Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Ayse Perin (Tatari)
Toprak
Bu yıl İzmir kültürpark Kitap Fuarı’nda seçtiğim kitaplardan biri “Toprak-Uygarlıkların Erozyonu”… Yazar david R. Montgomery Fuar satandlarında gezinirken, Tema Vakfı’na ait bölümde dikkatimi çeken bu Kitapta geçmişten günümüze toprak ile ilgili pek çok bilgi yer alıyor. Sadık Dostumuz Kara Toprak hayatımızın ana parçası… Genelde, ayaklarımızın bastığı, evlerimizin, kentlerimizin, çiftliklerimizin üstüne oturduğu zemini pek aklımıza getirmeyiz. Zengin ve taze toprağı deştiğimiz zaman, içindeki yaşamı hissederiz. Sağlıklı toprağın gönül çelen ve doğal bir kokusu vardır. Bu hayatın kokusudur. Toprak nedir? Topraktan daha değerli ne olabilir? Her şey ondan gelir ve ona döner. Aristo’nun saydığı dört ana maddenin-toprak, hava, ateş, su- birincisi toprak, yaşamımızın kökeni ve dünyada yaşamın olmazsa olmazıdır. Ama ona maalesef ucuz bir sanayi malı gibi davranıyoruz… Her yıl dünya çapında 24 milyar ton toprak yitirilmektedir-yani gezegendeki her kişi başına dört ton. Dünyada hayatın varlığı,30–90 cm.lik üst toprak tabakasına bağlı. Yeryüzü, bin yılda ortalama 5 cm.lik üst toprak üretebiliyor ve günümüzde bin yılda oluşan bu 5 santimlik toprağı, erozyon nedeni ile yaklaşık seksen yılda kaybediyoruz. İnsanoğlu, yerleşik tarımsal hayata geçtiği Mezopotamya’dan başlayarak hoyrat tarım yöntemleri, ağaçsızlaştırma ve aşırı otlatma ile toprağı koruyan bitki örtüsünü yok ediyor. O zamanlardan beri giderek hızlanan erozyon sonucu ne Gılgamış Destanı’ndaki Lübnan’ın ünlü Sedir ormanı, ne de Robin Hood’un Sherwood ormanı çağımıza ulaşabildi. Bugün endüstriyel tarım ve erozyon yüzünden dünyanın tüm ormanları ve tüm verimli toprakları tehlike altında… Bitki örtüsünün yok edilmesi ve toprağın devamlı sürülmesi sonucunda, yağmurlarla toprak akmaya başlar ve yamaçlarda jeolojik ölçülerle çok hızlı erozyon oluşur. Refahın kaynağı olan toprağı korumayı beceremeyen uygarlıkların ömürleri kısıtlanmıştır tarihte… Son on bin yılda toprakla iç içe dokunmuş bir tarih yaşadık… Toprak erozyonu, uygarlıkların altını oyuyor. Dünya ekonomisinin giderek daha iç içe geçmiş olması ve nüfustaki yoğun artış, toprağa iyi bakmayı dünya tarihinde hiç olmadığı kadar önemli kılıyor. Darwin, solucanları incelemiş ve solucanların yaprakları ayrıştırmak dışında küçük taş parçalarını da mineral toprağa dönüştürdüklerini fark etmiş. Solucanların midelerindeki asit, toprakta bulunan humik asitle uyuşuyor. Solucanlar, toprağı sürerek, parçalayarak, taşlardan ufalanan mineral materyali organik madde ile karıştırarak yeni toprak yaratıyorlar… Solucanlar sadece toprak oluşturmuyor, toprağı taşıyorlar, toprağı birkaç yüzyılda iyice sürüyorlar… Darwin’in solucanlarına ilaveten, değişik kimyasal ve fiziksel süreçler toprak oluşumuna yardım ediyorlar. Oyuk açan hayvanlar, tarla sincapları, karıncalar gibi-taş ve kayaları parçalıyorlar. Kökler de kayaları zorluyor ve parçalıyor… Ağaçlar kesilince toprak üretim kapasitesini yitiriyor. Ormansızlaşmadan sonra on yıllarca bu arazilerde ekin ekmek veya hayvan beslemek mümkün olmaz. Ağaç örtüsü yok olunca hızlı erozyon başlıyor. Halen biz insanlar doğal toprakta yaşayan bütün türleri tanımlamış değiliz. Yine de, toprak ve içindeki biyolojik maddeler temiz içme suyu sunuyor, ölü maddeleri yeniden yaşama döndürüyor, bitkilere besin taşıyor, karbon depoluyor ve yiyeceklerimizi üretiyorlar. Teknolojik gücümüz ne olursa olsun, biz ve bizden sonraki kuşaklar yiyecek üretmek için verimli topraklara ihtiyaç duyacaklar. “Mısır Nil nehrinin armağanıdır”demiş Herodotos. Mısır tarımı, insanlar nehrin doğal ritmini bozan yeni yaklaşımlar geliştirene kadar, binlerce yıl üretkenliğini devam ettirebilmiş… Aswan Barajı ile Nil sularının yatağı değiştirilince, Nil deltası küçüldü. Böylece, Nil zincirlenmekle dünyanın en güvenilir tarımsal çevresinin dengesi bozulmuş oldu. Eski ve Yeni Dünya imparatorluklarından edineceğimiz ders, en yenilikçi yöntemlerin kullanıldığı durumlarda bile toprak verimliliğinin yerini başka hiçbir şeyin alamayacağıdır. Mezopotamya, Yunanistan, Roma ve sonrasında gördüğümüz gibi, toprağın ihmal edilmesi uygarlıkların sonunu getirecektir. Bugün dünyayı doyurma çabasına, genellikle kültürel bir devrim, yeni bir tarım teknolojisi devrimi ve toprakları küçük işletmecilere dağıtacak siyasi bir devrim çağrısı eşlik etmektedir. Tarımsal bir iş ahlakı yaratma çabaları,”slow food” ve gıdanın üretildiği yer ile tüketildiği yer arasındaki mesafeyi kısaltmaya yönelik” yerel yiyecekler kullanalım” akımlarında belirgin bir artiş gözlemleniyor…(Eski Romalılar bunu uyguladılar; Akdeniz’de yelken gücü ile tahıl taşıdılar kara yolunu kullanmadılar) Kentsel tarım giderek yaygınlaşıyor; dünyada 80 milyon insan bir biçimde bu tip tarımla uğraşıyor… Kalkınmakta olan ülkelerdeki kent yoksullarını besleyebilmek için kentsel tarım destekleniyor. Elli yıl sonra, tarım topraklarının her hektarı yaşamsal boyutta önemli olacak. Bu gün betonla kaplanan her çiftlik, dünyanın ilerde daha az insan doyurabilmesi demek. Washington Üniversitesi’nde Dünya ve Uzay Bilimleri profesörü olan David R.Montgomery, bu kitapta; verimli toprak katmanını tamamen kaybetmemek için insanın neler yapması gerektiğini de anlatıyor.