KASIM2021 Şükrü Kocagöz
İzmir'i kucakladım
İzmir'i kucakladım Ben Sancar; Maruflu. Çoğunuz tanırsınız. Tanış olmayıp bilenleriniz de var; iri cüssemden. Biliyorum sevenleriniz çok. Ben de hiç ayrım yapmadan hepinizi, bütün İzmirlileri çok sevdim. Ama en çok İzmir’e dokunan, yararlı bir şey yapanları sevdim. Küçücük bir dokunuşu yapanları en önemlileri yapmışlardan hiç ayırmadım. Fakirlere yardım etmek isteyenlerin; ağaç dikmek ormanlaştırmak isteyenlerin hep yanında en önünde oldum. Yanımda Mazhar Zorlu’yu Behçet Uz’u buldum. Sosyal dernekler, kulüpler yanımda oldu. Ben de bir kişinin gücünün yetmeyeceği yerde onların yanında oldum. Dayanıştık. Listeler, makbuzlar, titizlikle tutulan bağış hesapları, yollanan binlerce sizleri katkıya, bağışa davet eden mektuplar, zarflar…, pullar…, postahane… Hiçbirisi yük gelmedi, hiç şikayetçi olmadım; tam aksine büyük keyif ve haz aldım bu başkalarına zor gelecek, yıldırıcı, bıktırıcı işlerden. Burhan Özfatura döneminde “Halkla İlişkiler” konusuna girdim. Açılışlar, törenler, basın mensupları, hepsi bana mutluluk verdi. Her küçük etkinliğin topluma kumsaldaki bir denizyıldızı gibi geri döndüğünü düşündüm. Daha sonra bu keyfi kendi mesleğime dönüştürdüm. Kürsüler, borudan tenteli tribünler kurdum. Açılışlar, temel atma törenleri, kuruluşların, meslek odalarının önemli günleri ve büyük yemekleri. Bu arada önceden tatmadığım hiçbir şeyi servis ettirmediğimi söylemeliyim. Şimdi bana biraz gülümsüyorsunuz. Ama yaşamda yemeğin yanında nargile de yaşam zevklerimin arasında yer aldı. Yeni fuar holleri yapılırken nargile mekânımızın yıkılması gerekince (proje müellifi olduğu için) Şükrü’ye ne çok takılmıştım; aramızda komik sitemkâr diyaloglarla epey eğlenmiştik. Havası, suyu, yemeği nargilesi, martıları, körfez vapurları İzmir hep yüreğimin sevinç pınarı oldu. İzmir aşkımın gayretimin ateşini yurt, bayrak, Atatürk sevgim besledi. Bu nedenle Kurtuluş savaşı, 9 Eylül hep önceliğim oldu. Bu nedenle Kurtuluş Savaşının bana göre en güzel romanının yazarı Karşıyakalı/Sökeli Samim Kocagöz’ün anısına hep sahip çıktım (arkadaşımın babası olması sadece güzel bir artı) Ölüm yıldönümünde Söke’de mezarı başında “Kalpaklılar grubu” ile andım. Sadece onu değil daha nice İzmir için önemli kişileri böylesine hatırladım; hatırlattım. Bana il fakirleri, Atatürk ormanı öksüz kaldı demeyin. Eminim içinizden birisi, birileri elbet bayrağı devralacak. Eminim birileri çıkacak başlattığım gibi İzmir’in mümtaz evlatlarına benim gibi “onur günleri” düzenleyip onları küçük “Homeros” heykelleri ile mutlu edecek; İzmirlilerin onlarla gurur duymalarını sağlayacak. İzmir’in yazarları, sanatçıları, şarkıcıları ölüm yıl dönümlerinde mezarları başında yine anılacaklar. Behçet Uz’u hiç unutmayacaklar. (Heykelini Kültürpark’a dikerken Şükrü’yü dinleyip mütevazi bir yer seçmemeliydim. Artık daha iyi, görülür bir yere taşırsınız.) Yaptığım gibi otobüslere dolup biraz uzakta olanları dahi zaman zaman anmaya koşacaksınız. Vefalı olmanın huzurunu yaşayıp, bulup, bütün sevdiklerinize de aktaracaksınız. Vefa en büyük kentlilik tutkalıdır. İçinde politikaya zerre yer olmayan. Ben bunu hep önde tuttum. Dostluklarımda vefamda hiç ayrımcılık yapmadım; önce İzmir deyince sonra hiçbir şey gelmez ki… İzmir kültürdür, tarihtir, sanattır, hepsine sahip çıkın, sahip çıkanlara sahip olun. İzmir’in bu nedenle bütün kentlerden daha planlı olması gereğine inandım. Uzmanlığım olmamasına karşın planlama sorunları üzerine bilenleri, uzmanları toplayıp sempozyumlar düzenledim. En azından uzmanlar arasında diyalog olsun, bu dahi kente yararlıdır diye düşündüm. Tarihçilerle, sanatçılarla plancıların diyaloğunu kurmaya çalıştım. Bütün katkı verenlere teşekkürler. Ama bunun daha metotlu, sistemli yapılmasına, yapıldığını görmeye ömrüm yetmedi. Eminim birileri bu bayrağı da bırakmayacak. Düzenli, planlı yeniden “Akdeniz’ in Yıldızı” İzmir’ de torunlarınız daha mutlu, huzurlu olacak… Bir de Karşıyaka… Çarşı, majestik, mavi köşe. Dostluklar. Bir yere aidiyetin yeryüzündeki en güzel örneği. Sanki halâ şair dostumuz Mehmet Tuzcu’nun iskele karşısındaki evlerinin tahta, beyaz cumbasında Şükrü ile üçümüz oturuyoruz. Şükrü orada bana söz veriyor bir gün bunları size anlatacağına.