AGUSTOS2020 Zekeriya Şimşek
Okumak yazmak İzmirli olmak!
Okumak yazmak İzmirli olmak! Okumak fiilinin emir kipi yorar; “Hemen odana çık ve oku!“ Sonuç; ya kitabın üzerinde uyumuştur ya da kitabın arasında tablet/cep telefonu ile oyundadır. Kitabı sevmek… Okumayı sevmek. Çocuklarımıza sevdirmek… İnsan okuduklarının eseridir. Bir insanı tanımak için kitaplığına bakmak yeterlidir; tabii varsa(!) Son yıllarda kişisel gelişim kitapları en çok satanlar listesinin baş tacı. Bir de plaj edebiyatı türedi. Kimi yazarlar nisan-mayıs aylarında yeni kitaplarını yayınlamakta ve beach’lerde arzı endamdalar: Güneş yağı, bira ve kitap üçlüsü şemsiye altında ama hep belli birkaç yazarın kitapları. Malum trend… Kişisel gelişim kitaplarına başarı hikâyeleri, pardon köşeyi dönme/girişimcilik kitapları eşlik etmekte. Yanında popüler tarih. Popüler olanın her zaman kötü bir şey olmadığını belirtmek isterim. Peki, gerçek edebiyat nerede? Okumak alışkanlığı, aslında okuma uğraşıdır. Boş zaman değerlendirme işi değildir, ciddiyet ister. En önemlisi sevgi ister. Ve bunun anahtarı edebiyattır; “gerçek” edebiyat! Okumak alışkanlığı kazanamamışsanız iştahla/merakla alınan kitaplar birkaç sayfası okunduktan sonra bir köşeye fırlatılır. Tanpınar’ın Beş Şehir’inde İzmir neden yoktur? Göç önlenemez mi? Attila İlhan nelere neden Hangi demiştir? Halid Ziya’nın İzmir Hikâyeleri’ndeki mekânların bugünü? Ömer Seyfeddin’in İzmir yılları? vb. sorular sordurur size gerçek edebiyat. Rahatsız eder, sürü ekonomisinde koyun olmaktan istifa ettirir. Aklınızı kiraya verdirtmez. Okumak-yazmak çok politik bir eylemdir aslında. Bir şeyler okumak kadar yazmak ta hayata dair sorumluluk almaktır, taraf olmaktır. Aksi, eleştirdiğiniz şeylere benzemektir. Ülkemiz, eleştirdiği şeylere benzeyenler cennetidir. Okumak ve yazmak bilinci, vicdanınızdır; o vicdan da sorumluluğunuz. Bilgi, kitap ile mümkündür; tez/sentez/anti-tez üçlemesi de teknolojiyi üretebilmekte okumayı gerektirir. Arjantinli büyük yazar J.L.Borges (1899-1986)’in hayali, 1955’de J.Peron devrilince gerçek olur; 56 yaşındadır ve Arjantin Ulusal Kütüphanesi müdürüdür. Ailesinden genetik mirası sonucu görme yetisini tamamen kaybetmiştir de. Durumunu, "Bana aynı anda hem 800 bin kitabı hem de karanlığı veren Tanrı’nın muhteşem ironisi" diyerek özetler. Umberto Eco (1932-2016)’ya esin kaynağı olur; Gülün Adı'ndaki kör kütüphaneci karakteri J.L.Borges’den başkası değildir. Demokrasi ve Eğitim Stratejik Araştırmalar Merkezi’nin Türk Halkının Kitapla İmtihanı! 2019 raporuna göre; dünyada en fazla kitap okuyan ülkeler sıralamasının başında yüzde 21 ile Fransa ve İngiltere yer almakta, ülkemizdeyse oran yüzde 0,1. UNESCO verilerine göre; okuma alışkanlığında dünya 86’ncısıyız. Uluslararası Yayıncılar Birliği verilerine göre dünyada kişi başına kitap harcaması 1,3 Dolar iken, bizde bu rakam 25 sent. Çocuklara kitap hediye etmek alışkanlığındaysa dünyada 140’ıncıyız. TÜİK’e göre; ülkemiz insanının ihtiyaç listesinin 235'inci sırasında yer bulabiliyor kitap. Türk halkı günde 6 saat televizyon izliyor, günde 4 saat internete giriyor, kitap okumaya ancak 5 dakika zaman ayırabiliyor. 5 dakikada Beşiktaş burada da geçerli. Aylık cep telefonu masraflarına 150 TL ayıran 4 kişilik bir Türk ailesinin yıllık kitap bütçesi 5,5 TL. Yine TÜİK tespitiyle toplamda 32 bin 411 kütüphaneye sahibiz. Ülkemizde kafe, kahvehane, birahane, internet kafe vb. yerler geometrik çoğalırken kütüphaneler sinek avlıyor. Yakışmıyor mu? İstatistikler bir yanda dursun. Dün okuryazar olmak önemliydi. Bugünse okumak (anlamak) ve yazmak (paylaşmak) önemlidir. Kitap okumak, hayati bir iştir. Kitap, güzelleştirir. “Çok okumak istiyorum ama iş-güç vaktim yok”cular, sosyal medyayla bütünleşmekten karı-koca, evlat-ebeveyn ilişkisini unutmuş durumdadırlar ki; kitabın devri geçti demeye “nezaketen” utanmaktadırlar. Mahkemelerde, kimi para cezalarını kitap okuma cezasına çeviren hâkimlerimize saygı duyuyorum, bu yüzden… Bence ülkemizde kitabı bilenler kitap okuyorlar. Benimkisi “şaşırtıcı memnuniyet”. Hız ve haz. İki karşı ve karşıt köşe. Hız, tatminsizliktir; haz ise tatmin. İzmirli hızın değil hazzın varisidir. Zamansızlığa mahkûmdur hız insanı. Başkası gibi yaşamaktır koşuşturmasının sebebi. Haz insanı ise zamanın/hayatının efendisidir. Okumak ve yazmak haz insanının işidir. Bilim de hazdır; Hız insanı film -entrika- insanıdır, kitapla işi olmaz. Çocuk, anne-babasının dediğini değil yaptığını örnek alır. İzmirli sahne senin!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.