KASIM2021 Avram Ventura
İlk adım
Bir bebeğin attığı ilk çığlığa, söylediği ilk sözcüğe, atacağı ilk adıma nasıl da seviniriz. Biliriz ki bunun arkası mutlaka gelecektir. İlk sözcükten sonra tümceler kuracak, ilk adımından sonra yürümeye başlayacak, sonra da koşacaktır. İlk adımla başlayan bu eylemler, son soluğumuzu verinceye kadar sürecektir. Kuşku yok ki bütün bu söylediklerim, her türlü girişim için geçerli olmaktadır. Yeni bir iş, bir buluş, bir keşif gibi… Eski bir arkadaşımı anımsadım. Bir araya geldiğimizde sürekli tasarladığı projelerden, yeni buluşlardan, farklı konularla ilgili geliştirdiği düşüncelerden söz ederdi. Yıllarca dinledim, ama onu tanıdığım sürece, anlattığı düşünceleri hayata geçirdiğini hiç görmedim. Nedenini kendisine her sorduğumda, var olan ya da geleceğe yönelik öngördüğü olumsuz koşulları, ekonomik zorlukları, yaşadığı bireysel kaygıları öne sürmekle yetinirdi. Bu güne değin yalnızca tasarıda kalmış benzer yaklaşımları ben de göstermişimdir, başkalarında da gördüm. Sanırım hepimizin buluşabileceği ortak nokta şudur: Eyleme dökülmemiş hiçbir düşüncenin, gerçekleşme şansı hiç olmayacaktır! Ünlü düşünür Lao Tzu’nun şu sözü, tüm söyleyeceklerimizi özetlemeye yeterlidir: “En uzun yolculuklar bile tek bir adımla başlar.” İlk adım! Atacağımız ilk adım o denli önemli ki… Geciktirdiğimiz, kaçındığımız, korktuğumuz sürece, hiçbir zaman ikinci, üçüncü, dördüncü adımı atamayacak, bulunduğumuz noktada sıkışıp kalmış olacağız! Anlatacağımız öyküde olduğu gibi: Çiftçinin biri, ömründe ilk kez yaşadığı köyden uzak olmayan bir tepeye tırmanma tutkusundaymış. İleri yaşına karşın kendince ortaya attığı nedenlerle bu yürüyüşünü sürekli erteliyormuş. Nasılsa bir gün bu isteği baskın çıkmış ve ertesi sabah yola düzülmeğe karar vermiş. Bu tepeye tırmanmak için sabaha karşı karanlıkta, daha güneş doğmadan çıkmak gerekiyormuş. O gece çiftçi heyecandan hiç uyuyamamış. Kalkıp özenle hazırlanmış, tüm gereçlerle birlikte lambasını almış, kör karanlıkta yola koyulmuş. Bir süre gittikten sonra nasılsa keyfi kaçmış, yolu aşamayacağından kaygılanmış. Elindeki lamba, ancak on adım ötesini aydınlatıyormuş; oysa önünde tırmanacağı daha kilometrelerce yol varmış. Köyün girişinde bir taşın üstüne oturmuş ve gündoğumunu beklemeye başlamış. Bu sırada aynı yoldan, elinde çok daha zayıf bir lambayla yaşlı bir adam geçmekteymiş. Çiftçiyi görünce bir ihtiyacı olup olmadığını sormuş. Çiftçi de ona korku ve kaygılarından söz edince adam gülmeye başlamış ve şöyle demiş: “On adım ötesini bu lambayla görebildiğine göre, her adım attığında aynı uzaklıktaki aydınlığı sürekli önünde bulacaksın.” Yaşlı adam bir süre sustuktan sonra sözlerini şöyle sürdürmüş: “Yalnızca bir adım ötesini görebilecek kadar ışığın olsa bile, tüm dünyanın çevresini dolaşabilirsin!” Bu sözler üzerine çiftçi ansızın aydınlanmış. Yerinden kalktığı gibi attığı güvenli adımlarla kısa zamanda tepeye ulaşmış. Habib Gerez, İlk Adım şiirinde şöyle diyor: “Her şey atılan ilk adımla başlar Son basamağa ilk basamaktan varılır” Hangi alanda olursa olsun, atacağımız ilk adımda, önümüzü görmek için gerekli olan ışık önce bilgi, sonra da yürekliliktir. Bilgi, var olan koşulları her yönüyle değerlendirmemiz, olası tüm riskleri göz önünde bulundurmamız için bize yol gösterir. Yüreklilik ise bizi belirsizlik ve bilinmezliklerden kaynaklanan korku ve kaygılarımızdan uzaklaştırır. Önemli olan o ilk adımı atabilmek!
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.