MAYIS2022 Avram Ventura
Bütün bu yolculuk
Yaşlılığı ve hastalığı yüzünden yatağına çivilenmiş, ömrünün son yıllarını yaşayan adam sürekli hayıflanmaktadır: Keşke her türlü maddesel olanağım varken, onları daha iyi ve daha yararlı amaçlar için kullansaydım!.. Keşke dost ve arkadaşlara daha çok zaman ayırsaydım!.. Keşke aileme ve çevremdeki bütün insanlara daha sevecen yaklaşmış olsam, onların söylediklerini daha açık ve koşulsuz dinleseydim!.. Adam, ömrü boyunca isteyip de yapamadıklarını sıkça yineliyor, ancak son yolculuğa çıkmanın korku ve tedirginliğiyle hayıflanmaktan başka elinden bir şey gelmiyor. Tükenen bir zamanın sonunda, “keşke” ile başlayan tümce sayısının, artık anlamlarını yitirdiğini söylemeye gerek yok. Dale Carnegie bir kitabında, kesip aynasına yapıştırdığı bir özdeyişi aktarır: “Bu yoldan ancak bir kere geçebilirim. Bu nedenle yapmak istediğim iyi işleri veya insanlara yapacağım iyilikleri şimdi yapmalıyım. Ertelememeli veya ihmal etmemeliyim, çünkü bir daha bu yoldan geçmeyeceğim.” Günlük olayların dağdağası içinde çok şeyi unutuyoruz, belki de yaşam bize unutturuyor. Bu yüzden her birimiz, bu özdeyişi sıkça okuyabileceğimiz bir yere yapıştırsak ne iyi olurdu! Daha da önemlisi, ilerde hayıflanmamıza neden olabilecek konuları, her geçen gün elimizden geldiğince azaltmaya çalışsak! Eskiden, “keşke” ya da “iyi ki” sözcüklerini kullandıklarında hiç üzerinde durmazdım. Daha doğrusu bir tümcede yer alan bu sözcüklerin benim için özel bir anlamı yoktu. İlerleyen yaşımla birlikte, kullananların bunlara yükledikleri anlamlar daha çok ilgimi çekmeye başladı. Düşündüğümüzde, her biri sorgulanmaya başlayan bir hayatın ipuçlarını barındırdığı gibi, geriye dönüşü olmayan bir yolun izlerini de taşıyor. İçinde bizi olumlu ya da olumsuz bir şekilde etkileyen her şey! Bir ömür boyu yapılması için hayal edilenler, istenip de yapılamayanlar, elde edilen başarılar, uğranılan başarısızlıklar, mutluluk dolu geçen anlar, yaşanılan acılar, her tür ilişkiler… Bu ve benzer olaylardan her biri, bizim yaşam öykümüzün bir paragrafını oluşturuyor. Aslında gittiğimiz yol aynı gibi görünse de, kesişmeler dışında her insanın yolculuğu tümüyle farklı oluyor. Keşke ya da iyi ki sözcükleriyle kurduğumuz tümcelerin, bir bakıma kendimizle giriştiğimiz bir hesaplaşmayı içerdiğini söyleyebiliriz. Ömrü boyunca çalışıp didinen, hayallerini gerçekleştirmeye çalışan nice insan, ancak son anlarında hayatın anlamını sorgulamaya çalışıyor. Bunları düşünürken yaşanan hayal kırıklıkların, hayıflanmaların bir yararı olmayacağı gerçeği bizi ne denli tedirgin etse de, artık iş işten geçmiş, zaman tükenmeye başlamıştır. Birer Atlas gibi, geçmişin bütün yükünü omuzlarımızda taşımak zorunda kalıyoruz. Ünlü İslam düşünürü Muhyiddin İbn Arabi’nin şu ünlü sözünü anımsadım: “ Anladım ki bütün bu yolculuk, kendimden kendime imiş.“ Hayatımız boyunca yaşadığımız olaylar, karşılaştığımız insanlar, öykümüz içinde yer alıyorlar, ama odak noktasında her zaman biz var oluyoruz! Acımız, öfkemiz, hüznümüz, sevincimiz, mutluluğumuzla… Yolu tükettiğimizde, yalnızlığımızı duyumsayarak! Büyük İskender, son seferinden döndüğünde içini bir hüzün kaplamış. Hiç kimseye bir şey söylemeden odasına kapanıp koltuğuna çökmüş, başını elleri arasına alarak bir çocuk gibi ağlamaya başlamış. Savaşlarla geçen yaşamı boyunca kaç kez tehlikeyle, ölümle burun buruna gelmiş olan bu büyük komutan, her zaman soğukkanlılığını korumuş, hiç gözyaşı dökmemiş. Oysaki başarısının doruğunda bulunduğu o sırada, kapısının dışında bekleyen, onun hıçkırıklarını duyan generalleri paniğe kapılmışlar. Kapıyı kırmaya karar verdikleri anda, İskender kilidi açıp onları içeri almış. Şaşkın gözlerle onun yıkılmış durumuna bakarlarken, büyük komutan onlara şöyle demiş: “Siz kazandığımı, başarılı olduğumu sanıyorsunuz, öyle mi? O halde niçin kendimi daha yola ilk çıktığım noktada hissediyorum. Birçok ülkeyi ele geçirdik, yeni hedeflere ulaştık. Oysaki ben, yine kendimle baş başayım!” Büyük İskender’in yaşadığı bu hayal kırıklığı, belki zaman zaman bizi de etkisi altına almış, düşünmeye yöneltmiştir: Bütün bu yolculuk sonunda hedefimize vardık mı?.. Bu denli yol aldıktan sonra, çıktığımız noktadan ne kadar uzaklaştık?.. Yoksa İbn Arabi’nin söylediği gibi yalnızca kendimize mi ulaştık? Bu soruların yanıtını bir kısmımız belki çoktan aramaya başlamış, bir kısmımız da belki daha çok zamanımız vardır diye düşünüyordur!