MAYIS2019
SÖYLEŞİ ÜNAL ERSÖZLÜ
Ünal Ersözlü: "Ben bir 'hatırlatıcıyım'." Babası şiire tutkun, çok okuyan bir banka müdürüydü. 30 yaşından sonra Fransızca öğrenmiş bu adamın entelektüel aurasından etkilenmiş, şiirle, kitapla, aşkla dolu evde büyümenin etkisiyle lisede başlayan şiir sevdası, üniversite yıllarında yoğunlaşmıştı. Aynı zamanda öne çıkan gençlik liderlerinden biri olmuştu. Bir yandan sol yapılanmanın içinde bir gençlik lideri, öğrenci temsilcisi olarak hayatı sürdürürken, bir yandan da kendi içinde çok farklı bir dünyası vardı. “Romantik Devrimci’’, sık sık öğrencisi olduğu Ziraat Fakültesi’ndeki Ege Üniversitesi botanik bahçesine sığınıp, şiir yazıyordu. Ailesi İzmir’de yaşamasına rağmen, lideri olduğu gençlerle bir arada yaşamak için yurtta kaldı bir dönem. İlk yılların lirik şiirleri, o yıllarda yurtlara yapılan baskınların kurbanı oldu. Polis kimisini yırtıp attı, kimisini alıkoydu. Döneminin çadır direnişleri sırasında, İnciraltı’nda 8 ay çadırlarda kaldı. “Bizimkisi romantik, şiddeti sevmeyen, masumiyet dolu, duygu ağırlığının önde olduğu gençlik hareketiydi’’ dese de 1979 yılından sonra ülke sertleşmeye başladı. 12 Eylül darbesi olduğunda, artık son sınıftaydı. Öğrenci temsilcisi genç, basit nedenlerle de olsa iki kez hapse girdiği için, arananlar listesindeydi. Bu arada eylül darbesinden çok kısa bir süre önce de, nedensiz yere bir yurt baskınında gözaltına alınmış, Narlıdere’de aslında askerler için yapılan gözetim evinde 40 gün kaldıktan sonra, İzmir Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından, iki öğrenci ile birlikte, ülkenin ilk sürgün edilenlerinden biri olmuştu. Ayrıca İzmir’e bir ay boyunca dönmemek şartı ile Manisa il sınırına bırakıldığında, bir gün sonraki 1 Mayıs kutlamasına katılmamaları için, bu kez de Manisa polisi tarafından gözaltına alınmış, iki arkadaşı ile birlikte 3 gün nezarethanede tutulmuştu. Sonra babasının bir arkadaşından aldığı borç ile kaçak olarak yine İzmir’e dönmüştü… “Sonrası iyilik, güzellik” diyemiyoruz. Çünkü çoktan ülkeye 12 Eylül karanlığı çökmüştü. İşte böylesi bir geçmişten ötürü de, kısa süre sonra hakkında tutuklama kararı çıkmış, arananlar listesine girmişti… Ailesiyle gizlice görüşüyordu. Babası, yurt dışına kaçmasını önerdi. Ama Ersözlü “İnsanlar bu durumdayken yurt dışına çıkmam vicdanen uygun olmaz. Artık başıma ne gelecekse burada gelsin’’ diyerek, kaçak yaşantısına başladı. Sahte bir kimlik ile Petkim’e işçi oldu. Ancak genç gönlü, sahte kimlik ile ilk eşiyle evlenmeye razı olmayınca, asker izini hemen buldu. Genç çift, Menemen’e kaçtı. İzlerin gösterdiği yol doğrudan Menemen’i gösterince, bir gece İzmir’in bu ilçesinden de uzaklaştılar. Menemen’deki evini aniden terk etmek zorunda kalınca, ev baskınlarından kurtarmak için avludaki tuvalete sakladığı şiirleri duvarın içinde kaldı. Eşten dosttan topladıkları paralarla İstanbul’a gidip, Küçükbakkalköy’de bir gecekonduya sığındılar. Petkim’deki tecrübesi sayesinde Fener Balat’taki bir tersaneye kaynakçı olarak girdi. 83 yılında çemberin giderek daraldığını hissediyordu. Sürekli ev değiştirdi, Gebze, Tuzla, Gelibolu tersanelerinde çalıştı. Bu sırada, oğlu Şafak da, bu kaçak hayatın içine doğmuştu. Son olarak Gelibolu’da bir tersanede çalışırken jandarma yine izini buldu. O anda çırağı ustasını tuhaf bir şekilde çağırdı. Makine dairesinden denize yeni indirilmiş geminin güvertesine çıktığında, yakalandığını anladı. “Sanki Ünal Ersözlü’yü değil de, Che Guevara’yı yakalayacak gibi onlarca jandarma gelmişti’’ diyordu işçilerin buruk bakışını, üzüntüsünü unutamadığı günü anlatırken Ersözlü. Getirildiği İzmir’de, 45 gününü geçireceği hücreye atıldı. Kendisi aslında her koşula hazırdı da, annesi ile başka bir hücreyi paylaşan, henüz 9 aylıkken hücre ile tanışan Şafak’ın yaşadıklarına kahrolmuştu. Neyse ki bir gün sonra ailesinin sıcak yuvasına gönderdiler bebeğini. Bir örgütün üyesi, gençlik lideri diye tutuklanmıştı, ama savcı 146’ya 1’e sokmaya, yani idamla yargılanmasına çalıştı. Avukatının becerisi sayesinde 141 ile yargılandı, 3,5 yıl cezaevinde kaldıktan sonra, 86 affından yararlanarak özgürlüğüne kavuştu. Hapisten çıkınca, para kazanmak için elinden gelen her işi yaptı. Ardından kökleri ailede olduğu ve yazmaya yatkınlığı nedeniyle gazeteciliğe başladı, bu arada 6 şiir, 1 deneme kitabı yayınlandı. “Okyanusların Not Defteri’’ şiir kitabı ile 90’da Akademi Başarı Ödülü, “Gidiyorum Adım Unutulmuş Olsun’’ ile 1998’de Behçet Aysan Şiir Ödülü, 2011 yılında da “Kapıyı Çalıyorum” adlı şiir dosyası ile Yunus Nadi Ödülü’nü aldı. Başarılı uzun geçen gazetecilik yıllarının ardından, bugünlerde Saya Grup Kurumsal İletişim Direktörlüğü yapan Ünal Ersözlü’nün, bu kadar sert hayat koşullarına rağmen hala böylesine zarif, sevgi dolu olmasını sağlayan yaşama bakış biçimini anlatan iki kitabı da iki yıl ara ile raflarda ki yerini aldı. Buda gibi dingin ve sabırlı, çok etkisinde kaldığı Yunanlı yazar Kazancakis’in roman kahramanı Zorba kadar, coşkulu yaşamı birlikte dengelemenin insana kattığı mutluluğu anlattığı ‘’Dört Gün Buda Üç Gün Zorba’’, 5. baskısını yaptı. Hayatı güzelleştirmeye gönül vermiş ariflerin rehberliğinde, insanın kaderi ile ilişkisini güzelleştirmenin yolunu gösterdiği, “Tanrının Yaşam Kılavuzu’’ isimli gerçekten yazılması çok zor, büyük emek isteyen kitabı ise okurlarıyla buluştuktan kısa süre sonra 3. baskıyı yaptı. Kitapların içeriğini eleştirmenlere bırakıp, değerli yazarını okuyucularına daha iyi tanıtmak için, Ünal Ersözlü ile buluştum.