Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Avram Ventura
Bardak Değil, Göl Olmak
Çocukluk günlerinden bir arkadaşım var. Uzun süre bir araya gelemesek de, bir rastlantıyla buluştuğumuzda, ayaküstü söyleşip ayrılıyoruz. Onu çok eskiden tanımama karşın, ne benimle ne de başkalarıyla sürekli bir arkadaşlığının olmadığını, genelde ya eşiyle ya da bir başınayken karşılaştığımızı gördüm. Önce belki rastlantıdır diye düşündüm. Mutlaka toplandığı, birlikte gezip eğlendiği insanlar vardır, diyordum. Sonra bu konuyu, eski ortak arkadaşlarımla konuştuğumda, benimle aynı görüşte olduklarını, kimi zaman da bilinçli olarak onunla bir araya gelmekten kaçındıklarını söylediler. Biraz daha eşelediğimde, o arkadaşımızın hiç bitmeyen karamsarlığının, her konudaki yakınmalarının, öncelikle yakınındakileri etkilediğini, onun yalnız kalmasında da en önemli etmen olduğunu düşündüm. Kimi zaman, onunla karşılaşmamak için yolumu değiştirdiğimi de anımsıyorum. Her şeyden sürekli yakınan, yalnız kendinin değil, çevresindekilerin de yaşamını karartan bu tür insanlar, ne yazık ki hiç eksik olmuyor. Bir topluluğun içinde bu olumsuz görüşlerdeki kişi ya da kişiler, bulundukları ortamdaki insanlara bu yaklaşımlarını bir virüs gibi bulaştırabiliyorlar. Kuşkusuz, kimi gün ters giden işlerimiz, sıkıntılı anlarımız, büyüyen sorunlarımız yüzünden karamsarlığa sürüklenebiliyoruz. Bunları paylaşmak, yakınlarımızdan bir destek beklemek, görüşlerimizin tıkanma anlarında, başkalarından farklı bir görüş almak kuşkusuz en doğal hakkımız; oysaki hiçbir olumsuzluğumuz yokken, her şeyi kapkara göstermekle, bir süre sonra inandırıcılığımızı yitirme durumunda kalabiliyoruz. Neşeli, mutlu olmasalar da, mutlu görünen insanlarla birlikte bulunmamın sağlığım açısından daha yararlı olduğunu söylemeye gerek yok. Bunları düşünürken Bertrand Russell’ın, yıllar önce okuduğum bir denemesini anımsadım. Ünlü düşünür bu denemesinde, mutlu olmanın koşullarını ele alıyordu. Sağlık ve maddesel araçlardan sonra, bu koşulların en önemlilerinden biri olarak, mutlu insanlarla ilişkilerin geldiğini söylüyordu. Russell aslında bir gerçeği dile getiriyor, oysa bunu hepimiz, her gün yaşıyoruz. Neşeli ve mutlu insanlarla daha çok birlikte olmaya çalışırken, diğerlerinden elimizden geldiğince uzaklaşıyoruz. Bir düşünür, ister güzel, isterse çok kötü bir gün geçireceğimizi söyleyelim, her iki durumda da haklı çıkacağımızı söyler. Bu, bir öngörü değil kuşkusuz; bizim kendi geleceğimizi, düşüncelerimiz doğrultusunda yönlendirmemizdir. Dünyada gerçekleşme oranı en yüksek öngörülerin, insanların kendileri için düşündükleri olduğu söylenir. Biz yaşama hangi görüş ya da duygularla yaklaşırsak, yansımalarının da öyle olacağının zaman içinde kanıtlanmasıdır: Mutlu ya da mutsuz, iyimser ya da kötümser, olumlu ya da olumsuz... Yaşamı dev bir ayna gibi görenler için, karşısındaki duruşumuz, olanca gerçekliğiyle kendini gösterir. Bu düşünce yalnızca kendimiz ya da çevremizle ilgili değil, tüm ilişkilerimizi etkileyecek denli geniş kapsamlıdır. Hintli bir yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden yakınmasından bıkmış. Bir gün onu tuz almaya göndermiş. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söylemiş. Çırak, yaşlı adamın söylediğini yapmış, ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başlamış. “Tadı nasıl?” diye soran yaşlı adama öfkeyle: “Acı” diye yanıtlamış. Usta gülümseyerek çırağını kolundan tutmuş ve dışarı çıkarmış. Onu sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürmüş ve bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söylemiş. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sormuş: “Tadı nasıl?” “Ferahlatıcı” diye yanıtlamış genç çırak. “Tuzun tadını aldın mı?” diye sormuş yaşlı adam. “Hayır” diye yanıtlamış çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, çırağının yanına oturmuş ve ona şöyle demiş: “Yaşamdaki tüm acılar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok; ancak bunun acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Bir acın olduğunda yapman gereken tek şey onunla ilgili duygularını genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış!” Yakınmamız, sıkıntılarımıza ortak aramamız doğal sayılabilir; bir hastalık derecesine çıkmadığı sürece...