Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Avram Ventura
Sözler Ve Davranışlar
Sam Clemens kimdir diye sorsam, bu ad birçoğumuza yabancı gelebilir; ama Mark Twain desem, mutlaka o dağınık saçları, gür bıyıklarıyla olan görüntüsü gözünüzün önüne gelecektir. Evet, Sam Clemens Mark Twain’ın takma adı. Bu, onun döneminde kullanılan bir deyim aynı zamanda, “iki kulaç” anlamına geliyormuş. Twain, Missisipi’deki gemilerde çalışırken bu deyimi sık sık duyarmış. Yolculuk sırasında sürekli suyun derinliği ölçülür ve “mark wain” diye bağırılırmış. Yazar olarak tanınmaya başladığı sıralarda Twain, Olivia adında bir kıza âşık olmuş, bu arada ona birkaç kez evlenme teklifinde bulunmuş. Sürekli olumsuz yanıtlar almasına karşın bu girişimlerinden hiç yılmamış. Sonunda kızın babası, onun hakkında bilgi edinebilmek için üç dostunun adını istemiş. Twain de, Missouri’deki üç rahibin adını vermiş. Birkaç gün sonra sevgilisi Olivia’nın babası onu yanına çağırtmış ve rahiplerin gönderdiği mektupları göstermiş. Tümü de onu olmadık sözlerle yerin dibine sokuyor, en ağır şekilde aşağılıyormuş. Meğer Twain, hakkında bilgi alınması için onu hiç sevmeyen, en amansız düşmanlarının adlarını vermiş. Kızın babası mektuplar elinde, damat adayına sormuş: -Dost dedikleriniz bunlar mı? Sizin başka dostunuz yok mu? Twain, olumsuz bir anlamda sıkılarak başını öne eğince, babası son zamanlarda onu iyi bir insan olarak tanıdığını, Olivia’yı ona eş olarak vereceğini, kendisini de yakın bir dost olarak kabul etmesini söylemiş. Ne diyelim? Bir gülmece yazarının yaşamındaki bu çelişkili durumu, sanırım doğal karşılamalı! Kimi zaman olumsuz görünen kimi olaylar, Mark Twain’da olduğu gibi olumlu sonuçlar doğurabiliyor. Bu öyküde ilgimi çeken şu oldu: İstenen güven tanıklığına gelen ve yazarı kötüleyen yanıtlara karşın, tanıştığı süre içerisinde Twain’ın gösterdiği davranışlar, gelecekteki kayınpederinin onunla ilgili olumlu bir karar vermesinde etkili olmuştur. Konuya kendi açımızdan yaklaşacak olursak: Bizimle ilgili söylenenler, bir başkasının yargısını güçlendirebildiği gibi kuşkuya da düşürebiliyor. Bu yüzden önemli olan, sözlerimiz ya da bizim için söylenenler kadar, gösterdiğimiz davranışlardır. Bırakacağımız olumlu izlenimler, bir başkasının hakkımızdaki olumsuz sözlerini çürütebildiği gibi, tümüyle tersi de olabilir. Başta ailede olmak üzere, arkadaşlıklarda, tüm sosyal çevre içinde kurduğumuz ilişkilerin temelinde, mutlaka güven duygusu yatmaktadır. Kuşkunun, ikiyüzlülüğün, yalancılığın, çekememezliğin içine sinemediği karşılıklı bir güven! Gün boyu hangi nedenle olursa olsun, değişik insanlarla birlikte bulunuyoruz. Onlarla bazı değerleri paylaştığımız da oluyor, bir çıkar beklentisi içerisinde olduklarımız da… Kimiyle bir çatışma ortamı yaratmamak ya da keyfimizi kaçırmamak için aramızda belirli bir uzaklık bırakırken, kimini her zaman sevgiyle kucaklıyoruz. İlişkimiz hangi düzeyde olursa olsun, içten olduğumuz ölçüde aramızda kurduğumuz köprü kısalıyor ya da giderek uzuyor. Belki gün oluyor, o insanlarla bir araya gelmemek, daha olumsuz koşullar yaratmamak için, o köprüleri de yıkmak zorunda kalıyoruz. Şöyle soralım: Kimi ya da kimleri içten bir insan olarak nitelendirebiliriz? Öncelikle bir kişiden söz ederken, onun doğruluk ve dürüstlüğünden konuşmamız gerekir. Ayrıca tüm erdemleri bir yaşam şekli olarak benimsememişse, o kişinin iyiliğine, dürüstlüğüne kim inanabilir, nasıl bir güven duyulabilir? İlk akla gelecek olan olumsuz nitelendirmeler, onun gösteriş merakı, yalancılığı ya da çıkarcılığıdır. Aristotales, gerçeğin her zaman görünen gibi olmadığını söyler. Gerçekten de bir insan için yargıya varmak oldukça güçtür. Aynı yastığa baş koyduğumuz, birçok değeri paylaştığımız, zaman geçirdiğimiz insanlar kimi zaman bize yabancı kalabiliyorlar. Öyle ki, yıllar yılı tanıdığımızı sandığımız birçok insanın yanlış bir davranışı, bizim, onlar hakkında olumsuz düşünmemiz için yeterli olabiliyor. Sözler önemlidir... Davranışlar da... Önemli olan her ikisinin de birbiriyle uygunluğudur!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.