MARTNISAN2025
PROF. DR TUNCAY YAKALI
Türkiye’nin ilk deri profesörü Tuncay Yakalı şimdi saraçlık yapıyor Deri bir serüvendir. Yerkürede insan var olduğundan bu yana, bir biçimde hayvanlardan yüzülen deri değişik amaçlar için kullanılmıştır. Anadolu insan yaşamını 10 bin yıl öncesine götüren bulguların merkezi Konya’nın Çumra İlçesi Çatalhöyük Ören Yeri’nde günışığına çıkarılan kaya resimlerinde; avcının, avladığı hayvanın derisini yüzerek post amaçlı giyim malzemesi biçiminde kullandığını görürüz. Yıllar önce National Geographic dergisinin kapağını süsleyen fotoğrafta; buzullardan çıkartılmış, eski çağlardan kalma bebek mumyasının üstündeki kürk giyim eşyası, yüzülen derinin dikilerek modele dönüştüğünü bizlere gösterir. Anadolu’ya dönecek olursak; Selçukluların ağır geçen kış koşulları dolayısıyla kürk yapımında ileri oldukları görülür. Osmanlı Dönemi'nde ise deri işleme küresel ölçekte ün kazanmış, ilk organize sanayi bölgesi diyebileceğimiz, İstanbul’daki Kazlıçeşme deri işleme bölgesi, Padişah Fatih Sultan Mehmet'in 360 debbağı bir araya getirmesiyle kurulmuştur. Padişah, burada işlenen derilerin son ürüne dönüşmesi amacıyla ayrıca yakınındaki Saraçhane’yi de inşa ettirmiştir. Gâzi Mustafa Kemal Atatürk de dericiliğin önemini, değerini bilmekten hareketle, Cumhuriyet’in ilk yıllarında, Ankara’daki Çiftlik’te bir tabakhanenin kurularak yabancı bilim insanlarının burada eğitim vermelerini sağlamıştır. İzmir’de, 1955 yılında kurulan Ege Üniversitesi bünyesinde de deri alanında eğitim öğrenim programlamasının daha başlarda yapıldığını görmekteyiz. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi bünyesinde ilk olarak ‘Lif Teknolojisi’ adını taşıyorken daha sonra ‘Mühendislik Fakültesi Deri Mühendisliği’ bölümüne dönüştürülen kurumun, dolayısıyla ülkemizin ilk deri profesörü Tuncay Yakalı ile dericilikten, emekli olduktan sonra uğraşı alanı seçtiği saraçlığına ve tutkusu denizciliğe ilişkin keyifli bir söyleşi yaptık.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.