EKIM2021 Ayse Perin (Tatari)
Doğa Bahçeler Düşler
Doğa Bahçeler Düşler Arkas Sanat Merkezi, yeni sergi ile sonbaharı karşılıyor.7 Eylül de açılan serginin ertesi günü, betona gömülmüş kentin, kırık dökük kaldırımlarında yürürken az sonra karşılaşacağım güzelliklerin heyecanı ile hayallere dalıyorum. ”Doğa Bahçeler Düşler” yeni serginin adı... İçeri adım atar atmaz kendimi harikalar diyarında buluyorum. Bir oda mavi diğer oda yeşile boyanmış, mavi ve yeşil duvarların üzerinde orman, deniz, nehir manzaraları, çiçekli çiçeksiz bahçeler, heykeller, cam objeler... Zengin ve çok yönlü Arkas koleksiyonunun farklı bölümleri arasında bağlantılar kuran bu sergi koleksiyonun bir portresini oluşturuyor. Aynı zamanda Tabiat Ana’ya bir övgü niteliğindeki sergide, 16.yüzyıldan 20.yüzyıla uzanan döneme ait doğayı yücelten çalışmalara yer verilmiş. Resim heykel dekoratif sanatlar ve tekstil sanatı gibi sanatın farklı alanlarından seçilen eserler, Türkiye ve yurt dışından önemli sanatçıların özgün bakış açılarını bir araya getiriyor. Doğanın henüz insan tahribatına uğramadığı dönemlerde üretilmiş eserleri bir araya getiren sergi insanın doğanın bir parçası olduğunu ve ancak doğa ile var olabileceğini hatırlatma amacını taşıyor. Bahçe; tabiatın insan tarafından tasarlanmış bir yaşam alanı ve doğa sanatıdır, pek çok kültürde cennet olgusu ile ilişkilendirilmiş bir mutluluk mekânıdır. Michel Foucault “Bahçe, dünyanın en küçük parçasıdır ve aynı zamanda tüm dünyadır, Antik Çağ’ın başından beri evrenselleştirilen, mutlu bir tür heterotopyadır” diye söz eder bahçeden... Bahçe, sunduğu güzellikler ile, insanlığın manevi dünyasını ve hayal gücünü de besler. Fransadaki Art Nouvaeu hareketinin cam sanatındaki en önemli temsilcilerinden Emile Galle, Daum Kardeşler, Rene Lalique atölyelerinden çıkan cam eserler, sergi mekanının 2.katında yer alıyorlar. Gallet’nin, Como Gölü adlı vazosu ile yeniden karşılaşmak beni çok heyecanlandırıyor. Vazo, gün batımı tefekkürünü; yarı şeffaf, rölyefli yüzeyi ve sade formu ile mükemmel yansıtıyor. Mevsimlerin bahçelerine doğru gezintideyim...19. yüzyılın önemli heykeltıraşlarından eserler de sergideki seçkilerin arasında... Aynı döneme ait Flaman duvar halıları, Osmanlı saray halıları duvarları zenginleştiriyor. Gölgeler ve Işıklar arasında Bahçe başlığındaki odada; Çiçekli Bahçede Madonna adlı eser... Sonsuz bir ilkbahar anında dondurulmuş bahçe, gölgesiz öğle ışığında betimlenmiş... Bahçeler, insanın göçebeliği bırakıp yerleşik düzene geçmesiyle yakın bağlantılıdır şüphesiz. Belki de göçebeliğin belirsiz ve kırılganlığına karşı bir ilaç gibi de düşünülebilirler. Her bahçe sığınmak dinlenmek için gidilen, bir anlamda cennetin yansıması olarak düşlediğimiz bir alan... Kendimizi toparlayabileceğimiz, yenileyebileceğimiz farkındalığımızı ve anlayışımızı derinleştirebileceğimiz bir sığınak. İşte bu cümleler ile hayallerim beni Kültürpark’a götürüyor. Bir zamanlar büyük bir bahçe olarak tasarlanmış park bugünlerde kendi geleceğinin kaygılarını taşıyor. Betonun içeriye adım atamadığı, sadece tabiatın var olduğu bir küçük cennete çok ihtiyacımız var. Yeniden dikkatimi sergiye veriyor, resimlere bakmayı sürdürüyorum. Avrupa Resim sanatının önemli temsilcileri (Alfred Sisley, Maurice Vlamick, John Atkinson ..) yanısıra (Sami Yetik , Şeref Akdik, Osman Asaf, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Nazmi Ziya, Naci Kalmukoğlu, Zeki Kocamemi, Sami Lim, Hoca Ali Rıza, Eşref Üren) gibi Türk resim sanatının ustalarından doğa yorumları, binanın sessiz ve sakin odalarında insana mutluluk ve huzur veriyor. Emil Galle’nin birkaç ahşap mobilyası da bu sergide yer alıyor. Art Nouveau Stilinde Müzik Dolabı ve salon masası dönemin özelliklerini yansıtıyor. Sergiyi gezerken yaşadığımız dünyanın dertlerinden kısa bir an uzaklaşıyorum. Sokaktaki karmaşa çöpler, korna sesleri, kaba saba insanlar, çirkin yapılar, yürümekte zorlandığım biçimsiz bakımsız kaldırımlar sanata yenik düşüyorlar. Onlar ile vedalaşıyorum bir süreliğine. Sergide, güzel bir sürpriz, Jean-Luc Maeso ile karşılaşıyorum.(Arkas sanat merkezi danışmanı, küratör) sergi ile ilgili küçük bir sohbetten sonra bana serginin Kataloğunu hediye ediyor. Bu zarif jest ile kütüphaneme değerli bir eser katılmış oluyor. Katalog içindeki makaleler ve sergideki eserler aracılığı ile sanat, sanatçı ve doğa arasındaki ilişkiyi yeniden hatırlıyorum.
E-DERGİ İzmir Life şimdi internette.
Tıklayın, okuyun...
Eylül/Ekim 2025 sayısında neler vardı göz atın!
AYIN MEKANLARI GÜL KEBAP

