gidin, ardınızdan gelir. Kalbinizde hiç susmayan bir ezgi, bitmeyen bir hasrettir. İzmir çocukluğum, gençliğim, yaşlılığım... İzmir soluduğum her nefeste benimle. Bir şiir geçiyor içimden... Edip Cansever'in yazdığı dizeler anlatıyor ahvalimi: “İnsan yaşadığı yere benzer O yerin suyuna, o yerin toprağına benzer Suyunda yüzen balığa Toprağını iten çiçeğe Dağlarının, tepelerinin dumanlı eğimine Göğüne benzer ki gözyaşları mavidir Denize benzer ki dalgalıdır bakışları Evlerine, sokaklarına, köşebaşlarına Öylesine benzer ki ... Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar Ve dağılmış pazar yerlerine memleket Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile Gelse de Öyle sürekli değil Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün O kadar çabuk O kadar kısa İşte o kadar.” Hüzün geçmiyor elbet bir caz müziği gibi... Ya da bir türkü gibi... İnsan efkârlanıyor keşke diyor, insan yaşadığı yere benzese, her kent İzmir'e benzese, her insan İzmir'e benzese, ne güzel olurdu.