EYLUL2021 Ayse Perin (Tatari)
Geçit Töreni (Parade)
Geçit Töreni (Parade) Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu, 26 Ağustos 2021 akşamında; Uluslararası İzmir Festivali kapsamında önemli bir gösteriye ev sahipliği yaptı. ”PARADE&The Velvet Gentlman” adlı gösteri, Eric Satie’nin önemli piyano eserlerinden oluşan bir program ile oluşturulmuş benzersiz bir yolculuktu. 1917 yılında Paris’te prömiyeri yapılmış olan “Parade” balesi; kostüm ve setleri Picasso’ya ait, notasyonu tek perdelik bir senaryo olarak Jean Cocteau tarafından oluşturulmuş, adeta Eric Satie’nin müziğini resmeden bir eserdir. Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nun, rahatsız oturma yerlerinde Parade’in yeni yapımını, stop-motion animasyon, video- art, projeksiyon dansı ve çağdaş dans gibi yeni medya teknikleri ile yeniden ele alınışını izledik. Satie’nin dokunaklı yazılarından oluşan bir seçkinin de eşlik ettiği program, bu eşsiz sanatçının renkli kişiliğini de izleyiciye aktarmış oldu. Eserin ne zaman ne sebeple yazıldığına bir göz atalım. Savaş sonrasında, temel politika çağı başlamıştı, devrimci olan her şey ister istemez politikti (1915-1920)... Bu değişiklik en canlı biçimde “Geçit Töreni” (Parade) balesinin hikâyesinde dile getirilmişti. Kübistler, baleyi özentili ve burjuva tipi bir eğlence olarak aşağılamışlardır her zaman. Onlar panayır alanları ve sirkleri tercih ederlerdi; bununla beraber 1917’de Jean Cocteau, Parade adlı balenin yaratılmasında Diaghilev’i Picasso’yu ve besteci Eric Satie’yi kendisi ile işbirliği yapmaya ikna etti. O yıllarda Rus Çarı’nın gözdesi Diaghilev’in bale kumpanyası Paris’te çok tutuluyordu. Cocteau, gelenekten kopuk “modern” bir gösteri tasarlayıp yarattı. ”Geçit Töreni” adı, sirki ve müzikholleri anımsatmak için seçilmişti; böylece burjuvazinin kötü ruhları kovulmuş oluyordu. Picasso; bu bale üzerinde çalışmak için Roma’ya gitti. Perde ve kostümlerin dekorların tasarımını yaptı. Ayrıca fikir ve önerileri ile baleye katkıda bulundu; tasarımını yaptığı perde duygusallık doludur; belki de özellikle böyle yapılmıştır. Cocteau şöyle anlatır; “Geçit Töreni’ni Roma’da, grubun prova yaptığı bir mahzende hazırladık; dansçılarla ay ışığında dolaştık; Napoli’yi ve Pompei’yi ziyaret ettik. Neşeli Fütüristlerle tanıştık... Balenin kendisi de alışılmış balelere pek benzemiyordu. İnip kalkan perdenin, seyircileri uyutmak için kasten böyle tasarımlandığı bile söylenebilir. Balede yedi kişi vardı: bir Çinli sihirbaz, bir Amerikalı kız, iki akrobat ve üç sahne yönetmeni. Sahne yönetmenleri kendilerini üç metre boyunda gösteren, ”kübist” öğelerden oluşmuş konstrüksiyonlar giyiyorlardı. İçlerinden biri Fransız’dı ve bulvarların ağaçlarını “giyinmişti”. İkincisi, bir Amerikalıydı ve gökdelenler “giyinmişti”; üçüncüsü de bir attı. Bunlar sahnede dekor gibi dolaşıyorlardı ve amaçları dansçıları cüce gibi göstermekti; böylece dansçılar kuklaya benziyorlardı. Tutarlı bir öykü yoktu; bir alay taklitçilik vardı. Cocteau dansçılara tuhaf talimatlar veriyordu... Balenin açılışı Paris’te Théâtre du Châtelet’de yapıldı. Salonu dolduran çok seçkin konuklar öfkelendiler. Balenin kendilerini gülünç düşürmek için tasarlandığı şüphesine düştüler. Perde inerken yapımcıya tehditler savurdular. Durumu Apollinaire (şair, yazar ve sanat eleştirmeni) kurtardı. Üniforması içinde yaralı, başı sargılı, savaş madalyası takmış bir halde sahneye çıktı ve vatansever bir kahraman olarak herkesten hoşgörü diledi. Programın ön sözünü de o yazmıştı. Ön sözde “Bu balenin, modern hareketin, sanattaki yeni ruhun savaşa karşı ayakta kalabileceğinin bir kanıtı olduğunu söylüyordu. Ayakta kalan bu ruha da süper- realizm ya da sürrealizm adını veriyordu... Geçit Töreni’nin sahnelenmesinden tam bir ay, bir gün önce Fransızlar Hindenburg hattına karşı saldırıya geçtiler. Bu saldırı tam bir felaketle sonuçlandı. Belki de 120.000 kadar Fransız öldü (Aisne muharebesi). Balenin sahnelendiği tiyatronun yakınlarındaki bu felaket ile Fransızların hayal kırıklığı ve Rusya'daki şubat devriminin etkileri ile balenin açıldığı gece bir isyan başladı... Yüzyılımızdaki olaylar ve sanatçılar üzerindeki tesirleri düşünülebilir. Geçit Töreni’nin kışkırtıcı ve sarsıcı olması amaçlanmıştı. Coşkulu ve mantıksızdı. Eserin yerine getirdiği toplumsal işlev, sarstığı burjuvaziyi teselli etmekti. Sarsıcılık değeri taşıdığı özel ruhtandı. Kopuk, çılgın, mekanik, kuklamsılığındandı... Bu ruh o sırada olan bitenlerin yansımasıydı... Olup bitenler aslında çok daha sarsıcıydı. Acaba, günümüzde de olup bitenlerin ışığında; sanatın işlevselliği konusunda bir sorgulama ve sanatçılara yeni bir söylemi tetikleme gücü verebilecek sarsıcılığı sağlamak mümkün olabilecek mi? Kaynak: The Success and Failure of Picasso, John Berger