MART2021
JEAN PAUL SARTRE
Jean Paul Sartre: “İnsanlar, yalnızca yaptıklarından değil, yapmadıklarından da sorumludurlar” Bu ay ustam bellediklerimde biliyorum ki bu serinin okurlarının bir çoğunun da ustası olan ve “Hayatta yapılacak o kadar çok hata var ki; aynı hatayı yapmakta ısrar etmenin anlamı yok” diyen Jean-Paul Sartre… “Her kelimenin sonuçları vardır her sessizliğin de” diyen Jean-Paul Sartre (tam adı: Jean-Paul Charles Aymard Sartre) 21 Haziran 1905’te doğdu 15 Nisan 1980’de doğduğu yer olan Paris’te öldü. Felsefi içerikli romanlarının yanı sıra her yönüyle kendine özgü olarak geliştirdiği "varoluşçu felsefe" ile de yer etmiş; bunların yanında varoluşçu sosyalist şekillendirmesi ve siyasetteki etkinlikleriyle geçen yüzyıla damgasını vuran düşünürlerden biri olmuştur. Sartre, bir anlatıcı, denemeci, romancı, filozof ve eylemci olarak yalnızca Fransız aydınlarının temsilcisi olmakla kalmamış, özgün bir aydın tanımlamasının da temsilcisi olmuştur. “Sevilmek istemiyorlar, alışık değiller buna” der ustam bazı politikacıları tanımlarken… Sartre bu sözü söyleyeli 60 yıl olmuş… Bugün için de ne kadar geçerli değil mi? Sartre, 1964 yılında kendisine verilmek istenen Nobel Edebiyat Ödülünü geri çevirmiştir. Bunun hem yapıtlarına hem de politik konumuna zarar vereceğini düşünmüştür. “121’ler Manifestosu” olarak bilinen bildirgeyi imzalamış ve 1961-1962 yıllarındaki büyük gösterilere katılmıştır. Ayrıca, 1966-67 yılları arasında Vietnam Savaşı'nda meydana gelen katliamları sorgulamak üzere kurulmuş olan Russell Mahkemesi'nin de başkanlığını yapmıştır. Politik etkinlikleri giderek yoğunlaşmış ve kendi iç-dönüşümleriyle birlikte şekillenmiştir. 1968 olayları Sartre'ın kendi fikirlerini ve geleneksel entelektüel konumlarını da sorguladığı bir dönem olmuştur. Sovyetler Birliği'nin Prag'a müdahalesinin ve Fransa'daki öğrenci hareketlerinin üzerine, teorik politik alanı yeniden değerlendirmeye başlamış, 1973'te Liberation' u kurmuştur. Aşk ve felsefe Felsefi gelenekte, özellikle insanlar arasındaki aşk olgusuna, genel olarak bir tutku olarak bakılır ve küçümsenir. Çünkü filozoflara göre bu tür aşk, felsefi araştırmaların temelini oluşturan rasyonel düşünceyi bulandıran istenmeyen bir etkiye sahiptir. Jean-Paul Sartre, varoluşçu felsefesinde aşka çok önemli bir yer vermiştir. İnsan kişiliğinin başkası aracılığıyla biçimlendiğini düşünen filozof, bu kuramını aşk olgusu temelinde geliştirmektedir. Ayrıca, felsefi gelenekte aşk pek itibar edilmeyen bir olgu olsa da, edebiyatta en basit halk masallarından psikolojik içerikleri en karmaşık eserlere kadar merkezi bir role sahiptir. Filozofa göre varlığımız, başkalarının bakışlarıyla şekillenir; başkasının varlığını fark ettiğimiz anda, ona, istediğimiz şekilde görünmek isteriz. Bunun için başkasının bizi farklı bir bakış açısı ile, yani bizi nasıl istiyorsa öyle görebilme özgürlüğünü elinden almamız gerekir. Öte yandan başkası da, aynı işlemi bize uygulayacağından aramızdaki ilişki kaçınılmaz olarak bir çatışmaya dönüşür.