EKIM2020
EDWİN de LEON
Edwin de Leon (1874) Gavur İzmir
“Dini bütün” insanlar İzmir’in kozmopolit yapısına ve her tür insanı içinde barındıran ahalisine nefretle bakıp, öteden beri “incir kenti” olarak bilinen bu kente, küfür nitelikli bu lakabı takmışlardır. Osmanlının bu “dinsiz kenti” tamamen yönetimi altına alıp, sokaklarında ve kafelerinde boy göstermeye başlamasından bu yana, diğerlerinden tamamen farklı olarak kendi içinde küçük bir dünya olan bu kent, her zaman hâkim sınıfın “kibirli” havasını taşımaktadır. Aynı zamanda burası, birçok dil ve lehçe konuşan Levantenlerin ve birbirine karışmış ulusların en gözde mekânlarından, uğrak yerlerinden biridir. İzmir tamamıyla özel bir yer. Birbirine zıt renklerin, kostümlerin ve milliyetlerin ilginçliği, karaya ayak basar basmaz ve bu kentin büküle kıvrıla uzayan kirli, dar sokaklarını arşınlarken her adımınızda sizi çarpmakta. Ara sokakları insanoğlunun çeşitli numunelerinin bir arada bulunduğu bir sergi sunar. Bu sergideki Avrupalı örnekleri, meyve yüklü gemilerin denizcileri ile aralara serpilmiş çok az sayıdaki turistler oluşturur. Bir yabancı daha gözlerine inanmaya vakit bulamadan Avrupa, Asya, Afrika ve Amerikalılardan oluşan panoramik bir geçit resmiyle karşılaşır. Fakat en büyük ilgiyi doğulu örnekler çekmekte. Doğulu örneklerin arasında da “Soylu Türklerden” en aşağıdaki Afrikalı zencilere kadar sınırsız sayıda çeşitliliğe sahipsiniz. İzmir, şayet İskenderiye’yi saymazsak, Avrupalı ve Hıristiyan tüccarlar ile diğer bütün doğu kentlerine oranla daha sıkı ve doğrudan ilişki içindedir. Bölgenin ve insanlarının melez yapısı, görülebilecek ve gezilebilecek bütün yerleri görüp gezdikten sonra dahi gezginlerin buradan ayrılışlarını ertelemelerine ve burada bir müddet daha oyalanmalarına neden olan en büyük cazibe kaynağı oluşturur. Çünkü bu sokakların dışında, bir yabancı için görülebilecek ve bir Avrupalının beğenisine sunulabilecek gerçekten çok az şey bulunuyor. Kent sınırları dışında ne gezilebilecek bir yer, ne kalıntılar ne de civarında özel veya albenisi olan doğal güzellikler var. Bölgenin cazibesi kendi özgünlüğünde yatmakta. Civarda bulunan bütün bölgelerden gelerek sokakları dolduran ve bağıra çağıra hızlı olduğu kadar hatalı konuşulan dilleri ve lehçeleri ile sağa sola bakınan müşterilerin oluşturduğu meraklı kalabalığı ve diğer kentlerden oldukça farklı görünmektedir. Burada Levantenler “Fransızca”, “İtalyanca”, “Türkçe” ve “Arapça”dan tırpanlanarak oluşturuşmuş Lingua Franca” adlı uydurma bir dil konuşmakta. (Ayrıca Malta dilini de bilmekteler). İnsanların kulaktan duyarak ve yemlenen bir güvercin misali bilgiyi tek tek toplayarak öğrendikleri bu yerde "bilginin kaynağı" sokakların kendisidir.