ARALIK2021 Prof. Dr. Levent Kırılmaz
Vazife anlayışı
VAZİFE ANLAYIŞI Yaşamımızın en büyük amacı vicdan tatbikatı yaparak tekâmülün bir aşamasını daha tamamlamaktır. Ne yaptığını, neden yaptığını, hangi amaç ile var olduğunu anlayan biri vazife bilgisine sahiptir. Hepimiz "vazifeli" olarak doğarız. Ancak bu, vazifeyi tamamlayabileceğiz anlamına gelmez. Vazifenin tamamlanması ancak yüksek bir çabaya bağlıdır. Vazife icra edilirken bütün varlıklar birbirine bilerek veya bilmeyerek yardım eder. İnsan fedakârlık yaptığını, hareketlerinin fedakârlık olduğunu bildiği müddetçe “ben'lik” realitesinden ayrılmış sayılamaz. Bütün benliği ile yaptığı hareketlerden maddi ve manevi bir sonuç beklemezse, işte o zaman o kişi bir vazife sezgisine sahiptir. Yapılan hareketin "gerekli" olduğu için yapılması, “borç” olduğu için yapılmaması gibi bir anlayış yine vazife sezgisine götüren ilk adımlardır. Bütün insanlar yaradılışları icabı vazifelerini yerine getirmekle uğraşırlar. Burada bir sıralama vardır. Önce benmerkezcilik vardır. Vazifenin ne olduğunu öğrenmek için bu doğru bir şeydir. Kişinin, kendini, aklını, zekâsını geliştirmesi gerekir. Eğitim, beslenme, spor, vücuduna bakması, sağlıklı olması gerekmektedir. Sonra giderek ben merkezli olmaktan çıkar. Aile içinde, toplum içinde yaşamak zorunda olduğunu hissetmeye başlar. Çok merkezli olmaya başlar. Tecrübeleri arttıkça, ailesiyle, arkadaşlarıyla, içinde bulunduğu grupla, iş yerinde, toplum içinde karşılıklı olarak birtakım işlerin yapılması gerektiğini öğrenir. Bazen de yasalar onu buna zorlar. Vicdanı gelişir, paylaşmaya başlar. İnsan bir yuva kurduysa, benmerkezciliğini tamamen bir şekilde feda etme kararı almış sayılır. Evliliğin temelinde yatan unsur budur. Bir şeyi vazife olarak kabul etmek, o kadar da kolay ve basit bir şey değildir. Birçok vazifeler otomatik olarak yapılır. Aileye, bir gruba, topluma karşı vazife yapma duygusu vardır. Bu, milletimize kadar uzanır ve sonunda tüm insanlığa kadar gider. Buna “insanlık vazifemiz” deriz. Çoğu zaman, "bu senin sorunun, benim sorunum değil" şeklinde kestirip atılır. Bu yanlış bir düşünce şeklidir. Bütün problemler, hepimizin problemidir. Hâlbuki vicdanı gelişmiş, şuurunda biraz olsun insani duyguları olanlar için, her insan diğer bir insandan sorumludur. Her birimiz birbirimizden ayrı ayrı sorumluyuz. İnsan, yeryüzüne doğmadan önce bir enkarnasyon planı söz konusudur. Bu planda, o varlığın kendisi ve içinde bulunduğu toplumla ilgili bütün düzenlemeler belirlenmiştir. Ne amaçla doğacaktır, ne amaçla bu anne baba seçilmiştir, ne amaçla bu toplum seçilmiştir? Fakir, zengin, sakat, hastalıklı, sağlıklı, barış veya savaş içine doğar... Neden böyle? İşte bütün bunlar, doğacak olan varlığın sadece tekâmülü için kendisine lazım olan araç ve gereçler değildir. Aynı zamanda, o varlığın, o enkarnasyon kadrosu içinde yapacağı işlerin de planlamasıdır. Varlık, dünya üzerinde yapacağı, insanlığa, kendine, çevresine vb karşı vazifelerini yerine getirecek özelliklere sahip bir bedene sahiptir. Onun için hiç kimse kendi bedeninden nefret edemez. Herkese taşıyabileceği kadar yük verilir. Keşke erkek olsaydım, daha rahat olurdum veya keşke kadın olsaydım diye düşünmek yanlıştır. Varlık, vazifesini yerine getirmeye en uygun vasıtayı seçmiştir. Onu ancak seçtiği cinsiyette başarabilir. Bütün insanlar benmerkezci gelişme döneminde hep anlaşılmayı isterler, beni anlamıyorlar diye şikâyet ederler. Oysaki anlamak ve anlaşılmak, doğrudan doğruya