Bulunduğu sayı belirtilmemiş. Ayse Perin (Tatari)
Taylan’da Geçici Yurtlar Projesi
Günümüzde göç ve göçmenlerin yaşamlarını sürdürecekleri yaşam alanları çok ciddi bir sorun teşkil ediyor. Doğu ve güneydoğudaki mültecilerin hayatları da çok zor şartlarda sürdürülüyor. Bu insanların, özelliklede okuma çağında olanların konut ihtiyaçları nasıl çözülebilir? Mimarlık dergisinde bir makale dikkatimi çekiyor… Makalede, Tayland’daki göçmen öğrenciler için geçici yurt projesi anlatılıyor. Sınır komşusu Burma’daki çatışmalar dolayısı ile Tayland çok göç alıyor… Zamanla göç eden mülteci öğrenciler için barınma ve eğitim alanları yetersizliğinden dolayı bir proje üretme gereği duyuluyor. Projede yapımı kolay, geri dönüştürülüp tekrar kullanılabilir ve maliyeti düşük bir yaşam yeri önerisi sunulmuş. Bu geçici yurt projesinde 72 metrekarelik bir yaşam alanı düşünülmüş ve her birinde 25 kişi barınabiliyor. Tayland’ın Bankong şehrindeki başlanan yapıların ilk 4ü 4 haftada tamamlanarak toplamda 100 öğrencinin konaklama ve çalışma ihtiyacını giderilmiş. Projenin ilginç tarafı, az maliyetli olması hedeflendiği için yerel malzeme kullanılarak tasarlanmış olması… Ahşap, bölgede kolay elde edilen malzeme olduğu için yapı ana malzemesi ahşap olarak belirlenmiş. Hatta kullanılan ahşaplar kasabadaki eski binalardan sökülüp bakımı yapılarak yeni ölçülere uydurulmuş. Ve istenildiğinde sökülüp yeni bir yerde yeniden kullanılabilir duruma getirilmiş. Yerli halkın bildiği ve kullandığı malzeme olması nedeni ile işçilik ve montaj da oldukça düşük maliyetle yapılmış. Yapının ikinci malzemesi bambu… Yine bir yerel malzeme olan bambuyla duvar ve çatı kaplamaları yapılmış. Elbette bölgenin iklim özelliği doğrultusunda düşünüldüğünde yaz kış kullanılabilir nitelikteler. Doğadaki hazır malzemeleri kullanarak inşa edilen bu yapılar kaynak tüketimini azaltan bir örnek niteliğinde… Doğanın korunmasına da bir bilinç getiriyor. Göçmen konutları projesi ana fikri pek çok yapı türleri için ilham kaynağı niteliğinde olabilir… Aslında ülkemizdeki yapılaşma konusuna aynı mantık ile bakarsak çok yerinde bir düşünce ile yola çıkmış oluruz… Kentler ve yerleşimlerdeki eski konutlar dikkate alınırsa, onların yerel malzeme kullanılarak iklime ve doğaya uygun dolayısı ile de maliyeti düşük ve sağlıklı yapılar olduklarını görürüz. Örneğin, Mardin şehri ve çevresindeki yapılar bölgenin doğal açık sarı renkli taşları kullanılarak inşa edilmiş ve projeleri iklim şartlarına göre şekillendirilmiş oldukları için bölge halkı için sağlıklı ve kişilikli yaşam alanları oluşmuştur. Teras çatıları, sıcak yaz geceleri için serin yaşama alanları olarak kullanılmaktadır. Bu güzel ve özel yerel mimarinin korunması sayesinde Mardin Unesco dünya mirası olmak ile ödüllendirilmiş böylece turizm açısından oldukça karlı bir bölge haline gelmiştir. Etkileyici ve kişilikli silueti ve dokusu ile çok özel bir kent olma özelliğini sürdürmektedir. Günümüzde ise yapılar genel olarak bölge özelliği dikkate alınmaksızın tek tip ve çok katlı olarak inşa edilmekte ve kentsel dönüşüm adı altında da son derece yanlış ve kişiliksiz mimari uygulanmaktadır. Pek çok yerde yerel mimari hiçe sayılıp beton cam ve krom malzemeleri ile çağdaş olmak adına kentlerimiz ve kasabalarımız sıradan ve kişiliksiz ve mutsuz yaşam yerleri haline getirilmektedirler. Aslında Mimarlar odaları bu konularda son derece hassas ve bilinçlidir. Ancak odaların gayretleri yetmemekte, konu dergilerde makale ve bildiri olmaktan öteye gidememektedir çoğu zaman. Başka bir örnek te Karadeniz bölgesindeki inşa edilmiş olan eski ahşap evlerdir… Karadeniz gibi ormanlık bir bölgede doğanın hediyesi ahşabın kullanılarak sağlıklı ve estetik yapıların ortaya çıkması ne kadar bilinçli bir geçmişe sahip olduğumuzu gösterir. Tayland örneğindeki, göçmen öğrenci yurtları projesi bahanesi ile ülkemizdeki mimarlık konusunu tekrar hatırlamak ve yöre özelliklerini dikkate almaya yönelik çalışmaları sürdürmeyi unutmamak görevimiz olmalı…
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.