İşte istisna mekânlardan biridir Gül Kebap... Kuruluş tarihi 1949. Gül Kebap’ın özelliği sadece “iyi köfte” yapıyor olması değil. Gül Kebap yetmiş altı yıldır aynı yerde ve dördüncü kuşağın yönetiminde. “Sefer tası” misali üç katlı daracık mekânında müdavimlerinin vazgeçemediği adres. Hayranlık uyandıracak bir çaba değil midir bu? İşini, kalitesini koruyarak yapan tam bir aile işletmesi… Kurucu Mehmet Ali Gülgeze, Girit’in üçüncü büyük şehri Resmo’dan İzmir’e göçle gelmiş. Çanakkale’de savaşmış. Bayrağı, ikinci kuşak oğulları Mustafa ve Muhsin Gülgeze devralmış… Ardından torun Hüsnü Gülgeze. Ve bugün dördüncü kuşak Hüsnü’nün oğlu Burak Muhsin işin başında. “Bir Kemeraltı klasiği” olarak Gül Kebap, esnaf lokantası köfteciliğini ilk günden bugüne değişmeyen formül ve sunum geleneğiyle tavizsiz sürdürüyor.

FİLİBELİ HAN

Filibeli Han Eski İzmirlilerin hatıralarındaki Şükran Oteli, özenli bir yenileme süreci sonrasında sahiplerinin soyadını alan "Filibeli Han" Kemeraltı Çarşısı'nın yeni cazibe merkezi olarak hizmete açıldı. Günümüz ihtiyaçlarına uygun yiyecek içecek mekanlarının yer aldığı Filibeli Han'ın üst katı da keşke çeşitli el sanatları üretiminin yapıldığı atölyelere açılsa... Bizim dikkatimizden kaçmış olabilir ama binanın kısa bir tarihinin yabancı dilleri de kapsayacak şekilde bir köşede yer alması çok doğru olurdu diye düşünüyoruz.

BOŞNAKYA

Boşnakya Filibeli Han'ın yan sokağa açılan çıkışında sevimli olduğu kadar lezzetli ürünler sunan "Boşnakya" isimli bir mekan var. Kıymalı Boşnak böreği, peynirli, patatesli ve patlıcanlı börekler, yaprak sarma ve haşhaşlı börek gibi lezzetlerin ağız sulandırdığı mekanda demli bir çay veya reyhan şerbeti yanında poğaçalar ve harika tatlılar deneyebilirsiniz.Antakya'nın çıtır kabak ve kömbesi, bougatsa Selanik tatlısı, medovik Rus pastası, triliçe tatlıları sizi bekliyor. Cuma günleri menüye mantı da ekleniyor. Boşnakya'ya uğramayı ihmal etmeyin.