ARALIK2016 Avram Ventura
Sevgi ve dostluk birlikteliği
Gazetede çıkmış küçük bir haber: 71 yıllık evli bir çift dört saat arayla ölmüş. Bu çiftin, evli kaldıkları sürede içtikleri su bile ayrı gitmezmiş. Her zaman kol kola gezmişler, biri olmadan diğeri yemeğini yememiş, aynı zevkleri paylaşmışlar, birlikte balık avlamışlar, aynı televizyon dizilerini izlemişler. Bu çift, tüm evlilikleri süresince, yalnız ikinci dünya savaşı sırasında, kocanın askerlik hizmeti yüzünden ayrı kalmışlar. Bu soylu bağlılığın –bir bakıma bağımlılığın- karşısında söyleyecek söz bulamıyorum! Herkesin birbirini aldattığı, hoşgörünün bir erdem olmaktan çıktığı, sevginin çıkarla ilişkilendirildiği bir dönemde, gazetelerin toplum haberleri arasında çıkan bu çiftin kısa öyküsü, yalnızca şaşırtmakla kalmıyor, düşündürtüyor. Aynı zamanda hem kendimizin, hem de çevremizdekilerin ilişkilerini yeniden sorgulamasına fırsat tanıyor. Evlilik bağlarıyla ilgili ne zaman bir haber, bir makale ya da bir deneme okusam, Halil Cibran’ın şu sözlerini anımsarım: "Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın; Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da birbirinden ayrıdır. Bir servi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez.” Bana göre bu birkaç söz, evlilik danışmanlarının, psikologların bilimsel yaklaşımlarından daha çok şey söylüyor. Her ne kadar Cibran, haberini okuduğumuz çiftin birlikteliklerinden farklı bir görüşü dile getiriyorsa da, karşılıklı saygı ve sevginin, bu uzun soluklu ilişkide ne denli önemli olduğu ortaya çıkıyor. Köyde yaşayan bir adam varmış. Severek evlenmelerine karşın eşler arasında sorunlar çıkmaya başlamış. Adam çaresiz kalınca gidip babasına danışmış. Babası da evlilikte mutluluğun sırrını bilen bir bilgenin olduğunu, onunla görüşmesi gerektiğini söylemiş. Sonunda adam işini bırakıp bu bilgenin bulunduğu köye gitmiş. Yanına vardığında bilge bozuk bir saati düzeltmeye çalışıyormuş. Ona derdini anlatmış. Sözünü bitirdiğinde, bilge hiçbir şey söylemeden önüne kırık bir sandalye koymuş ve tamir etmesini istemiş. Adam tamirden anlamadığını söylese de, bilgenin bir bildiği vardır diyerek gerekli malzemeleri köyden toplamış, gün boyu uğraştıktan sonra sandalyeyi tamir etmiş. Bilgenin yanına vardığında, ertesi gün görüşelim diyerek adamı yollamış. Sabah bilgenin yanına gittiğinde önüne patlak bir bisiklet lastiği bırakıp onarmasını istemiş. Adam şaşırmış, ama yine de yama yapmayı öğrenip tamir etmiş. Bir ertesi gün bozuk bir elektrik süpürgesiyle boğuşurken bulmuş kendini. Bunlarla uğraşırken ne denli sinirleniyor olsa da, babasına olan güveniyle elinden geleni yapmaya çalışmış. Sonunda bilge söylediklerini eksiksiz yerine getirdiğini, son bir işi kaldığını söyleyerek bozuk bir traktörü çalıştırmasını, ondan sonra mutluluğun sırrını vereceğini söylemiş. Adamın canı daha çok sıkılmış, ama son iştir diyerek, işe koyulmuş. Günlerce traktörün özelliklerini öğrendikten sonra, çalıştırmayı başarmış. Büyük bir keyifle bilgenin yanına gitmiş ve sırrı açıklamasını istemiş. Bilge gülümsemiş ve evine dönebileceğini söylemiş. Adam “Hani vereceğiniz sır?” diye sorduğunda, bilge gerekli olan neyse verdim diyerek adamı göndermiş. Ailesinin yanına varıncaya kadar sinirden patlamak üzereymiş, hele ne öğrendiğini soranlara verecek bir yanıtının olmaması onu daha çok çıldırtıyormuş. Birkaç gün sonra eşiyle yine bir sorun yaşamış. Daha önceleri araları bozulduğunda, bu ilişkiyi nasıl bitireceğini düşünürken, bilgenin yanından döndükten sonra, sorunun kaynağına inmeye, daha sabırlı davranmaya ve ilişkiyi nasıl tamir edeceğini düşünmeye başlamış. O zaman bilgenin büyüklüğünü anlamış ve yanında kaldığı sürede bozulan her şeyin nasıl tamir edilebileceğini öğrenmiş. Bu bakış açısıyla mutlu bir evlilik sürmüş. Evlilikte karşılıklı beklentiler bir yana... Bir yuva kurmak için yürekleri tutuşturan ilk kıvılcım aşk da olsa, bunu bir ömür boyu aynı sıcaklıkta tutabileceğimiz kuşkuludur. Oysaki yıllar içinde hoşgörü ve özveriyle beslenen, sevgi ve dostluk ilişkisine dönüşen birliktelikler, her zaman canlılıklarını koruyacaktır.