AGUSTOS2021 Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Yaşamda esneklik
YAŞAMDA ESNEKLİK “Yumuşaklık sertliğe, dirençsizlik kuvvete karşı zafer kazanır. Biçim alabilen şeyler sert olan şeylerden üstündür. Denetimin özü, var olan her şeyle birlikte akıp, onlara uyum sağlamaktan geçer.” (Lao – Tzu) Her şeyi gereğinden fazla düşünme, tartma, değerlendirme eğilimimiz en sık yaptığımız yanlışlardır. Bazen konulara bakış açımızdaki katı tavrımız ve anlık duygusal tepkilerimizle hayatımızı zorlaştırırız. Çevremizdeki her şeyi kontrol etme isteğimiz bizi oldukça yorar. Uğruna savaşmaya, yorulmaya ya da karşı tarafı yormaya değen ve değmeyen şeyleri iyi ayırt etmek ve gerektiğinde esnek olmayı bilmemiz gerekiyor. Esnek düşünemeyen kişiler, sert yapıları nedeniyle aşırı kırılgandır. Bu yüzden istenmeyen olaylar karşısında bu kırılganlıkları onların strese girmesine, üzülmesine ve hayata karşı dirençlerinin azalmasına sebep olur. Esneklik, hayatımıza yön veren önemli yasalardan biridir; bize pasiflik ya da direnmeden daha çok yarar sağlar. Ortaya çıkan her şeyi etkin bir biçimde kullanarak, en acı verici koşulları dahi kucaklayarak, onların ruhsal gelişimimiz için gerekli olduklarını bilerek, sorunlarla daha etkili bir biçimde başa çıkabiliriz. Esneklik, hoşlanmadığımız şeye direnç göstermeden katlanmamız, haksızlığı görmezden gelmemize izin vermek anlamına gelmez. Esnek olmak demek, taviz vermek, kontrolü elden bırakmak, disiplinden uzaklaşmak demek değildir. Aksine kontrolü ele almak demektir. Esneklik, uyanık ve genişleyici bir farkındalık hali gerektirir, o sadece “akışa uymayı” değil ama onu kucaklamayı, benimsemeyi ve yapıcı bir şekilde kullanmayı da gerektirir. Esneklik, sorunların ya da olayların her iki tarafının da farkına varmak ama yine de o zorluğun pozitif tarafı üzerine odaklanmaktır. Bu yasayı başarıyla uygulayarak, engelleri “ilerleme”, sorunları da “fırsatlara” dönüştürebiliriz. Rüzgâr çok kuvvetli esiyorsa, ondan şikâyet etmek yerine onu kabullenmek, ona katlanmak ve yel değirmenleri inşa ederek ondan istifade etmek mümkündür. Esneklik, değişimler ve problemler karşısında, hayatın karşısında bocalamamak için şarttır. Esnek bir bakış açısı, kimsenin göremediğini görmenize yardım eder. Bakış açısını değiştirme becerisi, kişinin sorunları, hayatı farklı açılardan görebilme becerisi ve kapasitesi, ancak esnek bir zihinle beslenir. Esnek olmak, engelleri aşmayı kolaylaştırır. Karşılaştığımız her şeyi uzun vadede bizi daha güçlü, daha akıllı ya da daha bütün kılabilecek potansiyel YAŞAM DERSLERİ olarak görmeliyiz. Esnek düşünce, insanı, huzura, başarıya ve bilgeliğe götüren erdemlerden biridir. Bireysel ve toplumsal hayatta ilişkileri kolaylaştırıp daha kaliteli hale getiren bir faktördür. Hayatın doğumdan ölüme uzanan tüm basamaklarında yaşanan sorunlara farklı açılardan bakabilmeyi sağlar. Hem başarıyı artırır hem de yaşama sevincini canlı tutar. Esnek olmak, esnek düşünebilmek bir yaşama sanatıdır. Düşünce tarzı ve yaklaşım açısından esnek davranmak tüm seçenekleri görebilme, değerlendirebilme imkânı sağlar. Hayatta her an esnek olmak, kişinin başarı şansını artırır. Başarı için, esnek olmak gerekir. Statik bir görüş başarıyı getirmez. Esneklik ise seçenekleri çoğaltır. Aile, iş ve sosyal hayatımızda pek çok zorluk yaşarız. Bunlar karşısında esnek bir yapı oluşturmak hayatımızı yaşanabilir hale getirecektir. Esnek olmak kendimizden ödün verip boyun eğmek değildir. O duruma uyumlanmak, o durum karşısında çıkış