SUBAT2020
İZMİR'DE AT YARIŞLARI
İzmir’de İlk modern at yarışları ve ilk Türk jokeyleri At, herkes tarafından sevilen, sadık bir can yoldaşıdır. Ata binme tecrübesini yaşamış, atın başını bir kez okşamış olan kişi; bu hayvanın asaletine hayran kalır. At sevgisi çoğumuzun yüreğine çocuk yaşlarda düşmüştür. Hangimiz bir çomağı at yaparak mahalle aralarında koşturmadık? Hangimiz lunaparka gittiğimizde, atlıkarıncayla uzaklara uçup gitmedik? Kültürpark’taki at heykellerini görüp, “Kültürpark’ın kuruluşunda emeği geçen atlar için” yazısını okuyunca, ölen 168 at için hangimizin içi sızlamadı? Türklerde at ve atçılık At Türk topluluklarında kutlu bir varlıktır. İlk olarak eti için beslenen atın, sütünden çeşitli içecekler ve yiyecekler yapılır ve önemli bir kurban olarak sunulurdu. Gelinin evine at üzerinde varması uğurluydu. Manisa dağı çevresinde yerleşmiş “Sancaklı Yörükleri” bir direğe oturtulmuş at kurukafasının bağ ve bahçelerini nazardan korunduğunu düşünürler. At nalı asmak da aynı anlamı taşır. Eski Türk takviminde “At Yılı (Yund)” vardır. Manisa'nın Soma ve Kırkağaç ile İzmir'in Menemen, Bergama ve Kınık ilçeleri arasında yer alan dağlar da “Yund" (At) adını taşır. Turgut Özakman “Cumhuriyet” romanında Doktor Hayri Bey’in atına atlayıp Urfa’nın Suruç ilçesinde ve köylerinde 1928’de gerçekleştirdiği halk sağlığı hizmetlerini anlatır. Konak’taki Guraba-i Müslimin Hastanesi ilk kurulduğunda alt katları doktor ve diğer personelin atlarına ayrılmıştı. O yıllara kadar ülkemizin diğer kentlerinde olduğu gibi İzmir’de de bakabilecek gücü olanlar binek olarak at beslerlerdi. At sahibi olmak bir gurur vesilesiydi. Kentin yöneticilerinden, Levantenlere ve sıradan insanlara kadar ata binen kişilerin fazla olması kentin birçok yerine “Binek taşları” konmasını gerektirmişti. Atın yeminden, koşumuna, nalının çakılmasından, hastalıklarının sağaltımına kadar büyük bir sektör iş başındaydı.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.