EYLUL2021 Avram Ventura
Söylemek ve yapmak
Hepimizin hayatında yaşadıklarını bire bin katarak anlatan tanışları, arkadaşları mutlaka vardır ya da olmuştur. Bu tür insanlar kendilerini öne çıkarmak, üstünlük sağlamak belki de kendilerince saygınlık kazanmak için, kimi olayları gerçek gibi göstermeye, karşısındakileri inandırmaya çalışırlar. Bu davranışlarıyla bir süre için başarılı görünseler de, gerçekler bir gün nasılsa ortaya çıkıyor; ya söyledikleri yalanların tutarsızlıklarından ya da yüzleşmek zorunda kaldıkları gerçeklerden… Bu konu üstünde düşünürken bir gençlik arkadaşımı anımsadım. Bir araya geldiğimizde, sürekli olarak çıktığı kızları, gezdikleri yerleri, onlarla birlikte yaşadıklarını anlatmaktan keyif alırdı. İlk zamanlar ilgiyle dinlerken, sonradan yalnızca hayallerini anlattığını anlamış, bu kez ona takılmaya başlamıştık. Nitekim bir gün, onu dinlemekten bıkan içimizden biri, dayanamayıp bir öneride bulundu: Neden bir başınıza çıkıp görünmekten kaçınacağınıza, uygun olanlar bir araya gelelim, tanışalım, birlikte eğlenelim deyince, o arkadaş bir bahane uydurup aramızdan ayrılmıştı. Sonradan bir şey anlatma yürekliliğini de gösterememiş, o anda konu kapanmıştı. Yeri geldiğinde söylüyorum: Güvenirlilik çizgisini geçemediğimiz sürece, kendimizi kanıtlamak için yalnızca sözlerimiz her zaman yeterli olmuyor. Bu konuda herkesin olumlu ya da olumsuz bir deneyimi mutlaka olmuştur, ama Abraham Lincoln’ün şu ünlü sözü düşündüklerimizi özetleyebilir: “Bazı insanları her zaman kandırabilirsiniz. Bazen herkesi kandırabilirsiniz. Ama herkesi, her zaman kandıramazsınız!” Atinalı bir atlet Rodos’ta yarışlara katılmış. Geri döndüğünde atlayıştaki başarılarını anlata anlata bitiremiyormuş. Arkadaşları yeteneklerini çok iyi bildiklerinden söylediklerine inanmayıp ondan doğruyu anlatmasını istemişler. Atlet sözlerine o denli güveniyormuş ki, isterlerse gidip bunu Rodos’taki izleyicilere sormalarını söylemiş. Bunun üzerine arkadaşlarından biri toprağa Rodos yazıp, “Rodos orada, ama artık sen buradasın. Atlayışını bize hemen kanıtlayabilirsin” demiş. Atlet o an zor durumda kaldığını görünce sessizce aralarından ayrılmış. Bu öykünün ilk anlatıcısının Ezop olduğunu biliyoruz. Sonradan farklı kültürlerde benzerleri karşımıza çıkıyor. Nitekim dilimize yerleşmiş “Halep ordaysa, arşın burada.” deyimini Bir Nasreddin Hoca öyküsünde okuyoruz. Öykünün geçtiği yerler, kahramanları tümüyle farklı olsa da, hepsinin iletisi ortaktır: İnsan söylediğini her yerde yapabilmelidir. Elbette sözlerini abartan, yalanlarla süsleyen bu tür insanlar her zaman vardı. Ne yazık ki günümüzde, söylediğini yapanlardan çok, yapmadığını söyleyenler çoğunluğa ulaştı. İş yaşamında, sosyal ilişkilerde, en çok da siyasette… Hayatımızın her alanında kirliliğin, erdemsizliğin boyutu daha da büyüdü. Sözün senet olduğu dönemler unutuldu, senetler güven unsuru olmaktan çıktı. Bir genelleme yapıp herkesi aynı kefeye koymak istemiyorum. Yaşanan ekonomik sorunlar, kimi insanı doğru yoldan saptırması için bir neden olarak görülebiliyor; ama konu, yalnızca ticari hayatla sınırlı değil ki… Özellikle siyaset, bir güven unsuru olmaktan çok, insanları kandırma sanatına dönüştü. Verilen sözlerin, aşılanan umutların, beklentilerin yerine gelmemesi yüzünden, insanlar hayal kırıklığına uğruyor, mutsuzluğa daha hızlı sürükleniyor. Söylediğini yapmanın, bir insan için doğruluk, dürüstlük ve güven açısından önemli bir erdem olduğunu biliyoruz. Bu yüzden erdemli bir insandan söz edildiğinde, bu niteliğinden hiçbir zaman ödün vermeyeceğinin de bilincindeyiz. Mevl?na’nın “Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol.” sözü, söylediklerimi daha geniş anlamıyla vurgulamaktadır. Düşüncelerimiz kadar sözlerimizin, davranışlarımızın, eylemlerimizin tümü, bizi biz yapan unsurlardır. Bu yüzden yaşadığımız her tür ilişkide, doğal olarak karşımızdaki insandan bu beklentimizin karşılanmasını istiyoruz; umudumuzu hiç yitirmeden…