Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Hikmet Savatlı
Köpük
İçlerinde yaşayanların ölümüne kıskanıldığı sırça köşkler vardır. Onların bindiği arabaları, yaşadıkları hayatları dergi ve televizyonlardan takip edersin. Herkesin gayesi böyle hayatlar sürmektir aslında. Eğer İsviçre’de yaşıyor olsaydık bu mümkün olabilirdi, fakat yaşadığımız yer Avrupa’nın ortası değil doğunun ortası. Felsefe gibi duvarları olmayan bir dünyada, nerenin doğu? Nerenin orta olduğuna kim karar verir? Nasıl tarihi kazananlar yazıyorsa, neresinin doğu, neresinin orta, neresinin uzak olduğuna Avrupalılar karar vermiştir. Genel literatüre göre dünyanın merkezi Avrupa’dır! Bana göreyse ben neredeysem dünyanın/evrenin merkezi orasıdır. Neden olmasın ki? Düşünüyorum öyleyse varım. İnsan düşünebildiği kadar var olmasına karşın düşünemediğinin ötesine gitmeye korkan bir varlıktır. Bu korkaklığını ortaya koyduğu sebepler ile belli eder. Esasen bu düşünememesinden değil istem dışı düşünmesinden kaynaklanır. Gece dolabında canavarların olduğunu söyleyen bir çocuk bana göre verilecek en güzel örnektir. Hayal gücü onu düşünmeye ve düşündükçe korkmaya sevk etmiştir. Bir başka örnekse karşısına çıkan her doğrunun karşına başka bir referans gösteren insan olacaktır. Uzayda bizden başka hayat var mı? sorusuna, yüce rabbim eğer isteseydi onları da yaratırdı diye cevap veren tiplerdir. Ne yazık ki seni de yaratmış ama haberin yok deyip geçiştirmeli. Tarihte soru soran insanların başına neler geldiğini Galileo ile hatırlarsan ne demek istediğimi anlarsın. Hayatın içinde sorgu sual olunmayacak hiçbir şey yoktur. Kişi kendini bilmeli ve bu bilinci sorgular silsilesi ile pekiştirmelidir. Aldığı cevapları bilimin ışığından süzerek yapacağı çıkarımı bünyesine koymalı ve birikimleri doğrultusunda hareket etmelidir. Bağnazlıkla, boş inançlarla savaşmalı ki yaşadığımız toplumun iyileştirilmesinde önder olmalıdır. Önde gitmek, şüphesiz makam ve mevki sahibi olmaya dalalettir. Önder olan kişi pek tabi makam mevki sahibi olacaktır, lakin geldiği noktada bir takım hırslarını dizginlemez, kendisini güç sarhoşluğu içinde bulursa yanlış yollara sapacağından bu sıfatını yitirecektir. Bu durum bu topraklarda “koltuk hırsı” olarak adlandırılır. Olduğu yerde kemikleşmiş bir insan başka kişilere erişme özelliğini kaybetmiş kişidir ve yol tıkamaktan başka bir işe yaramaz. İlerlemeye müsaade etmediği gibi gerilemeye de çanak tutar. Peki, bu yol tıkayan, kemikleşmiş kişilerin cinsiyeti önemli midir? Toplumları ne erkekler ne kadınlar yönetir! Dolayısı ile toplum içerisinde cinsiyet merkezli “sen yapamazsın” “haddini bil” “yerini bil” gibi söylemlerin olması bana göre yozlaşmanın ilk basamağıdır. Peki, bir toplum nasıl yozlaşır? Cehaletin egemen olduğu, bilimden uzak insanların birlikte karar merciini oluşturan toplumların, en küçük grubuna varıncaya kadar ayrıştırması ile yozlaşma başlar. Bunun için aklıma gelen en güzel örnek bana göre gizli bir haremlik selamlık uygulaması olan “pembe taksi” dir. Sabah sekiz ve akşam