SUBAT2017
Avram Ventura
İyi anlatılırsa
Mesleğimiz, sosyal konumumuz ne olursa olsun, kendimizi ifade etmek anlamında hepimiz aynı noktada buluşuyoruz: İyi anlatabilmek! Duygularımızı, düşüncelerimizi, düşlemlerimizi, yaptıklarımızı, yapmak istediklerimizi…
Aklımıza gelen her şey! Bunları karışımızdaki insana ya da insanlara en iyi şekilde aktaramıyorsak, amacımıza ulaşamadığımız gibi, o konuda başarılı olacağımızı da söyleyemeyiz. İstediklerimizi sözlü olarak anlatacaksak, yalnızca kullanacağımız uygun sözcükler ya da beden dilimiz yeterli gelmeyecektir.
Karşımızdaki kişi ya da kişilerin bilgi, birikim ve algılama yeteneklerini de göz önünde bulundurmak zorundayız. Hani Hilmi Yavuz’un şu dizelerinde söylediği gibi: “Akşam en güzel masaldır / iyi anlatılırsa”
Masallar nasıl ki iyi anlatıcılarını bulduğunda etkisini duyumsatırsa, olgunlaşmış her düşünce de en iyi sunumla hedef kitleye aktarıldığında amaca ulaşılmış olur. Aileden başlayarak, iş ve sosyal yaşamın içinde bu yeteneğimizi geliştirdiğimiz oranda ilişkilerimizi sağlam temeller üstüne oturtur, söylemek istediklerimizi de daha iyi anlatmış oluruz.
ABD’de 1800 kişinin çalıştığı büyük bir kuruluşa gelen bir sigorta çalışanı, yönetim kurulu başkanına ilginç bir öneride bulunmuş: “Ben demiş, Hayat Sigortası pazarlıyorum. Bunun bedeli kişi başına 1.000 dolardır; ancak kuruluşunuzdaki tüm çalışanların sigortalarını eksiksiz yapabilirsem, size önereceğim fiyat yalnızca 100 dolar olacaktır.”
Yönetim kurulu toplanıp bu sigorta şirketiyle anlaşma yapılması doğrultusunda karar almışlar. Bunun için tüm çalışanlar birer birer çağrılıp poliçeler imzalatılmış. Sıra depo görevlisi John’a gelince, “İmzalamam!” diye diretmiş. Önce şef konunun önemini anlatmak için uğraşmış, arkasından müdürler gelip onu inandırmaya çalışmışlar, adam yine de direnişini sürdürmüş. John poliçeyi imzalamazsa, onun yüzünden indirim alamayacaklarmış. Sorunu yönetim kurulu başkanına iletmişler. Başkan, bunun üzerine John’u odasına çağırtmış. Adamın içeri girmesiyle çıkması bir olmuş. Kapıda merakla bekleyenlere imzaladığını söylemiş. Bu kez niye günlerce herkesi uğraştırdığını sormuşlar.
John ise şöyle yanıtlamış: “Ama kimse bana böyle anlatmadı ki!”
Bu yanıt üzerine yöneticiler daha çok meraklanmışlar. Konuyu aydınlatması için odasına doluştuklarında, Başkan gülerek şöyle açıklamış: “Çok kolay oldu. Önüne iki kâğıt koydum. Biri istifa mektubu, biri de sigorta poliçesi, hangisini istersen onu imzala, dedim. Sigorta poliçesini imzaladı.”
Demek ki anlatmaktan anlatmaya fark var!
Çinli düşünür Zhuangzi şöyle diyor: “Kuyu kurbağasına okyanustan söz etsen aklına sığmaz, yaz böceğine kardan söz açsan havsalası almaz.”
Bir konu iyi anlatılsa bile, öncelikle belirttiğimiz gibi her birimizin farklı bir birikim, deneyim ve algılama düzeyi olduğunu unutmayalım. Bu düzeyin üstüne çıkıldığında, karşımızdaki insanı ikna etmekte anlama değil, inanma etmeni öne geçecektir.
Mevlâna’nın sevdiğim şu sözlerini araya sıkıştıralım: “Deniz önünüzdedir, ama herkes kovası kadar su doldurabilir.”
Daha çok uzatmadan sözü şuraya getirmek istiyorum: Bireysel ve kurumsal ilişkilerde olduğu kadar, özellikle politik çalışmalarda öne çıkan insanlar, seslendikleri kitleye kendilerini iyi anlattıklarında, en kısa yoldan amaçlarına ulaşabiliyorlar. Kuşkusuz bunu yalnızca olumlu anlamda söylemiyorum. Gerçeği çarpıtanlar kadar, başkalarının yanlışlarına ve uydurdukları yalanlara sığınarak, iyi anlatımlarıyla kitleleri etkileyebilenleri her alanda görüyor, yaşıyoruz.
Çoğu zaman inandırıcılık, yalana bile güzel bir kılıf uydurabiliyor!