kişinin kendisiyle ilgili bir şeydir. Bunu sadece karşı taraftan beklemek yanlıştır. Herkesin bize karşı vazifeleri olduğunu değil, bizim herkese karşı vazifelerimiz olduğunu bilmemiz gerekir. Bir işi yapmanın birçok yolları vardır. Kimsenin haberi olmadan da yapabilirsiniz. Yoldaki bir taşı kaldırır, bir kenara koyar ve yolunuza devam edersiniz. Kim ne görecek dersiniz belki ama bu az sonra oradan geçecek olan arabaların kaza yapmasına engelleyen önemli bir eylem olabilir. Bu şekilde, sessiz ve sakin şekilde de bir takım vazifeler yerine getirilebilir. Vazifeler, illa pozitif yönde, yani iyilikler yapmak, güzellikler meydana getirmek tarzında da olmayabilir. Bazı insanların öyle hareketleri vardır ki, bunlar diğer insanlar tarafından sert, olumsuz tarzda da yorumlanabilir. Ama insanlar bu sayede bazı şeyleri önceden kestirip görebilir ve tedbirini alır. O kişinin yaptığı hizmet daha gizli fakat çok daha kapsamlı bir vazifedir. Görünenin arkasında görünmeyen etkilerin mevcut olduğunu, duygularla fark edilen her şeyin gerçek olmadığını bilmemiz gerekiyor. Anlaşılmak, takdir edilmek duygusu bütün varlıklarda vardır. Bu bir gelişim ihtiyacıdır ve. tekâmülümüzün geçici bir durumudur. Hayatı baştan aşağı vazife olarak kabul etmeye başladığımız zaman bu durum ortadan kalkar. Sizi takdir etseler de etmeseler de yaşama sanatınızı en güzel bir şekilde icra edersiniz. İçinizdeki o değişiklik meydana geldikten sonra, artık sizin için her şey bir vazifedir. Bu şekilde bir anlayış oluşursa, vazife duygusu insanın içinde her an bulunacaktır. Bu, insanı mutlu eder, hayata bağlanmış olmanın, yaşamanın anlamını verir. Genellikle yaptığımız işlerin çoğu bir vazifeye hazırlıktan ibarettir. Merkezi bir vazifemiz vardır ve gerçekte onu ne zaman yapacağımızı bilemeyiz. Dünyaya gelişimizin hakiki sebebi odur. Bu vazifenin fiilen ortaya çıkması sadece bizim elimizde olan bir şey değildir. Bir sonuç ortaya çıkması için bir çok durumun bir araya gelmesi gerekebilir. O sonuç ortaya çıkmadıkça herhangi bir vazife yapamazsınız, sonuçları beklemek gerekir. Başkalarının o sonuçları üretebilmelerini sağlamak gerekir. Bu hazırlık sadece mental olarak yapılmaz, eşya da bizimle beraber kendini değiştirir. Cisimler de bu vazifeye hazırlanır. Örneğin, elektrik geleceği hazırlayan araçlardandır. Arşimed'in hamamda yıkanırken tasın yüzmesini keşfetmesi, bundan hareketle gemilerin yapılmasını, Amerika'nın keşfini de beraberinde getirmiştir. Ve elbette Amerika'nın keşfiyle pek çok şey ortaya çıkmıştır. Bütün insanlık için imtihanlar, tecrübeler, keşifler, iyilikler, kötülükler… Vazifesini büyük oranda yerine getirenler bunu, vazifesiyle kendini özdeşleştirerek başarır. Mesela, Curie'ler böyle yaşamışlardır. Tamamen vazifelerine odaklanmışlardır. Bir şeyin esasına varmak için onunla özdeşleşmek gerekir. Bunu başardığında, insan vazifeli olur. Bütün hayatı, bütün tavırları, düşünceleri vazifesinin etrafında döner. Onun dışında başka bir hayatı yoktur. “İyiliğe teşvik etmek, kötülükten men etmek” tek düşüncemiz olmalıdır. Öfkelenmemeli, sinirlenmemeli, kırıp dökmemeliyiz. Yaşamın en güzel vazifelerinden biri de budur. Zaten vicdanımız bunu bize söyler. Her vicdani hareketimiz bizi mutlu eder. Mutluluğu sadece maddi şeylerden elde etmenin bir anlamı yoktur. Bunlar geçicidir, kalıcı bir mutluluk aranıyorsa pozitif bir işlemi sürdürmeye çalışmayı kendimize vazife edinmektir. Kaynak: Ergün Arıkdal, Tekâmül-Ruhun Evrensel Yolculuğu, Enstitü Yayınları, 2018.