EKIM2020
ELİZABETH TAYLOR
Sonsuza dek yaşayacak bir efsane Elizabeth Taylor Başarılarla dolu 79 yıllık yaşamına 54 film ve 8 evlilik sığdıran menekşe gözlü Elizabeth Taylor’un hayranı olmayan var mıydı? Günümüzde insanlar onu klasik filmler yeniden popüler olunca tanımaya başladı. Bir oyuncu olarak gücü, tüm külliyatıyla elde ettiği başarının görkemi böylece anlaşıldı. 9 yaşında ekranda görülen Taylor, ekranlarda büyüdü. 20. yüzyılda Hollywood sinemasının altın çağının en büyük oyuncularından oldu. İyi oyunculuğu ve güzelliğinin yanı sıra Hollywood’da çalkantılı yaşam tarzı ve yaptığı çok sayıda evliliğiyle tanındı. Taylor’ın "Butterfield 8" (1960) ve "Who’s Afraid of Virginia Woolf" (1966) filmleriyle iki defa Oscar aldı. Her zaman seksi ve büyüleyici güzelliğini korudu ve daima bir star olarak kaldı. Elizabeth Taylor, bugün beyazperdede görmenin imkânsız olduğu belirli bir kadınlık türünü temsil ediyordu. Olağanüstü şehvetli ve kendiliğindendi; müthiş bakışlarında kadınlık doğasının tüm özelliğini yansıtıyordu. Cinselliğini etrafında uçuşan bir bulut gibi taşırdı; görülebilir, hissedilirdi. Cazibesi ses tonundaydı, bakışındaydı, gülümsemesinde, duruşunda, yürüyüşündeydi. Kısaca kadınlığını iyi taşır, iyi sergilerdi. Bunun yanında oyunculuk yeteneği ile sahneyi doldurandı. Hayatın tadını sonuna kadar çıkarır, yemeyi ve içmeyi sever, süs eşyalarına bayılır, şahane bir mizah duygusu ile katıla katıla gülerken sesi yüzlerce metre öteden duyulurdu. Zengin bir ailenin el üstünde tutulmuş güzel kızı Elizabeth Taylor’un, çocukluğundan beri aşırı pahalı zevkleri vardı. Kazandığı paranın yarısından fazlasını kürklere, milyon dolarlık mücevherlere, özel tasarım giysilere harcadı. Richard Burton ile evli iken Elizabeth adında bir jetleri, garajlarında Rolls Royce filosu, Kalizma adasında 40 metrelik yatları, Kanarya Adaları’nda muz bahçeleri, İrlanda’da at sürüleri, Meksika’da villaları, İsviçre’de malikâneleri oldu. Büyük aşkı Richard Burton’un ilişkileri çalkantılı, sarsıcı bir aşk hikâyesiydi. Laurence Olivier’den sonra ortaya çıkan en büyük Shakespeare aktörü olduğu söylenen Richard Burton, kamera karşısında rol yapmak konusunda Elizabeth Taylor’dan çok şey öğrendiğini anlatırdı. Elizabeth Taylor dönemini yaşayanlar bilir o adeta bir tanrıça olarak kabul gördü ve o ihtişamıyla yaşamını sürdü. 1950’ler Amerika’sında sarışınların rağbet gördüğü bir dönemde seyircinin karşısında Elizabeth Taylor vardı, esmer ve göz kamaştırandı. Sarışınların üstünlüğüne son vermişti. 1950 yıllarının muhafazakâr Amerika’sında cinselliğini açıkça yaşayabiliyordu. Cüretkâr bir şeydi bu. Bir erkekten ötekine gidiyordu. Bir uçak kazasında ölen Mike Todd’un trajedisinin hemen ardından Eddie Fisher’ı Debbie Reynolds’ın elinden alıyordu. Enfes bir kadınsılığının yanında yaşamının belirli dönemlerinde yaşadığı sağlık problemlerinin üstesinden gelen hayatta kalma içgüdüsü gelişmiş bir tarafı vardı. 1961 yılında Londra’da zatürreeden ölmek üzereyken sedyedeki görüntüleri, gırtlak ameliyatları magazin dünyasında yerini alıyordu. Sonra dimdik ayağa kalkıp Oscar ödülünü almak için törene katılıyordu. Yaşadığı tüm o trajedilerden ve ölüm tehlikelerinden kurtulduktan sonra sanatına sarılıyor, oyunculuğunu geliştirebiliyordu