TEMMUZ2022 Zekeriya Şimşek
Quo Vadis İzmir?
Quo Vadis İzmir? Bilgi ne kadar özel ve güzel olursa olsun¸ hayata yedirilemezse bir anlam ifade etmez. Çay bardağının içine şekeri atın¸ eğer karıştırmazsanız¸ çay tatlanmaz ve sertleşmiş olarak bardağın dibinde kalır. Hemşeriliğin yazılı olmayan kuralları vardır. “Şehirler çöktü mü bil ki o ülkenin siyaseti çökmüştür¸ ekonomisi çökmüştür¸ sosyal ilişkileri çökmüştür; bağımsızlığına kadar varır işin sonu. Şehri koruyamazsak bağımsız olamayız.” Diyor Sanat Tarihçisi Prof. Dr. Metin Sözen (1936-). Öte yandan Sicilya mafyasına atfedilen sözdür; “Herkes suçluysa, hiç kimse suçlu değildir; herkes hırsızsa, hiç kimse hırsız değildir.” İzmir’in duayen yöneticilerinden Şevki Figen’den bir alıntı. (İt Nasıl Olunur? Gözlem Gazetesi, 23.02.2004) Sakıp Sabancı (1933-2004) anlatıyor: “80’li yıllarda İsviçre’ye bir ziyaretimde iş arkadaşım kızımın çok arzuladığı şirin mi şirin bir köpek hediye etti. Kaniş cinsi Hardy adlı erkek köpeğin yemesi ve bakımı içinde elimize bir liste verdi. Biz Hardy beyi alıp İstanbul’a geldik. Liste kabarık. Hardy beyin köftesi nasıl olacak, tırnakları nasıl kesilecek, ilaçları ne zaman verilecek, yatacağı yerin ısısı kaç derece olacak. Hardy’nin bir sicili var ki; anası, babası, büyük babası, büyük büyük babası, hepsi belli. Bizim ailede öyle sicil yok… Gardaşım, Hardy’yi getirdik eve, bizim kâhya Hasan ağaya teslim ettik. Aradan az zaman geçti ki liste falan unutuldu, bizim Hasan ağa Hardy’yi kendi bildiğince beslemeye başladı. Hardy bey, oldu Hardy efendi; derken baktık ki bizim yemeklere alışıverdi. Kuru fasulyeye ekmek doğrayıp verdik, yiyor. Zamanla yemek artıklarına alıştı. Meğer hayvan ne versen yer imiş. Ya da havamıza girdi… Neyse. Hardy’yi evde besliyorduk, ama hanım bir süre sonra itiraz etti. Evvela merdiven altında, sonra koku falan yapıyor diye dışarı bir kulübe yaptırıp bahçeye çıkardık. Hardy ayazda Boğaz rüzgârı ile de tanıştı. Aslında tabiatı itibariyle evde yaşaması lâzımmış. Hardy, gel zaman sokağa da alıştı kemiğe de. Hardy sonunda it oldu ağam.” Uyum yasaları… Zihniyetten kültüre geçmek! İzmir olarak, İzmirli olarak derdimiz budur, bu olmalıdır! “Zihniyet”, zihin kökünden Osmanlı Türkçesiyle türetilmiş bir kelime olup, “belirli görüş, inanç ve alışkanlıkların etkisiyle oluşan düşünme tarzı, düşünsel yapı” demektir. Bakış açısı/dünya görüşü… Kültür ise Latince “colere” fiilinden türetilmiştir ve bu dildeki ilk manası “işlemek, terbiye etmek, yetiştirmek”tir ki, bundan kasıt tarımsal üretimdir. 19. yüzyılın sonlarında “ortak töre ve simgeler” anlamıyla Alman akademik dilinde yeniden doğarken, zaman içinde diğer dillere yayılmıştır. Üretilen şey olarak kültür, üretilmesine zemin hazırlayan zihniyetin dönüşmesidir. Bir değişim değildir! Pahalılık (iktisatçılar hiper enflasyon diyor Türkçesi dörtnala fiyat artışı) ve kontrolsüz göç ülkemizi tüketiyor, İzmir’i de… İşin daha kötüsü ne biliyor musunuz? Çocuklarımızın ve gençlerimizin çözümü/yarınlarını başka ülkelerde planlaması… Pop kültürün tuzakladığı zihinsel travmalar da “bonus.” Ülkemizde tarım bitik. Hâlâ tarımsal alanları konut yapıp yabancılara vatandaşlık dağıtmak, “ben yaptım oldu” planlamanın çıktısı gökdelen, outlet/AVM gibi yapı garabetleri ile övünerek şehirlerimizi devekuşuna çevirmeyi teşvik ve finanse eden bir anlayışta kurtuluş arıyoruz… Şehrin dört bir yanı sığınmacı kuşatmasında… İzmir sosyolojisini altüst eden bu “gelme ile değil adeta yağarak” gerçekleşen yabancı akını, “kültürel tecavüzler”inden bağımsız değil. İzmir’in kontrollü ve kontrolsüz göçler, düzenli ve düzensiz yerleşimler için cazibe merkezi olarak sunulması, şehrin adı konmamış yeni sahiplerinin(!) beğeni ve kültür düzeyine, harcama ve tüketme alışkanlıklarına, rahatlık ve kuralsızlık eğilimine hitap eden bir vasat oluştururken İzmir’i seven, şehrin doku kaybından üzüntü duyan insanları görmezden gelmek yani sosyolojik gerçekleşmeleri konuşmayı bile ırkçılık addetmek, daha doğrusu mevzuyu konuş(a)mamak, konuşturmamak ister istemez mikro/mahalli milliyetçiliği daha da keskinleştiriyor ve keskinleştirecektir. Madalyonun öbür yüzü, sığınmacıları aratmıyor. İzmir’le ilişkisinde hiç değilse alıştığı standardı bulmak isteyen insanları “Seni yendim İzmir, her yeri kendi rengime boyadım çünkü ben çoğunluğum” havasıyla ezen, iç göç referanslı şehrimiz sakinlerine bakalım, bir de! İzmir iç göçle geleni entegre edebildi mi ki, sığınmacıları edebilsin. Beyler, bayanlar ve İrlandalılar! Kendimizi kandırmaktan vazgeçelim; şehir kültürüne karşı bayrak açmış bir kuralsızlık toplumuna doğru tornistan yapıyoruz… Şehir kültürünü öylesine kanırttık ki koptu-kopacak, “İzmirli olmak” diye bir şey kalmayacak… Pek yakında! Başat duygu, doğup büyüdüğümüz şehirle bugün yaşamak zorunda kaldığımız şehir arasındaki, ilişkisel çürümeden (bozulmadan fazlası) kaynaklı “Ne oldu bu şehre?” duygusudur… Sorunların, “gavûr İzmir ruhu”na saygılı somut çözümlerle ve ivedilikle konuşularak ele alınması gerektiği aşikârdır.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.