EKIM2018
NEŞET ERTAŞ MUSA EROĞLU
Günümüzün Karacaoğlan’ı Musa Eroğlu 40 yıllık dostu Neşet Usta’yı anlattı: “Onunla bağlama bir haysiyet kazandı” “Kazandığı erdeme ortak olduk.” Böyle demişti Neşet Usta’nın ardından Musa Eroğlu. Abartısız 40 yıl vardır, yan yana, omuz omuza yarenlik ve yoldaşlık ettikleri. Sadece şanı, şöhreti paylaşmadılar; yeri gelince “bin ayrılık, bin yoksulluk” paylaştılar. O “bir ölüm” ise Musa Eroğlu’nun sazında bir sızı hala. Yeri geldi birbirlerinin evlatlarını evlat bilip baktılar, yeri geldi heybelerine nevaleyi doldurup memleket havası çektiler. Birine “Günümüzün Dadaloğlu’su” dendi, birine “Karacaoğlan’ı.” “Neşet Usta’yı kime sorsak?” diyenin tüm yolları günümüz Karacaoğlan’ı Musa Hoca’ya çıkardı. Bir bayram günü telefonda söyleştik. O Mut’ta bir yaylada, bu satırları yazan Antalya’da bir yaylada. Toroslar’ın iki yakasında öyle bir söyleyişiydi ki, dertleşme de dedik, mutlanma da. Çok ilginç bilgiler de edindik, çok derin hisler de duyduk. Bu güne kadar dillere pelesenk olmuş pek çok türküye can veren, sayısız derlemesi bulunan, türküyü sadece yüreğiyle değil, etimolojisinden sosyolojisine bilimle anlayan Musa Eroğlu, sadece Anadolu’da edinilebilecek bir mütevazılıkla “Belki kimine göre bir sanat ustası değilim, ama altında soluklanılacak nice ağaçlar bıraktım” diyerek memleketinde kurduğu 900 dönümlük devasa ormanın sevincini paylaşıyordu aslında. Ben ormanı kast ettiğini bilmezken, o soluklanılacak ağaçları birer türkü olarak algıladım. Zira bestesini yaptığı Mihriban’ın gölgesinde de serinleyecek kaç aşık olduğunu hangimiz bilebiliriz? Ne mutlu ki; derlediği, bestelediği, sazıyla dillendirdiği bütün türkülerin serin, yeşil gölgesinde, onun anlatımından Neşet Usta’yla hasret giderdik.