sekiz saatleri arasında sadece kadın müşterileri ve aileleri taşıyacak bir taksi uygulaması! Kadın şoförün kullandığı pembe taksi, gizliden gizliye erkek taksi şoförlerini potansiyel tacizci olarak ezerken; trafikte bulunan sürücülere de potansiyel tehlike statüsünü vermektedir. Bu gün pembe taksiye tepki göstermeyenler, yarın bir gün pembe otobüs, pembe uçak, pembe okul gibi taşıtlara tepki gösterebilecek midir? Kadınlar plajında denize girip, kadınlar matinesinde eğlendi bu ülke. Belki yarın bir gün, kaldırımda pembe bir çizgi ya da lokantanın bir bölümünde pembe bir pano ile kapanan pembe tabaklı bir bölüm göreceğiz! Masa örtüsünden tuzluğa çatal bıçaktan duvar kâğıdına her şey kadın için düşünülmüş diyecekler üstelik. Kadınları koruma amacı ile başlamış bu uygulamada, yarın bir gün araç bozulduğunda hangi kadın ustanın olduğu sanayi/servis bu araca bakım yapacak onu da ayrıca merak ediyorum. Toplum içerisinde yaratılmak istenen “amazon” toplumu içerisinde sarı bir taksiye binen kadının mahalle baskısı altında nasıl ezileceğini tahmin etmek hiç zor değil! Ne yazık ki yaşadığımız toplumun bağnazlık derecesi, alışkanlık derecesinden daha az. Bu bağlamda satır aralarını okumak gerekirse; Akşam sekizden sonra kadın evde oturur! Pembe taksi dışında bir taksiye binen kadın aranıyor demektir! Üzülerek söylüyorum ki bu mahalle baskısının altında olanlar “haram” ve “caiz” arasına okey çekmeye çalışıp, din âlimi statüsü ile fetva veren ve mahallenin karanlık köşelerinde bu kadınları taciz edenler olacaklardır. Günümüz böyle iken tarihe dönelim. Eski Türk toplumlarında Han’ın buyruğunun yanında eşinin de imzası olurdu. Kadın ve erkek aile yönetiminde olduğu gibi toplum yönetiminde de eşit söz haklarına sahipti. Anıtkabir’e gittiysen orada gördüğün heykellere dikkatlice bakmanı tavsiye ederim, zira orada tasvir edilen kadın ve erkek figürleri bu minvalde inşa edilmiş ve yan yana inşa edilmiştir. İnsanın temel taşı DNA’da bile X ve Y ile kadın-erkek birbirine eşittir. Eğer evrenin ve dünyanın merkezi ne kadın ne de erkek sadece insan vardır. Bu gerçekleri üzerine köpük koyarak gizlemek isteyen zihniyetse toplumun kılcal damarlarında, hırsları ile kemikleşmiş kişilerdir. Yaşadığımız topluma üzerinde kocaman bir köpük koyarak acı bir tat ile bize içermeye çalışan insanlara karşı direnmeliyiz. Direnç göstermek için önce yaşadığımız toplumu gözlemlemeliyiz. Toplum bilimci olmaya gerek yok, sanata, bilime yönelir kendimizi geliştirirsek. Başka insanlara ışık olmak daha kolay olacaktır. Muhtaç olduğun kuvvet damarlarında gezerken, bir ben mi bu toplumu terbiye edeceğim deme; yetiştireceğin aydın evlatların olsun. Oğlun ve kızınla futbol da oyna evcilik de. Onu tüm insanları huzur içinde yaşayacağı bir toplum için hazırladığını unutma. Son olarak onlara Atatürk’ten aldığın vasiyeti “bilim” ve “aklı” hayatlarının her döneminde kullanmalarını tembihle. Bir şeyleri değiştirmek için başkasından medet ummadığın, kıvılcım olarak çıktığın bu yolda gelecekte ışık olduğun günler dilerim.