TEMMUZ2020 Avram Ventura
Düşünce oluşturur hayatı
Bir arkadaşım var. Onu okul yıllarından bu yana, yani nerdeyse elli yıldır tanırım. Aileden gelen bir varsıllığı olmasına karşın, ilk bakışta kıt kanaat geçinen bir kişi izlenimi uyandırır. Ne zaman bir rastlantı sonucu görüşsek, sürekli olarak yaşamının tekdüzeliğinden yakınır. Doğrudur da. Bildiğim kadarıyla, arkadaşlıkları, gezmeleri, sosyal ilişkileri kadar, bireysel harcamaları her zaman çok sınırlı kalmakta, yıllar öncesinden edindiği alışkanlıklarını hiçbir şekilde bırakamamaktadır. Üstünde gördüğüm giysilerin kaç yıl önce alındığını, sanırım kendi de unutmuştur. Evindeki eşyalara öyle bir bağlanmış ki, ölünceye kadar onlardan ayrılmayı herhalde düşünmemektedir. Hiç sormadım, ama okuyorsa, Moliere’in o ünlü Cimri’si, onun elinden düşürmediği başyapıtlardan biri olsa gerek. Onu tanıtmak için başka söze gerek var mı?.. Bu yüzden, yaşantısındaki tekdüzelikten yakınması çok doğal, ama çözüm bulmak için bir çaba harcadığı da söylenemez. Eğitimsiz biri olsa, o arkadaşa söylenecek bir çift söz bulunabilirdi; oysa üniversiteyi bitirdiğini, benden çok daha iyi bir eğitim aldığını da biliyorum. Ona sosyal çevreni genişlet, yeni arkadaşlıklar kur, yaşam tarzını değiştir, eşya ve giysi seçimlerinde daha özenli ol, gezmeye zaman ayır desem, bu söyleyeceklerimin ona hiçbir yararının olmayacağını da biliyorum. Çünkü ortaya atacağım her bir önerinin ucu mutlaka paraya dayanacak, bu yüzden de hiçbirine kulak asmayacaktır. Yine bir gençlik arkadaşımı anımsıyorum. Kim bilir kaç yıl oldu izini yitireli… Kuruntulu, söylenenlerden çok çabuk etkilenen bir çocuktu. Bu yüzden zaman zaman ona takılmadan edemezdik. Hani bilinen bir şaka vardır, onu yapardık: Birlikteyken bütün arkadaşlar bir anda suskunlaşır, onun yüzüne bakarak renginin soluk göründüğünü, sonra elimizi alnına koyarak hafif bir ateşinin olduğunu kaygılı bir sesle söylerdik. O arkadaşımız, bir süre sonra kendini kötü hissettiğini öne sürerek bizden ayrılır, eve yatmaya giderdi. Kimi zaman bu şakanın gerçeğe dönüştüğünü de anımsarım. O zamanlar bir oyundu bu yaptığımız, oysa şimdi bunu daha farklı görebiliyor, verilen tepkiyi anlayabiliyorum. Diyebilirim ki, düşünce gücü bedeni olumlu ya da olumsuz yönde etkileyebiliyor! Adamın biri yolculuğu sırasında bilmeden kendini cennette bulmuş. Çevresini büyük bir beğeniyle izlerken yorgun düşmüş, gözleri ağırlaşmış. En yakınındaki bir ağacın gölgesine uzanıp uyumuş. Uyandığında bakmış ki karnı zil çalıyor. “Ah, demiş, ne olurdu güzel yiyeceklerle dolu bir sofra olsa da bu ağacın gölgesinde yeseydim!” Bir inanışa göre gölgesinde uyuduğu ağaç dilek ağacıymış ve altında ne dilenirse yerine gelirmiş. Nitekim adam yiyecek isteyince önüne en güzel bir sofra kurulmuş. Açlıktan midesi kazınan adam hiç düşünmeden yemeklere saldırmış. Biraz sonra içecek bir şeyler isteyip de bir anda sofraya gelince keyfi kaçmış, kuşkuları çoğalmış. Sesli olarak düşünmüş: “Düş mü görüyorum, yoksa çevremi hortlaklar mı sardı?” Daha sözlerini bitirmeden hortlaklar çevresinde gezinmeye başlamış. Bu kez korku içinde, “Galiba ölüyorum!” der demez de ölmüş. Öykü bana William Shakespeare’in şu dizelerini anımsattı: Düşüncelerin neyse hayatın da odur Hayatın gidişini değiştirmek istiyorsan düşüncelerini değiştir. Biliyorum, değiştir demek kolay, ama hangimiz bunu istediğimiz gibi yapabiliyoruz? Çoğu kez saplandığımız bir düşünce doğrultusunda yaşantımızı kuruyor, onu bir ömür boyu aynı şekilde sürdürüyoruz. Aklımız kimi zaman yanlış bir yolda olduğumuzu söylese de, buna ister bilinçdışı, isterse kopamadığımız alışkanlıklardan diyelim, davranışlarımızdan geri kalmıyoruz. Aslında yeni düşüncelere açık olalım derken, buna düşlemlerimizi de katmak gerekir. Düşlem yoksunu bir yaşam sürüyorsak, düşüncelerimiz her yönüyle renksiz ve ruhsuz kalacaktır. Bu, yalnızca sosyal yaşantımızla ilgili değil kuşkusuz. İş yaşantımızdaki başarımız da, farklı bakış açıları geliştirmemize bağlı olmaktadır. Bırakalım herkes nasıl isterse düşünsün, sonuçta kendi yaşantısını olumlu ya da olumsuz şekilde etkileyecektir. Kişi deneyimlerinden bir ders çıkaramıyorsa, verilecek öğütlerin zaten hiçbir yararı olamaz.