EKIM2020 Avram Ventura
Yanlış yönlendirmeler
Gazete okumak, kimi televizyon yayınlarını izlemek bir alışkanlığın ötesinde, çoğumuz için bir gereksinim olmuştur. Kuşkusuz kendimi bunun dışında tutmuyorum; ama okudukça, izledikçe kimi zaman aptal, kimi zaman da cahil yerine konduğumu görüyorum. Öğrenmeye çalıştıklarım, her izlediğim yayının ilkelerine göre değiştiğinden, kendi doğrularımdan bile kuşku duymaya başlıyorum. Hele bilimsel konularda inanç etmeni öne çıktığında, şaşkınlığım daha çok artıyor, söylenenleri anlamakta güçlük çekiyorum. Bu yüzden son zamanlarda okumadığım ya da izlemediğim yönlendirici haberler için bir eksiklik duymuyorum. Hatta kendimi daha huzurlu hissettiğimi söyleyebilirim. Bu konuda yalnız olmadığımı, birçok kişinin de benzer düşünceleri paylaştığını görüyorum. Nitekim zaman zaman arkadaşlarla bir araya geldiğimizde karşılıklı yakınıyor, şu soruların yanıtlarını arıyoruz: Yüksek öğrenim bilgilerimiz yanında, yıllarca ticari alanda edindiğimiz deneyimi göz önüne aldığımızda, ekonomide yaşananlardan bir anlam çıkaramaz durumda olmamızı nasıl nitelendirebiliriz? Tümüyle bilgisiz, gözü kara girişimciler, kısa bir zamanda başarı merdivenini hızla tırmanırken, kılı kırk yaran bizler, nasıl oluyor da vardığımız yanlış öngörülerle gerileyebiliyoruz? Yoksa yaşamın gerçekleri, bizim doğrularımızla ters orantılı olarak mı gelişiyor? Kuşkusuz bu sorulara yenilerini ekleyebileceğimiz gibi, kendimize göre tümünün yanıtlarını da verebiliriz; ama ne yazık ki bu yanıtların bizim için üzücü, acıtıcı olacağını söylemek gerekir. Ülkenin her alanına egemen olan kültür, eğitim ve ekonomi politikalarının bir yansıması olarak, sayısız hatanın karşımıza çıkması şaşırtıcı olmayacaktır. Konuyu bilimsel ya da deneyimlerin çağrıştırdığı açıklamalara sorgulamak yerine, Allan Percy’nin, La Empresa Fabulosa’dan aktardığı bir öyküyü anlatmak istiyorum: Lezzetli çörekler satarak geçinen bir adam varmış. İşleri o kadar iyi gitmeye başlamış ki adam ne televizyon izleme, ne radyo dinleme, ne de gazete okuma fırsatı bulabiliyormuş. İşler iyice açılınca reklam vermeye başlamış ve daha çok insan ondan çörek alır olmuş. Yaz gelince işletme konusunda yüksek lisans yapan oğlunun yanına gitmiş. Babasının çöreklerini, işini ve yaptıklarını duyan çocuk hemen şöyle demiş: “Baba sen hiç gazete okumuyor, radyo dinlemiyor musun? Ekonomik kriz yaşıyoruz. Böyle yaparsan batarsın!” Adam şöyle düşünmüş: “Oğlum bu işin okulunu okudu. Biliyor da konuşuyor.” Bu nedenle daha az malzeme alıp daha az çörek yapmaya başlamış. Çoğu giderini kısarken, reklamlara da son vermiş. Bu arada satışlar günden güne azalmış ve kısa süre sonra zarar etmeye başlamış. Bunun üzerine adam üniversitedeki oğlunu aramış ve ona şöyle demiş: “Haklıymışsın, oğlum. Gerçekten büyük bir kriz yaşıyoruz.” Çoğu kez yanlış yönlendirmeler, doğruları görmemizi engelleyebiliyor. Bu konuyla ilgili gördüğüm bir masalı da araya sıkıştırmak istiyorum: İki kurbağa derin bir kuyuya düşmüş. Onlar kurtulmak için çırpınırken, kuyunun başında umutsuzca izleyen arkadaşları, bağırarak çabalarının boşuna olduğunu söylemeye başlamışlar. Kurbağalardan biri çok yorulmuş, kendini bırakıvermiş. Diğeri ise tüm gücünü kullanıp duvarı tırmanarak kuyudan kurtulmuş. Dışarı çıktığında arkadaşları olanaksız bir işi başardığını söylemişler. Bunun üzerine yorgun kurbağa, “kulaklarım çok ağır işitiyor, beni çıkmam için yüreklendirdiğinizi sanıyordum” demiş. Ekonomik alanda kimi zaman masaldaki kurbağa gibi ağır işiterek ya da öyküdeki adam gibi başkalarının doğrularına kulak asmayarak çalışmalarımızı sürdürdüğümüzde, başarıya belki daha iyi odaklanmış oluyoruz.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.