KASIM2021
ALBERT KARMONA
Şifacı annenin oğlu Albert Karmona Sefaradlara özgü tedavi eylemi yüz yıllar içinde bir sanat dalı olarak gelişmiştir. İyileştirme Sanatı (arte de curar) adı ile anılan, formüller ve dualar tedavi temeli üzerine inşa edilen bu sanata ilişkin bilgilerin aslında sır niteliğini taşıdığı biliniyor. İyileştirme Sanatına hakim olanların topluluk yapısı ise anaerkildir. Başka bir deyişle yöntemlerine ve uygulamalara ilişkin bilgi, anneden kıza aktarılmakta, her yeni nesil deneyimleriyle sanata katkıda bulunmaktadır. Bu yüzden toplumda tedavi uygulamalarının genellikle kadınlar tarafından üstlenildiğini görmekteyiz. Basit olarak adlandırılabilecek rahatsızlıklar söz konusu olduğu zaman doktordan önce şifacı kadınların çağırılması adettendir. İlkel toplumlardan beri kadının doğurganlığını yaratıcılığa ve güce atfeden inanç sistemlerinin bu geleneksel uygulamanın oluşumu üzerinde egemen olması muhtemeldir. Hastalıklarda hekimden önce çağrılan şifacı kadın, evden içeri girer girmez bir eline tuz, diğer eline bir avuç şeker alarak onları evin bir köşesine doğru savurur ve şöyle derdi: “Kötülük olduğu yere, tuzsuz yenen yumurtanın olduğu yere gitsin.” Bu sözlerden kasıt ev ahalisini kötü gözden korumaktı. Sonra şifacı kadın tarafından şeker içeren bir içecek hazırlanır ve bu içecek hasta ve yakınlarına içirilirdi. Amaç moral vermek ve telkin yoluyla hastanın iyileşmesini sağlamaktı… Mide ya da böbrek ağrısı varsa, zeytinyağında pişirilmiş elma hastanın ağrıyan bölgesi üzerine, sırt ya da göğüs ağrısı varsa üzerinde yorgan iğnesiyle delikler açılmış gazete kağıtları hastanın ağrıyan bölgesi üzerine konurdu. İsale ya da mide ağrısı varsa kaynatılmış limon içirilirdi. Diş ağrısı varsa, diş üzerinde rakılı pamuk kullanılırdı. Kabakulakta kulak arkasına tentürdiyotla kafes şeklini alacak çizgi çekilirdi. En son yapılan kötü ruhları kovma tütsüsüydü. Genellikle karanfil, şeker, tarçın ve biberiye bir arada yakılmaktaydı. Yakılan bitkiler eşliğinde evde dolaşılarak evin bütün odalarının tütsülenmesi sağlanmaktaydı. Aslında karanfilin ve sarımsağın kötü enerjiyi evden kovduğu inancı yaygındı. Bu yüzden pek çok evin mutfağında bir kavanoz içerisinde sarımsak ve karanfil bulunurdu…” (1) Erma Malkuna, İzmirliler tarafından tanınan, geleneksel tedavi konusunda ihtimal annesinden el almış iyileştirme sanatını bilen bir şifacıydı. Erma Malkuna’nın reçeteleri 1900 yılında Kuşadası’nda dünyaya sağır ve dilsiz olarak gelen oğlu Albert Karmona’yı tedavi etmeye, konuşup duymasına çare olamadı. İleriyi gören bir anne olarak oğlu Albert’i 10 yaşında tedavi için Paris’e özel doktora gönderdi, ancak sonuç alınamadı. Albert, Paris’te sağır ve dilsizler için eğitim veren terzilik okuluna devam etti, okulunu bitirip diplomasıyla birlikte İzmir’e döndü. Büyük Kardiçalı Han’da terzi dükkanı açtı, diktiği kostümlerle İzmirlilerin dikkatini çekti ve kısa bir sürede ünlendi. Albert Karmona, yoğun olan işlerinden zaman ayırıp sağır ve dilsiz çocuklara özel eğitim verdi. Arkasından İzmir Karşıyaka’da İplikçizade Köşkü olarak bilinen ikiz binaların birinde Sağır ve Dilsizler Okulu’nu kurdu. 1925 yılında Dr. Zibil’in kız kardeşi Judith ile evlenen Albert Karmona’nın üçü kız ikisi erkek çocuğu dünyaya geldi. Valikonağı’nın karşısındaki troleybüs durağana bakan merdivenli evde oturan Albert Karmona, başarılı iş adamı ve iyi bir aile babası oldu. 1962 yılında İzmir’den ayrılıp İsrail’e, çocuklarının yanına gitti ve 1964 yılında İsrail’de vefat etti. Onun kurduğu okulda eğitim gören sağır ve dilsiz çocuklar aldıkları eğitimle sosyal yaşama katılıp meslek sahibi oldular…