stratejisi belirlemektir. Esnek olduğumuzda çözüm bulma kapasitemiz hızla harekete geçer. Gerektiğinde durup yeniden düşünme ve hedefimize giden yolda stratejimizi değiştirme imkânı buluruz. Hepimizin hayata karşı bir öz duruşu vardır. Esneklik, bu duruşu bırakmak veya varılacak hedeften vazgeçmek değildir. Esneklikte asıl maksat hedefe ve mutluluğa giden yolda bu duruşa esneklik payı vermek, gerektiği zaman alternatif çözümler üretebilmektir. Gidilen yolda araç zorlandığında, bazen vitesi küçültmek, bazen arttırmak, gerekirse de aracı değiştirerek menzile erişmektir. Bu yüzden esneklik başarıya ulaştıran altın bir anahtardır. “Daima sizden kabul etmeniz istenen şeyi kabul edin. Kabul edin ve onu kendi yolunuza dönüştürün.” (Robert Frost) Doğa bize her zaman çok iyi bir rehber olmuştur. Diğer tüm canlılar yaşamın doğal akışında her türlü değişime ayak uydururken bizler bu konuda zorlanırız. En büyük korkularımızdan biridir değişim. Esneklik yeteneği, karşılaştığımız değişimler karşısında bizi daha da güçlendirerek ilerlememize yardımcı olur. Zorlu bir fırtınada ayakta kalabilmeyi başaran, yumuşaklığı ve esnekliği ile söğüt ağacı gibi ağaçlardır. Çünkü dalları rüzgârın gücüne karşı eğilebilir. Bambunun da dışı güçlü, içi ise yumuşak bir yapıdadır. Kökleri toprağın derinliklerine sağlam şekilde tutunmuştur. Bu sayede rüzgârda serbestçe sallanır, direnmek yerine eğilir, esner. Esnek ve eğilen bir şey ise, kolay kolay kırılmaz. Bu esneklik bambuya hayat verir. Yüksek binalara dayanıklılığı veren de esneklikleridir. Tabiatta insanın yaşam dersleri çıkaracağı buna benzer pek çok olay vardır. Esneklik, zihinsel olarak da sağlığımızı korumamızda yardımcı olacaktır. Esnek bir düşünce ve davranış biçimi geliştirmiş olan insanlar isteklerine ulaşma konusunda her zaman bir adım öndedir. Esnek olmakta zorlandığımız dönemlerde bedenimiz bize bir uyarı verir. Louise L. Hay'e göre hastalıkların altında zihinsel nedenler yatar. Buna göre boyun bölgesi de esnekliği temsil eder. Yaşamda diğer bakış açılarına kapalı olduğumuz, problemler karşısında görünenin dışında başka bir alternatifin olmadığına inandığımız, artık bize hizmet etmeyen duygu, düşünce, davranışlara inatçılıkla bağlı kaldığımız dönemlerde en çok yaşadığımız hastalıkların başında boyun hastalıkları gelir. Esneklik, koşullara uyabilme anlamına gelir, su gibi kabımızın şeklini alırız. Kaçınamayacağımız koşullara direnerek ya da sinirlenerek enerjimizi boşa harcamak zorunda değiliz. Esneklik, kişinin yeni düşüncelere de açık olmasını sağlar. Esnek düşünen insanın zihni, bir su gibi akıcı ve berraktır. Esnek ve sağlıklı bir şekilde düşünüp davranmak önce düşünmeyi düşünmekle başlar. Bu insanlar için bir problemin çözümü için tek bir yöntem yoktur. Yolun bittiği yerde yeni yollar keşfederler. Bedenimizin büyük bir bölümü sudan ibarettir. Bedenimizin bize verdiği mesajı iyi anlamalı, en ufak sorunda sıkışıp kalmamalı ve bir çıkış yolu bulmaya gayret etmeliyiz. Büyük düşünür Mevlana’nın dizeleri bunu ne güzel anlatıyor… SU OLDUĞUNU DÜŞÜN Şimdi sen, SU olduğunu düşün… SU kadar özel, SU kadar faydalı ve SU kadar çok, tükenmez… İnanıyorum ki gerçekten de öylesin… Ama ister çeşmelerden dökül, ister göklerden yağ, ister nehirler dolusu ak; Dibi olmayan bir kovayı dolduramazsın… Yani seni dinlemeyenlere sesini duyuramazsın… Unutma, daha çok bağırdığında daha çok dinlenmezsin… Gürültünün parçası olursun sadece… Suyun yanında olanlar suyu en az içenlerdir… Çünkü “su nasılsa burada, lüzum yok