AGUSTOS2020 Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Yaşam mimarı olmak...
Yaşam mimarı olmak... Mustafa Kemal Atatürk’ün okur okumaz hemen tercüme ettirdiği, askeri okullar dahil tüm okullarda okutulmasını istediği, Finlandiya mucizesinin anlatıldığı, Gregoriy Petrov’un “Beyaz Zambaklar Ülkesinde” isimli kitabı beni de çok etkiledi okuduğum zaman. Zaten Atatürk’ün önerdiği bir kitabın bu özelliklerine şaşırmamak gerekir. İşte o kitaptan esinlenerek önemli bir konuyu ele almak istiyorum: Yaşam Mimarı… “Yaşam mimarı” olmayı başarmak önemlidir. Bunu hayata geçirmek için de çok çaba göstermek gerekir. Sanatın ve yaşamın mimarları mıyız, yoksa bütün iyi şeyleri yıkan, yerle bir edenlerden miyiz? Yaşam mimarları kendisini aydınlatırken etrafına da ışık saçarlar. İçi yakıtla doldurulmuş lamba “ne yapmam gerekiyor” diye sormaz; yapılan işlerde elde edilen başarılar ışık saçar. Keza, sobanın içi iyi bir yakıtla doldurulmuş ve yakılmışsa, ne yapması gerektiğini sormaz, yaydığı ısıyla evi ve içindeki insanları ısıtır. İşte, yaşam mimarları da hiçbir zaman sönmez, kendisini aydınlattığı gibi başkalarının da aydınlanmasını sağlar. Görevimiz ister köyde, ister şehirde, ister orduda, ister siyasi alanda, nerede olursa olsun, yolumuza engeller çıkacak, başarısızlıklar olacaktır. Hatta bizi sevmeyenler, yaptığımız işe karşı gelenler bazen bize karşı zafer de elde edeceklerdir ama yaşam mimarları olarak bizler yine de sönmemeliyiz. Ümitsizliğe kapılmadan, vazgeçmeden, başarısız olduğumuzda veya önümüze engeller çıktığında da “biz denedik, başlattık, mücadele ettik ama destekleyen olmadı, her adımımızı attığımızda engellerle karşılaştık” şeklinde mazeretler de üretmeden aydınlanmaya ve aydınlatmaya devam etmeliyiz. Aydınlanmaktan yorulmayalım. Etrafımız tamamen aydınlanana kadar kendimiz aydınlanalım, başkalarının da aydınlanması için çaba gösterelim. Yürüyeceğimiz yol dikenlidir, hemen başarılı olmaya şartlanmayalım. Onlarca, yüzlerce, binlerce karanlık güç, aydınlık emellerimizi söndürmek için çaba gösterecek ve söndürecektir de, ama biz yanmaya, aydınlanmaya devam etmeliyiz ve diğerlerini de yakıp, ateşleyip aydınlatmalıyız. YAŞAM BAHÇESİ "Yaşamınızın mimarı mısınız? Bir bahçe hayal edin… Bakımı ve tasarımı tamamen sizin sorumluluğunuzda olan bir bahçe… Her günün, böyle bir bahçe olduğunu hayal edin... Yaşam, bir bahçe… Sizler, her gün gözlerinizi yeni zamana açtığınızda, elde ettiğiniz bir hediyeyle karşılaşırsınız… O gün, sizin için kazanılmış bir gündür. Ve o gün, büyük bahçenin içinde çevrilmiş bir bahçedir… Doğarsınız; doğduğunuz anda, yeryüzündeki çevrili bahçeniz sizin hizmetinize girer. Ve uyandığınız her gün, yeni bir bahçe çevrelersiniz. İç içe geçen bahçeler, böylece devam eder dururlar. Her gün bir bahçe çevreliyoruz; iç içe geçiyorlar. Ve tüm yaşamımız, yarattığımız bir bahçe olarak hayat buluyor… Her gün yeni tohumlar ekiyoruz bahçemize… Sevgi, huzur, barış tohumları oluyorlar bazen… Bazen de, arzuların, öfkelerin, korkuların tohumları… Toprak, tohumları hiç ayırmadan hepsini büyütüyor koynunda… Ne ekersek onun çiçekleri, onun ürünleri ile karşılaşıyoruz yaşamlarımızda… Güzel bir bahçe; bizden emek ister, sabır ister, özen ister, ilgi ister… Göletin suyunu ihmal ederseniz, bahçe tümüyle güzelliğini kaybeder… Çiçeklerin bakımını ihmal ederseniz, aynı şekilde, bahçe tümüyle güzelliğinden uzaklaşır… Bahçenin ihtiyacı, doğasının en geniş şekliyle anlaşılması ve o doğrultuda kendisine hizmet edilmesidir Onun doğasına müdahale ettiğiniz takdirde, bütün süslemeler nafiledir… Bahçe bir bütündür; tohumla, toprakla, suyla, havayla, içinde bulunduğu iklimle, coğrafyayla, sahip olduğu bitki örtüsüyle, hayvanlarıyla… Onları düşünün, ilgilenin, bulunduğunuz bahçenin hakkını verin.. Bahçelerinizdeki tohumları görüp, teker teker onları yeşertip, büyütüp, çiçekleriyle, meyveleriyle karşılaşıp, onlardan beslenebilmek için dua edin… O tohumlar sizindir… Cesurca elinizi daldırın ve bahçenize serpin… Bakın, bahçenizde açan çiçekleri görün… Yayılan kokuyu hissedin… Çiçeklerinizin arasında dans edebilirsiniz… Kuşları besleyin, besleyin ki; onların şarkılarını dinleyebilesiniz… Toprağı sürün, sürün ki; ürünlerden faydalanabilesiniz… Billur çeşmenin akıp gitmekte olan suyunu görün, görün ki; elinizi, yüzünüzü yıkamaktan öte, içebilin… Sadece sevinç tohumlarının, mutluluk tohumlarının, iyilik tohumlarının ekildiği bir bahçe… Ve kalbinizde açan IŞIK ÇİÇEKLER…” (Q. Yin)
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.