AGUSTOS2019
Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Kabullenme
Farkındalık yoluyla geliştirilen en önemli hususlardan birisi de kabullenmedir. Kabullenme kişinin kendi içindekileri ve çevresindekileri kapsar.
Kabullenme, rahatsızlık yaratan düşünceler, duygular ya da koşullarla başa çıkabilmenin alternatif bir yoludur. Kabullenme yoluyla, içsel yaşantıları reddetmek, bastırmak yerine ya da onlardan kaçınmak yerine, bu yaşantılara yaklaşılmaya çalışılır.
Kabullenmek, hoşa gitmeyen şeyleri beğenmek ya da her şeye karşı pasif bir tutum takınmak anlamına gelmez. Kabullenmenin anlamı, rahatsızlık verseler de, hoşa gitmeyen olaylara, kişilere, durumlara yer açmak ve bunlarla uzlaşabilmektir.
Bazen olanlara anlam veremeyiz, bazen olduğunda bize kattıklarını anlayamayız ama şunu bilmeliyiz ki olan ne ise o şey bizim için en hayırlı olandır. Hep çabalamaya çalışıyoruz hayatta. Elimizden gelenin en iyisini yaptıktan sonra artık o işi oluruna bırakmalıyız. Aslında ne oluyorsa ilahi plan dahilinde olur.
Hayat küçük resimden değil büyük resimden bakıldığında daha iyi anlaşılabilir. Yapmamız gereken tek şey elimizden gelenin en iyisini sevgi ile yapmak ve olanı karşılamaktır.
Bunların dışında olan her şeyin olmasına izin verin ve olanın da en doğrusu olduğunu bilin. Belki ilk bakışta anlamayacağız ama olan bizim için en iyisidir, bunu da zaman gösterecektir, yeter ki sabretmeyi bilelim.
Kabul etmek, koşulsuz sevginin, birlik bilincinin ve size değer veren evrenin yardımını almanın şartıdır. Direnişin panzehridir.
Kabul etmeyi her seçtiğinizde, enerjilerle birlikte kendinizi kolaylık, zarafet, sabır ve barış noktasına götürecek ve güçlendireceksiniz. Kabul etmek, ruha şifa veren iyileştirici krem gibidir.
“İsyanlardayım” dedi.
Hayır, “imtihanlardaydı.”
Fark etseydi,
Kurtulacaktı.
(Mevlana)
Tanrım, bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirme gücü ver.
Değiştiremeyeceğim şeyleri kabullenmemi sağla.
İkisini ayırt edebilmem için de akıl ver.
(Çin Atasözü)
“Teslimiyet, olanı, en azından direkt olarak dönüşüme uğratmaz.
Teslimiyet sizi dönüşüme uğratır.
Siz dönüşüme uğradığınızda, bütün dünyanız da dönüşüme uğrar.
Çünkü dünya sadece bir yansımadır.
Eğer teslim olamıyorsanız, hemen eyleme geçin:
Durumu değiştirmek için açıkça konuşun ya da bir şeyler yapın veya o durumdan uzaklaşın.
Güzelim parlak iç varlığınızı ve dünyayı olumsuzlukla kirletmeyin.
Mutsuzluğa içinizde hiçbir biçimde yer vermeyin.” (Eckhart Tolle)
KARAR VERMENİN BİLGELİĞİ...
