MAYIS2021
ARAZİ SANATI
Yeryüzü/Arazi Sanatı (Land Art) nedir? Bu sanat akımı iki temel unsur üzerine odaklanır. Bu unsurlardan ilki, giderek ticarileşen sanata karşı bir tepki diğeri ise 1960’larda gelişmeye başlayan çevre hareketlerine karşı gösterilen hassasiyettir. Arazi sanatı yapıtın parayla satın alınıp metaya dönüşmesine, sanatın ticarileşmesine, sanatın satılmasına, bir koleksiyonerin mülkü olmasına ve ardından sanatseverlere, meraklılara parayla gösterilmesine, müzelere kapatılmasına karşı bir tepkidir. Bu sanat akımını uygulayan sanatçıların gerçekleştirdikleri eser bir galeriye sığmayacak kadar büyüktür. Arazi Sanatı, hem sanatın kamusallaşmasını hem de anonimleşmesini sağlamaya çalışır. 1960’lı yıllarda ortaya çıkan sanat yaklaşımları, sadece biçimciliğe bir tepki olmayıp, kendinden önceki sanata ilişkin kabulleri ve önermeleri sorgulayarak, bunlara alternatif teknikler ve malzemeler sundu. Malzeme ve olanakların çeşitliliği ile disiplinlerarası bir statü kazandı. Böylece sanatçının ve izleyicinin rolü yeniden biçimlendirilmiş, sanatın ve sanat yapıtının tanımını genişletilmiş oluyordu. Land Art (Arazi Sanatı) sanatçının doğada izler bırakma çabasını ve uyguladığı eserlerin zaman ve doğaya zaman içinde doğaya ve zamana yenileceğinin bilincindeydi. Üretilen eserlerin belgelerinin tutulmasını da bir gereklilik haline dönüştürdü. Sanatçılar disiplinler arası uygulamalar ile fotoğraf ve video sanatlarından da yararlanarak yeryüzünde bıraktıkları izleri kalıcı bir boyuta ulaştırıp daha sonraki süreçlerde de izleyiciyle buluşturdular. Doğayı kendisine malzeme olarak seçen sanatçı, kuşkusuz doğayla uyum içinde olmalı, müdahale sürecinde gerek duyduğu dokuyu iyi seçmeli ve estetik bir çözüm gerçekleştirmek için her türlü anlam ve anlatım dilini kullanmalıydı. Sanatın galerilerin dışına çıkması gerekir düşüncesi etkili olmuştu. Sergilemelerin doğada, çok geniş alanlarda olması izleyicide görünürlük ve farkındalık yaratacağından tercih edildi. 20. yüzyıl arazi sanatının öncüleri olan Christo ve eşi Jeannne Claude çiftinin eserleri incelendiğinde bu yeni ve farklı yönelimlerinde tekstilin ana materyal olarak kullanıldığı açıkça görülür. Başlangıçta küçük nesnelerle paketlemeler yapan çift, daha sonraki işlerinde çalışmalarının boyutlarını büyüterek açık alanlarda güçlü ifadeler ve paketlemeler yaparak uygulamaya devam ettiler. Devasa boyutlu ve abartılı uzunlukta kumaş ve ipler kullanarak açık alanlarda gerçekleştirdikleri paketleme çalışmaları ile dikkatleri üzerlerine çekerek uluslararası bir ün kazandılar. Bu uygulamaları yaparken Christo ve Jean Claude'un özellikle vurgulamak istedikleri sanat disiplinleri arasındaki çizginin yok olmasıydı. Objelerin paketlenmesi izleyiciyi onlara farklı bir açıdan bakmayı, farklı formlar yakalamaya çağırıyordu. Bir sanat eserinin kalıcılık ve geçicilik durumu üzerine de düşündürtüyordu. Soru sormak sanatın görevi değil miydi? Sanat bir nevi simyaydı. Farklı malzemeleri uyumlu bir şekilde bir araya getirip yeni bir şey ortaya koymaktı. Sınırları olan, kendini tekrarlayan bir modelin yerine daha önce denenmemiş formlar denemeye, üretmeye arzu ediyorlardı. Doğaya ait malzemeleri kullanarak, doğadan aldıklarını doğaya katmak istiyorlardı. Çiftin ilk büyük boyutlu çalışması Wrapped Coast (Paketlenmiş Sahil Şeridi), 1969 yılında Avustralya’nın Sidney kentinde bir koyda uygulandı. Koyun sahil şeridinde, 110 işçi ve 11 gönüllü ile 17.000 iş saati harcayarak ve 92.900 metre kare sentetik kumaş ile 56 kilometre polipropilen ip kullanarak 2,5 kilometrelik alan ve sahilin gerisindeki kayalar 26 metre yüksekliğe kadar paketlendi. Çift bu uygulama ile birlikte o zamana kadar yapılmış en büyük sanat eserini yaratmış oluyorlardı. Paketlenmiş Sahil Şeridi çalışmasına bakıldığında; deniz ile bir bütünlük ve renk harmonisi yaratıldığı, kumaşın yumuşaklığıyla dalga etkisi yakalanmaya çalışıldığı açıkça görülmektedir. İş için olumlu ve olumsuz birçok yorum yapıldı ancak eserin Avustralya sanatı üzerinde yarattığı etkinin büyüklüğü zaman içinde herkes tarafından kabul edildi.