ki kana kana içmeye” diye düşünürler… Aynen, sesini sürekli duyanların seni dinlemedikleri gibi… Ormandaki hiçbir hayvan, ırmağın gürültüler koparan yerinden Su içmeye çalışmadı şimdiye kadar… Hepsi, hep sabahın en sakin anını bekledi… Suyun durgun yerlerini bulabilmek için gittiler ve sakin sakin içtiler… Onlar için en uygun olan ve kendi istedikleri zamanda… Sen, hep bir SU olduğunu düşün… SU gibi güzel, SU gibi yararlı, SU gibi vazgeçilmez… Ve SU gibi hayat kaynağı olduğunu düşün… Ama SU gibi yaşatıcı ol… SU gibi yıkıcı, sürükleyici ve öldürücü değil… Sen bir SU ol… Ama rahmet ol; afet değil… Su isen tarlalarını basma insanların… Yuvalarını yıkma, ocaklarını söndürme… Sana, felaket denmesin… Su isen, bir bardağa sığabil ki damarlara giresin… Su, yüce Tanrı’nın insanlar için yarattığı en büyük nimetlerden biridir… Ve suya benzediğini unutma… SU gibi özel, SU gibi güzel, SU gibi faydalı, SU gibi lüzumlu… Ve SU gibi bitmez tükenmez olduğunu da unutma… Ayrıca SU gibi sakin olabileceğin gibi SU gibi de kıyametler koparıcı olabileceğini unutma… Unutma; senin işin rahmet olmak, afet değil… Vadiler varken önünde ve ovalar varken yayılabileceğin… Küçük ırmaklara ayırabiliyorsan kendini ve bardaklara bölebiliyorsan… Hayat verirsin çevrene… Ve yaşayabilirsin Dünya dönmesine devam ettiği müddetçe… Yoksa hep duyulmayan, dinlenmeyen, korkulan ve kaçılan olursun… Seller, afetler gibi… Tercih elindeydi hep ve hep de senin ellerinde olacak… Ya tutmayı öğreneceksin dilini veya hiç durmadan konuştuğun için, Sadece bomboş ve anlamsız sesler çıkartan birisi olduğunu zannettireceksin Çevrendeki insanlara… Ama yapman gereken şu değil mi? Düşüneceksin ne zaman ne söyleyeceğini… Düşüneceksin kimin dinleyip dinlemediğini, kimin anlayıp anlamadığını… Düşüneceksin anlatmak istediklerinin ne kadarını anlatabildiğini… Hatta anlayanların anladıklarının da senin anlattıklarının Ne kadarı olduğunu düşüneceksin… Ve konuşmak için en uygun zamanı bekleyecek… En az ama en uygun kelimeleri seçmeye çalışacaksın… Ahmak olmayan yolcuların, Önceden aldıkları biletleri ceplerinde olduğu halde, saatlerini kontrol ederek… Vakit yaklaştığında, vapurun kalkacağı iskelede hazır olmaları gibi… Sen de fikrini bildireceğin kişinin, kıyıya yanaşmasını bekleyeceksin… Demeyeceksin: Ben canım isteyince giderim iskeleye… Vapur da o saniyede gelmek zorunda… Demeyeceksin ben aklıma geleni aklıma geldiği biçimde söylerim… Karşımdaki de değil duymak, değil dinlemek, anlattığımdan bile fazlasını anlamak zorunda… Keşke öyle olsaydı… Keşke haklı olsaydın ama maalesef değil… Ağzını açıp şelaleden dökülen suyu içmeye çalışan bir tavşan gördün mü hiç? Veya önüne çıkan ağaçları dahi sürükleyen bir selden Susuzluk gidermeye uğraşan bir ceylan gördün mü? Kaplanlar bile içebilmek için suyun durulmasını bekler… Hadi… Sen şimdi SU olduğunu düşün ve kendini SU gibi hisset… SU gibi özel, SU gibi güzel, Su gibi berrak, SU gibi yararlı… SU gibi hayat kaynağı ve SU gibi bitmez tükenmez olduğunu hatırla… Ama yine SU gibi bir küçük bardağın içine sığdır ki kendini… Girebilmeyi öğren insanların damarlarına… Hayat ver… Vazgeçilmez ol… (Mevlana) Hayatımızın amacı, katı kurallara bağlı kalıp, bu amaca ulaşma yolunda kendimize acı çektirmek olmamalıdır. Huzurlu bir hayatı hedefliyorsak, öncelikle esneklik yasasını uygulamamız gerekmektedir. Bu, bize yolun bittiği yerde yeni yolların keşfini sağlayacaktır. Hayatın içindeki tökezlemeler ancak bu şekilde tolere edilir, hayat ve huzur dengesi böyle sağlanır.