Öykü ünlü Çin düşünürü Lao Tzu’nun zamanında geçer. Lao Tzu’nun bu öyküyü sık sık anlattığı söylenir... Köyün birinde yaşlı bir adam yaşarmış. Çok fakirmiş. Ama kral bile onu kıskanırmış. Çünkü dillere destan bir beyaz atı varmış. Kral bu at için ihtiyara neredeyse hazinesinin tamamını teklif etmiş ama adam satmaya yanaşmamış. “Bu at, bir at değil benim için, bir dost. İnsan dostunu satar mı?” dermiş hep… Bir sabah kalkmışlar ki, at yok. Köyün ahalisi, yaşlı adamın başına toplanmış…
“Bu atı sana bırakmayacakları, çalacakları belliydi. Oysaki krala satsaydın, ömrünün sonuna kadar beyler gibi yaşardın. Şimdi ne paran var, ne de atın” demişler… İhtiyar “Karar vermek için acele etmeyin” demiş.” Sadece ‘at kayıp’ deyin. Çünkü gerçek bu… Ondan ötesi sizin yorumunuz ve sizin verdiğiniz bir karar. Atımın kaybolması, bir talihsizlik mi, yoksa bir şans mı, bunu henüz bilmiyoruz. Çünkü bu olay henüz bir başlangıç ve arkasının nasıl geleceğini kimse bilemez”…
Köylüler ihtiyara kahkahalarla gülmüşler. Ama aradan 15 gün geçmeden, at bir gece ansızın geri dönmüş. Meğer at çalınmamış, dağlara gitmiş kendi kendine. Dönerken de, vadideki 12 vahşi atı peşine takıp getirmiş…
Köylüler, ihtiyar adamın etrafına toplanıp özür dilemişler. “Sen haklı çıktın. Atının kaybolması bir talihsizlik değil, adeta bir devlet kuşu oldu senin için. Şimdi bir at sürün var”…
“Karar vermek için gene acele ediyorsunuz” demiş ihtiyar. Sadece atın geri döndüğünü söyleyin. Bilinen gerçek sadece budur. Ondan ötesinin ne getireceğini henüz bilmiyoruz. Bu daha başlangıç”…
Köylüler bu defa ihtiyarla dalga geçmemişler ama içlerinden de “Bu adam sahiden garip” diye düşünmüşler.
Bir hafta geçmeden, vahşi atları terbiye etmeye çalışan ihtiyarın tek oğlu, attan düşmüş ve ayağını kırmış. Evin geçimini temin eden oğlu şimdi uzun zaman yatakta kalacakmış…
Köylüler gene gelmişler ihtiyara. Bir kez daha haklı çıktın” demişler. “Bu atlar yüzünden, tek oğlun bacağını uzun süre kullanamayacak. Oysa sana bakacak başkası da yok. Şimdi eskisinden daha fakir, daha zavallı olacaksın” demişler…
İhtiyar “Siz erken karar verme hastalığına tutulmuşsunuz” diye cevap vermiş. “O kadar acele etmeyin. Oğlum bacağını kırdı, gerçek bu. Ötesi sizin verdiğiniz karar. Ama acaba ne kadar doğru? Hayat böyle küçük parçalar halinde gelir ve ondan sonra neler olacağı size asla bildirilmez”…
Birkaç hafta sonra, düşmanlar büyük bir ordu ile saldırmış. Kral son bir ümitle eli silah tutan bütün gençleri askere çağırmış. Köye gelen görevliler, ihtiyarın kırık bacaklı oğlu dışında bütün gençleri askere almışlar. Köyü matem sarmış. Çünkü savaşın kazanılmasına imkan yokmuş, giden gençlerin ya öleceğini ya esir düşüp köle diye satılacağını herkes biliyormuş…
Köylüler, ihtiyara gelmişler. Gene haklı olduğun kanıtlandı” demişler. “Oğlunun bacağı kırık, ama hiç değilse yanında. Oysa bizimkiler belki asla köye dönemeyecekler. Oğlunun bacağının kırılması, talihsizlik değil, şansmış meğer...”
“Siz erken karar vermeye devam edin” demiş, ihtiyar. Oysa ne olacağını kimseler bilemez. Bilinen bir tek gerçek var. Benim oğlum yanımda, sizinkiler askerde. Ama bunların hangisinin talih, hangisinin talihsizlik olduğunu sadece Allah biliyor.” Lao Tzu, öyküsünü şu nasihatle tamamlarmış,
- Acele karar vermeyin. O zaman sizin de herkesten farkınız kalmaz.
- Hayatın küçük bir parçasına bakıp, tamamı hakkında karar vermekten kaçının.
- Ani karar vermek, aklın durması halidir. Karar verdiniz mi, akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişmeyi durdurur…
Oysa gezi, asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar. Bir kapı kapanırken bir başkası açılır…
***
Kaynak: Levent Kırılmaz, Yaşama Sanatı, Ege Üniversitesi Yayınları, Üçüncü Baskı, 2019